Makaleler

32 SAYILI KARAR SONRASI DÖVİZLİ SÖZLEŞMELERİN DURUMU

18.09.2018

32 SAYILI KARAR SONRASI DÖVİZLİ SÖZLEŞMELERİN DURUMU

 

Av. Gözde SARUHAN BERK

Kıdemli Avukat

13.09.2018 tarih ve 30534 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan “Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Kararda Değişiklik Yapılmasına Dair Karar (Karar Sayısı: 85)” ile döviz cinsinden ve/veya dövize endeksli olarak sözleşme bedeli ve/veya sözleşmeden kaynaklı diğer ödeme yükümlülükleri belirlenen sözleşmelere ilişkin Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 sayılı Karar (“32 sayılı Karar”)’da yeni düzenlemeler yapılmıştır.

Söz konusu düzenleme ile ilgili çeşitli hususlar, Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından belirlenecek olup; 85 sayılı Karar ile getirilen yeni düzenlemeler Karar’ın yayım tarihi olan 13.09.2018 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 

Anahtar Kelimeler: 32 Sayılı Karar, Dövizli Sözleşmeler, Dövize Endeksli Sözleşmeler, Avukat, Arabulucu, Uyarlama Davası, Tacir.

 

I. DÜZENLEME KİMLERİ KAPSIYOR?

85 sayılı Karar ile 32 sayılı Karar’ın “Döviz” başlıklı 4. maddesine eklenen yeni bent ile Türkiye’de yerleşik kişilerin bazı sözleşme türlerinde geçerli olmak üzere, sözleşme bedelini ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerini döviz cinsinden / dövize endeksli olarak belirlemeleri yasaklanmıştır.

Söz konusu eklemeye ilişkin düzenleme aşağıdaki şekildedir:

“g) Türkiye'de yerleşik kişilerin, Bakanlıkça belirlenen haller dışında, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, taşıt ve finansal kiralama dâhil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralama, leasing ile iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz.”

Görüleceği üzere, 85 sayılı Karar ile “Türkiye’de yerleşik kişiler” açısından birtakım yükümlülükler öngörülmüştür. Peki bu kavram neyi ifade etmektedir?

32 sayılı Karar’ın “Tanımlar” başlıklı 2. maddesinde söz konusu kavramın, yurtdışında işçi, serbest meslek ve müstakil iş sahibi Türk vatandaşları dahil Türkiye’de kanuni yerleşim yeri bulunan gerçek ve tüzel kişileri ifade ettiği belirtilmiştir.

Bu tanımda yer alan “gerçek kişi” ifadesinden 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 8. maddesinden yola çıkarak, insanların anlaşılması gerektiği açıktır.

Tüzel kişi kavramını ise, yine aynı Kanun’un “Tüzel kişilik “başlıklı 47. maddesinden yola çıkarak, başlı başına bir varlığı olmak üzere örgütlenmiş kişi toplulukları ve belli bir amaca özgülenmiş olan bağımsız mal toplulukları olarak kabul edebiliriz.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”)’nda ise tüzel kişiler daha ayrıntılı olarak düzenlenmiş olup; söz konusu düzenlemeler uyarınca[1], ticaret şirketleri -kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketler- ve dernek, vakıf gibi kurumları kapsamaktadır.

Bu kapsamda, sözleşme taraflarından birisinin yurtdışında yerleşik olması halinde, 85 sayılı Karar kapsamındaki değişiklikler bu taraflar arasındaki sözleşmelere uygulanmayacaktır.

Şubeler ise merkezlerinden ayrı bir tüzel kişiliğe sahip olmadığından dolayı 85 sayılı Karar kapsamındaki düzenlemeye tabi olmamalıdır kanaatindeyiz.

 

II. DÜZENLEME HANGİ SÖZLEŞMELERİ KAPSIYOR?

85 sayılı Karar uyarınca -Hazine ve Maliye Bakanlığı’nca belirlenen haller dışındaki- aşağıda sayılan sözleşmelerin Türkiye’de yerleşik kişiler arasında yapılması durumunda sözleşme bedelinin ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin döviz cinsinden ve/veya dövize endeksli olarak belirlenmesi mümkün değildir.

Sözleşme türleri aşağıdaki şekildedir:

  • menkul ve gayrimenkul alım satımına ilişkin sözleşmeler,
  • taşıt ve finansal kiralama[2] dâhil her türlü menkul ve gayrimenkul kiralamasına ilişkin sözleşmeler,
  • leasing sözleşmeleri,
  • iş sözleşmeleri[3],
  • hizmet sözleşmeleri[4],
  • eser sözleşmeleri[5].

 

III. SÖZLEŞME BEDELİ/ DİĞER ÖDEME YÜKÜMLÜLÜKLERİ NASIL YENİDEN BELİRLENECEK?

85 sayılı Karar’da yer alan düzenleme uyarınca, Türkiye'de yerleşik gerçek ve tüzel kişilerin Karar’da sayılı sözleşme türleri ile sınırlı olmak üzere, döviz cinsinden ve/veya dövize endeksli olarak sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri belirlemiş olmaları halinde, söz konusu bedelleri 13.10.2018 tarihine kadar Türk Lirasına çevirmeleri gerekmektedir.

Bu düzenleme gereğince taraflar sözleşmelerini belirtilen tarihe kadar uyarlamak zorundadırlar. Uyarlama, günün koşullarına uygun hale getirerek sözleşme tarafları arasındaki menfaat dengelemesini sağlamayı amaçlayacaktır.

Sözleşme bedelinin Türk Lirasına çevrilmesinin hangi tarihteki kur ile yapılacağı ise 85 sayılı Karar’da düzenlenmemiştir. Bu kapsamda,

  • 85 sayılı Karar’ın yayım tarihindeki kurun,
  • Tarafların kararlaştıracağı tarihteki kurun,
  • Bedellerin yeniden belirlenmesine ilişkin taraflar arasındaki mutabakatın olduğu tarihteki kurun

kullanılabilmesinin önü açıktır.

Öte yandan, karar metninde yer alan “taraflarca yeniden belirlenir” ifadesi net olmamakla beraber,

  • Tarafların -sadece- sözleşme bedeli/bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri hakkında yeni bir sözleşme imzalayarak bedelleri Türk Lirası olarak belirlemesi,
  • Tarafların mevcut sözleşmeleri yerine -tamamen- yeni bir sözleşme yapmaları ve Türk Lirası cinsinden bedel belirlemeleri,
  • Mevcut sözleşmelerinde yer alan bedelleri şerh/mutabakat/protokol vb. adlar altında yapılan ek sözleşmeler ile Türk Lirasına çevirmeleri,
  • Tarafların anlaşamaması sonucu Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca arabulucu yardımı ile anlaşma sonucunda bedellerin Türk Lirasına çevrilmesi,
  • Tarafların anlaşamaması sonucu Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi[6] uyarınca avukat yardımı ile anlaşma sonucunda bedellerin Türk Lirasına çevrilmesi,
  • Mahkeme aracılığıyla -uyarlama davası[7]- konunun çözümlenmesi

mümkündür.

Yukarıda sayılan durumlarda tarafların anlaşarak sözleşmeyi tamamen veya kısmen yeniden düzenlemelerini, 85 sayılı Karar bakımından en kolay ve hızlı yol olarak kabul edebiliriz.

Ancak tarafların birbirleriyle ve/veya arabulucu ve avukat aracılığıyla da anlaşamayarak olayın çözümünü Mahkeme’ye bırakmaları durumunda, taraflardan birinin “tacir” olması halinde, tacir olan tarafın uyarlama davası ile bedelin Türk Lirasına çevrilmesini talep edebilmesi mümkün olacak mıdır?

Her ne kadar hukukumuzda “sözleşmeye bağlılık ilkesi” mevcut olsa da, bu ilkenin istisnasını uyarlama davaları[8] oluşturmaktadır. Bu şekilde taraflardan biri ve/veya her ikisi sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun mevcudiyeti durumunda sözleşme şartlarının yeniden gözden geçirilmesini talep edebilecektir.

Ancak, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları uyarınca, tacir[9] bir kişinin, sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme imkanı bulunmamaktadır.

Uyarlama davası ile ilgili en önemli şartlardan biri olan “Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumun ortaya çıkmış olması” hususunun, tacirler için geçerli olan “basiretli bir işadamı gibi hareket etme” yükümlülüğü ile bağdaşmadığı Yargıtay tarafından kabul edilmektedir.

Bu kapsamda, tacirlerin özellikle ekonomik kriz başta olmak üzere, piyasa şartlarını önceden tahmin edebilmesi gerektiği kabul edilmekte olup; birçok kararda da belirtildiği üzere, ülkemiz açısından istikrarlı bir ekonomiye kavuşamama ve devalüasyonların önceden tahmin edilemeyecek bir durum olmadığı, kur politikalarının her an değişebileceği gerçekleri karşısında tacirlerin uyarlama davası yoluna başvurmaları engellenmiştir[10].

Bu kapsamda, Yargıtay’ın yerleşik içtihatları karşısında sözleşme tarafının tacir olduğu varsayımında sözleşme bedelinin Türk Lirası cinsinden uyarlanması talebinin Mahkeme’den istenemeyeceği kabul edilmektedir.

 

IV. NE ZAMANA KADAR SÖZLEŞME BEDELLERİ YENİDEN BELİRLENMELİDİR?

85 sayılı Karar’ın 2. maddesi ile 32 sayılı Karar’a eklenen geçici 8. madde uyarınca, düzenlemenin yürürlüğe girdiği 13.09.2018 tarihinden itibaren 30 gün içinde, yukarıda sayılı nitelikteki olan ve daha önce yapılmış olan yürürlükteki sözleşmelerdeki döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedellerin TL’ye çevrilmesi gerekmektedir.

Bu kapsamda, mevcut sözleşmelerde yer alan sözleşme bedellerinin ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülüklerinin 13.10.2018 tarihine kadar Türk Lirasına çevirmek için taraflara anlaşmaları için süre verilmiştir.

85 sayılı Karar’da dikkat edilmesi gereken bir husus, geçici 8. madde olarak eklenen hükümde “döviz cinsinden kararlaştırılmış bulunan bedeller” ifadesi yer almakta iken; 32 sayılı Karar’a eklenen 4/g bendinde “sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödemem yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamaz.” ifadesi yer almaktadır. 

Bu ifadeler kapsamında, dövize endeksli sözleşmeler bakımından bu yükümlülüğün geçerli olup olmayacağının da açıklığa kavuşturulması gereken bir husus olduğu unutulmamalıdır.

 

V. DAMGA VERGİSİ SORUNSALI

488 sayılı Damga Vergisi Kanunu (“DVK”)'nun 1. maddesinde, bu Kanun'a ekli (1) sayılı tabloda yazılı kâğıtların damga vergisine tabi olduğu, Kanun'daki kâğıt teriminin, yazılıp imzalanmak veya imza yerine geçen bir işaret konmak suretiyle düzenlenen ve herhangi bir hususu ispat veya belli etmek için ibraz edilebilecek olan belgeler ile elektronik imza kullanmak suretiyle manyetik ortamda ve elektronik veri şeklinde oluşturulan belgeleri ifade edeceği hükme bağlanmıştır.

Madde hükmünde görüldüğü gibi, damga vergisinin konusu olarak DVK'da "kâğıt" deyimi kullanılmakla birlikte damga vergisine tabi tutulan kâğıdın kendisi değil, ihtiva ettiği hukuki işlemdir. Bir kağıdın tabi olacağı verginin tayini için öncelikle o kağıdın mahiyetine bakılır ve buna göre Kanun’a ekli listedeki tabloda yazılı vergisi bulunur. Kağıtların mahiyetlerinin tayininde, şekli kanunlarda belirtilmiş olanlarda kanunlardaki adlarına, belirtilmemiş olanlarda sözleşme hükümlerine ve manaya bakılır[11].

Damga vergisi nispi veya maktu olarak alınır. Nispi vergide, kağıtların nevi ve mahiyetlerine göre, bu kağıtlarda yazılı belli para; maktu vergide kağıtların mahiyetleri esastır.

85 sayılı Karar çerçevesinde, tarafların sözleşme bedelini nasıl yeniden belirleyebileceklerini önceki bölümlerde bahsetmiştik. Buna göre,

  • Tarafların -sadece- sözleşme bedeli/bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri hakkında yeni bir sözleşme imzalayarak bedelleri Türk Lirası olarak belirlemeleri durumunda, tarafların anlaşmaya vardıkları tarih itibariyle döviz kurunun Türk Lirası karşılığını aşan bir tutar ile Türk Lirasına uyarlanması halinde, DVK’nın 14/2. fıkrası gereğince sadece artan miktar sözleşmenin tabi olduğu nispette damga vergisine konu olacaktır.

Eğer taraflarca yeni belirlenen tutar, tarafların anlaşma tarihi itibariyle ilgili döviz kurunun Türk Lirası karşılığı ile aynı veya daha az olması halinde damga vergisi söz konusu olmayacak ve ayrıca taraflar açısından iadeye konu olabilecek bir tutar söz konusu olamayacaktır.

  • Tarafların mevcut sözleşmeleri yerine -tamamen- yeni bir sözleşme yapmaları ve Türk Lirası cinsinden bedel belirlemeleri durumunda DVK’nın 14/1. fıkrası gereğince damga vergisi nispi veya maktu şekilde hesaplanacaktır.
  • Mevcut sözleşmelerinde yer alan bedelleri şerh/mutabakat/mektup/protokol vb. adlar altında yapılan ek sözleşmeler ile Türk Lirasına çevirmeleri halinde de söz konusu mektup ve şerhler de damga vergisine tabi olmalıdır.
  • Tarafların anlaşamaması sonucu Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu uyarınca arabulucu yardımı ile anlaşma sonucunda bedellerin Türk Lirasına çevrilmesi halinde, söz konusu Kanun’un 18. maddesi[12] uyarınca, anlaşma üzerinden maktu tutarda damga vergisi alınacaktır.
  • Tarafların anlaşamaması sonucu Avukatlık Kanunu’nun 35/A maddesi uyarınca avukat yardımı ile anlaşma sonucunda bedellerin Türk Lirasına çevrilmesi durumunda ise avukatlar aracılığıyla hazırlanan uzlaşma tutanaklarının DVK’ya ekli (1) sayılı tablo gereğince “tahkimname ve sulhname” olarak değerlendirilmesi; belli parayı ihtiva edenlerin binde 9,48 nispetinde damga vergisine tabi tutulması gerekmektedir[13].
  • Mahkeme aracılığıyla -uyarlama davası[14]- konunun çözümlenmesi durumunda ise, mahkeme kararları damga vergisine tabi olmadığı için herhangi bir damga vergisi yükümlülüğü ortaya çıkmayacaktır.

 

VI. KARARA UYULMAMASININ YAPTIRIMI

85 sayılı Karar kapsamında getirilen düzenlemelere uyulmaması, bir başka deyişle döviz cinsinden ve/veya dövize endeksli olarak kararlaştırılan sözleşme bedeli ve/veya diğer ödeme yükümlülüklerinin 13.10.2018 tarihine kadar Türk Lirası cinsine çevrilmemesi durumunda, 1567 sayılı Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’un 3. maddesi[15] gereğince taraflar, Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden durumuna düşeceğinden, idari para cezası ile karşı karşıya geleceklerdir.

Her ne kadar hem Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun’da hem de 32 sayılı Karar’da idari para cezasının taraflardan birine mi yoksa her ikisine de mi uygulanacağı konusunda açık bir düzenleme olmasa da, Türk Lirası cinsine dönmeme fiilinin her iki taraf için de geçerli olduğu varsayımı ile tarafların herbirinin yükümlülüklere uymadığı kabul edilmek suretiyle her iki tarafa da idari para cezası uygulanabileceği düşünülmektedir. Bu kapsamda, konunun ilerleyen dönemlerde getirilecek düzenlemeler ile açıklığa kavuşturulması yerinde olacaktır.

Aynı şekilde, vergi mükellefleri açısından bir başka önemli husus olan, sözleşmeden kaynaklı giderlerin gelir/kurumlar vergisi hesabından gider yazılıp yazılamaması hususu da tartışmaya açık bir konudur.

 

SONUÇ

Döviz cinsinden veya dövize endeksli sözleşmeler bakımından 13.09.2018 tarihinden itibaren yeni bir döneme girildiği kuşkusuzdur. Bu yeni dönemde bir yanda Türk Lirasının kıymetini koruma amacı yer almakta iken, diğer yanda ise 85 sayılı Karar ardından birçok soru ve/veya sorun ile yüzleşen kişiler bulunmaktadır.

Kararın yayım tarihi ile yürürlük kazanması ve hatta 30 gün içerisinde mevcut sözleşmelerin revize edilmesi gerektiği de kişiler açısından önemli olup; aksi yöndeki yükümlülük ihlallerinin cezalandırılacağı da unutulmamalıdır.

85 sayılı Karar uyarınca Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın, Karar’da belirtilen sözleşme tiplerinden döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak belirlenmesine izin verilecek olanlarına (hallere) ilişkin bir düzenleme yapacağı anlaşılmakta olup; söz konusu Karar’ın uygulamasına yönelik tereddütlerin de Bakanlığın açıklamaları ile çözüme kavuşacağı beklenmektedir.

İlaveten, Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın internet sitesinde (www.hazine.gov.tr) yayımlanan 18.09.2018 tarihli Basın Duyurusunda; Bakanlıkça istisna tutulacak bazı hallerin kapsamı belirlenirken, döviz cinsinden girdi maliyetleri veya yükümlülüklerin değerlendirmeye alınacak hususların başında geleceği ifade edilmiştir.

Aynı Duyuru’da 32 sayılı Karar’ın döviz kredilerinin kullanımını düzenleyen 17 ve 17/A maddeleri uyarınca herhangi bir kısıtlamaya tabi tutulmaksızın döviz kredisi kullanabilen ve dolayısıyla döviz cinsinden yükümlülük altına giren Türkiye’de yerleşik kişilerin yaptığı sözleşmelerin de istisna kapsamda dikkate alınacağı vurgulanmıştır. 32 sayılı Karar’ın 17. maddesinde yurt dışından, 17/A maddesinde ise yurt içerisinden döviz kredisi temin edilmesi ile ilgili kısıtlamalar düzenlenmiştir. Bu kısıtlamaya göre kural olarak döviz geliri olmayan Türkiye’de yerleşik kişilerce döviz kredisi kullanılamayacaktır (Kullanım tarihinde 15 milyon ABD doları veya üzerinde kredi bakiyesi olmayanlar hariç). Kredi bakiyesi kredi kullanım tarihi itibariyle 15 milyon ABD dolarının altında bulunan ancak döviz geliri olan Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından kullanacakları döviz kredisi tutarı ise; son üç malî yılın döviz gelirleri toplamı ile mevcut kredi bakiyesi arasındaki farkı aşamayacaktır. Bakanlığın anılan basın duyurusundan döviz cinsinden girdi maliyeleri olan ithalatçı firmalar ile kredi bakiyesi 15 milyon USD’ nin üzerinde bulunduğu için yurt dışından serbestçe döviz kredisi kullanabilen Türkiye’de yerleşik kişilere döviz cinsinden sözleşme düzenleme konusunda istisna tanınacağı anlaşılmaktadır.

85 sayılı Karar’a ilişkin istisna tutulacak hallerin Hazine ve Maliye Bakanlığı tarafından en kısa sürede yayımlanması beklenmektedir.

 


[1]
II - Tüzel kişiler
MADDE 16- (1) Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.
(2) Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar.  
A) Türleri
MADDE 124- (1) Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerden ibarettir.
(2) Bu Kanunda, kollektif ile komandit şirket şahıs; anonim, limited ve sermayesi paylara bölünmüş komandit şirket sermaye şirketi sayılır.
2. Tüzel kişiler
a) Kollektif ve komandit şirketler
MADDE 42- (1) Kollektif şirketin ticaret unvanı, bütün ortakların veya ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içerir.
(2) Adi veya sermayesi paylara bölünmüş komandit şirketlerin ticaret unvanı, komandite ortaklardan en az birinin adı ve soyadıyla şirketi ve türünü gösterecek bir ibareyi içerir. Bu şirketlerin ticaret unvanlarında komanditer ortakların adları ve soyadları veya ticaret unvanları bulunamaz.
b) Anonim, limited ve kooperatif şirketler
MADDE 43- (1) Anonim, limited ve kooperatif şirketler, işletme konusu gösterilmek ve 46 ncı madde hükmü saklı kalmak şartıyla, ticaret unvanlarını serbestçe seçebilirler.
(2) Ticaret unvanlarında, "anonim şirket", "limited şirket" ve "kooperatif" kelimelerinin bulunması şarttır. Bu şirketlerin ticaret unvanında, gerçek bir kişinin adı veya soyadı yer aldığı takdirde, şirket türünü gösteren ibareler, baş harflerle veya başka bir şekilde kısaltma yapılarak yazılamaz.
c) Tacir sayılan diğer tüzel kişiler ve donatma iştiraki
MADDE 44- (1) Ticari işletmeye sahip olan dernek, vakıf ve diğer tüzel kişilerin ticaret unvanları, adlarıdır.
(2) Donatma iştirakinin ticaret unvanı, ortak donatanlardan en az birinin adı ve soyadını veya deniz ticaretinde kullanılan geminin adını içerir. Soyadları ve gemi adı kısaltılamaz. Ticaret unvanında ayrıca donatma iştirakini gösterecek bir ibare de bulunur.
[2] Finansal Kiralama, Faktoring ve Finansman Şirketleri Kanunu
Finansal kiralama sözleşmesi
MADDE 18 –(1) Finansal kiralama sözleşmesi; kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü bir kişiden veya bizzat kiracıdan satın aldığı veya başka suretle temin ettiği veya daha önce mülkiyetine geçirmiş bulunduğu bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören sözleşmedir.
[3] İş Kanunu
Tanım ve şekil
MADDE 8 - İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir. İş sözleşmesi, Kanunda aksi belirtilmedikçe, özel bir şekle tâbi değildir.
Süresi bir yıl ve daha fazla olan iş sözleşmelerinin yazılı şekilde yapılması zorunludur. Bu belgeler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.
Yazılı sözleşme yapılmayan hallerde işveren işçiye en geç iki ay içinde genel ve özel çalışma koşullarını, günlük ya da haftalık çalışma süresini, temel ücreti ve varsa ücret eklerini, ücret ödeme dönemini, süresi belirli ise sözleşmenin süresini, fesih halinde tarafların uymak zorunda oldukları hükümleri gösteren yazılı bir belge vermekle yükümlüdür. Süresi bir ayı geçmeyen belirli süreli iş sözleşmelerinde bu fıkra hükmü uygulanmaz. İş sözleşmesi iki aylık süre dolmadan sona ermiş ise, bu bilgilerin en geç sona erme tarihinde işçiye yazılı olarak verilmesi zorunludur.
[4] Türk Borçlar Kanunu
BİRİNCİ AYIRIM
Genel Hizmet Sözleşmesi
A. Tanımı
MADDE 393- Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi ve işverenin de ona zamana veya yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
İşçinin işverene bir hizmeti kısmi süreli olarak düzenli biçimde yerine getirmeyi üstlendiği sözleşmeler de hizmet sözleşmesidir.
Genel hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler, kıyas yoluyla çıraklık sözleşmesine de uygulanır; özel kanun hükümleri saklıdır.
[5] Türk Borçlar Kanunu
A. Tanımı
MADDE 470- Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.
[6] Uzlaşma sağlama
Madde 35/A- Avukatlar dava açılmadan veya dava açılmış olup da henüz duruşma başlamadan önce kendilerine intikal eden iş ve davalarda, tarafların kendi iradeleriyle istem sonucu elde edebilecekleri konulara inhisar etmek kaydıyla, müvekkilleriyle birlikte karşı tarafı uzlaşmaya davet edebilirler. Karşı taraf bu davete icabet eder ve uzlaşma sağlanırsa, uzlaşma konusunu, yerini, tarihini, karşılıklı yerine getirmeleri gereken hususları içeren tutanak, avukatlar ile müvekkilleri tarafından birlikte imza altına alınır. Bu tutanaklar 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesi anlamında ilâm niteliğindedir.
[7] Türk Borçlar Kanunu
III. Aşırı ifa güçlüğü
MADDE 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.
[8] Yargıtay 6. Hukuk Dairesi
E. 2015/7802 K. 2016/2888 T. 7.4.2016
“…Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Türk hukukunda da öteden beri MK.nın 2 ve 4. maddesinden de esinlenilerek, hem Clausula Rebus Sic Stantibus ilkesi, hem de İşlem Temelinin Çökmesi Kuramı uygulanmak suretiyle, uyarlanma davalarının görülebilir olduğu benimsenmiştir.
Yargıtay tarafından benimsenen ve sözleşmeye bağlılık ilkesinin istinasını oluşturan, uyarlama davası 6098 sayılı TBK.nın yasalaştırılması sırasında da benimsenerek, 6098 sayılı Kanun'un 138. maddesinde “Aşırı İfa Güçlüğü” madde başlığı altında düzenlemiş, “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. İlgi maddenin gerekçesinde de “Bu yeni düzenleme, öğreti ve uygulamada sözleşmeye bağlılık (ahde vefa) ilkesinin istisnalarından biri olarak kabul edilen, "işlem temelinin çökmesi"ne ilişkindir. İmkânsızlık kavramından farklı olan aşırı ifa güçlüğüne dayanan uyarlama isteminin temeli, Türk Medenî Kanunu’nun 2. maddesinde öngörülen dürüstlük kurallarıdır. Ancak, sözleşmenin değişen koşullara uyarlanması ya da dönme hakkının kullanılması, şu dört koşulun birlikte gerçekleşmesine bağlıdır.
a.Sözleşmenin yapıldığı sırada, taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum ortaya çıkmış olmalıdır.
b.Bu durum borçludan kaynaklanmamış olmalıdır.
c.Bu durum, sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirmiş olmalıdır.
d.Borçlu, borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olmalıdır.
Maddeye göre, uyarlamanın bütün koşulları gerçekleşmişse borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteyebilir. Bunun mümkün olmaması hâlinde borçlu, sözleşmeden dönebilir; sürekli edimli sözleşmelerde ise kural olarak, fesih hakkını kullanır.” denilerek uygulama da kabul edilen uyarlama davasının yasa maddesi haline getirildiği belirtilmiştir….”
[9] Türk Ticaret Kanunu
B) Tacir
I - Gerçek kişiler
1. Genel olarak
MADDE 12- (1) Bir ticari işletmeyi, kısmen de olsa, kendi adına işleten kişiye tacir denir. (2) Bir ticari işletmeyi kurup açtığını, sirküler, gazete, radyo, televizyon ve diğer ilan araçlarıyla halka bildirmiş veya işletmesini ticaret siciline tescil ettirerek durumu ilan etmiş olan kimse, fiilen işletmeye başlamamış olsa bile tacir sayılır. (3) Bir ticari işletme açmış gibi, ister kendi adına, ister adi bir şirket veya her ne suretle olursa olsun hukuken var sayılmayan diğer bir şirket adına ortak sıfatıyla işlemlerde bulunan kimse, iyiniyetli üçüncü kişilere karşı tacir gibi sorumlu olur.
 
II - Tüzel kişiler
MADDE 16- (1) Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar.
(2) Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri ile kamu yararına çalışan dernekler ve gelirinin yarısından fazlasını kamu görevi niteliğindeki işlere harcayan vakıflar, bir ticari işletmeyi, ister doğrudan doğruya ister kamu hukuku hükümlerine göre yönetilen ve işletilen bir tüzel kişi eliyle işletsinler, kendileri tacir sayılmazlar.
C) Tacir olmanın hükümleri
I - Genel olarak
MADDE 18- (1) Tacir, her türlü borcu için iflasa tabidir; ayrıca kanuna uygun bir ticaret unvanı seçmek, ticari işletmesini ticaret siciline tescil ettirmek ve bu Kanun hükümleri uyarınca gerekli ticari defterleri tutmakla da yükümlüdür.
(2) Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.
(3) Tacirler arasında, diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığıyla, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.
(4) Tacir sıfatına bağlı olan diğer hükümler saklıdır.
[10] Yargıtay Hukuk Genel Kurulu
E. 2003/13-599 K. 2003/599 T. 15.10.2003
“….Basiretli bir iş adamı gibi davranma yükümlülüğü, objektif bir özen ölçütü getirmekte ve tacirin ticari işletmesiyle ilgili faaliyetlerinde, kendi yetenek ve imkanlarına göre ondan beklenebilecek özeni değil; aynı ticaret dalında faaliyet gösteren tedbirli, öngörülü bir tacirden beklenen özeni göstermesinin gerekli olduğu kabul edilmektedir.
Gerekli tedbirleri almadan sözleşme yapan ve borç altına giren tacirin; basiretli davranıp gereken tedbirleri alması halinde önleyebileceği bir ödeme güçlüğünü gerekçe göstererek, sözleşmenin uyarlarımasını istemesi, hukuk düzeninin kabul edebileceği bir durum değildir. Yukarıda açıklandığı gibi, Ülkemizde 1958 yılından beri devalüasyonlar ilan edilmekte, sık sık para ayarlamaları yapılmakta, Türk parasının değeri Dolar ve diğer- yabancı paralar karşısında düşürülmektedir. Ülkemizdeki istikrarsız ekonomik durum, tacir olan davacı tarafından tahmin olunabilecek bir keyfiyettir.
Yukarıdan beri açıklandığı gibi Türkiye'de yıllardan beri ekonomik paketler açılmakta, ancak istikrarlı bir ekonomiye kavuşamamaktadır. Devalüasyonların ülkemiz açısından önceden tahmin edilemiyecek bir keyfiyet olmadığı, kur politikalarının her an değişebileceği bir gerçektir…..
Dolayısıyla, somut olayda, tacir olan davacı yönünden, uyarlamanın temel koşullarından biri olan "Sonradan ortaya çıkan olguların tahmin edilemez nitelikte olması veya olgular tahmin edilebilmekle birlikte, bunların sonuçlarının somut olaya etkilerinin bu derecede ağır olabileceğinin öngörülememiş olması" unsuru gerçekleşmemiştir….”
[11] “Belli Para” Tutarı İçermeyen Sözleşmeler İçin Damga Vergisi Uygulanabilirliği Sorunu, Yücel BAŞOĞLU, Ocak 2018 / Sayı: 301 (E-Yaklaşım)
[12] “Tarafların anlaşması
MADDE 18 – (1) Arabuluculuk faaliyeti sonunda varılan anlaşmanın kapsamı taraflarca belirlenir; anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belge taraflar ve arabulucu tarafından imzalanır.
(2) Taraflar arabuluculuk faaliyeti sonunda bir anlaşmaya varırlarsa, bu anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesini talep edebilirler. Dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuşsa, anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden talep edilebilir. Davanın görülmesi sırasında arabuluculuğa başvurulması durumunda ise anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerh verilmesi, davanın görüldüğü mahkemeden talep edilebilir. Bu şerhi içeren anlaşma, ilam niteliğinde belge sayılır.
(3) İcra edilebilirlik şerhinin verilmesi, çekişmesiz yargı işidir ve buna ilişkin inceleme üzerinden yapılır. Ancak arabuluculuğa elverişli olan aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda inceleme duruşmalı olarak yapılır. Bu incelemenin kapsamı anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı hususlarıyla sınırlıdır. Anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi verilmesi için mahkemeye yapılacak olan başvuru ile bunun üzerine verilecek kararlara karşı ilgili tarafından istinaf yoluna gidilmesi hâlinde, maktu harç alınır. Taraflar anlaşma belgesini icra edilebilirlik şerhi verdirmeden başka bir resmî işlemde kullanmak isterlerse, damga vergisi de maktu olarak alınır.
(4) Taraflar ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi, icra edilebilirlik şerhi aranmaksızın ilam niteliğinde belge sayılır.
(5) Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamaz.”
 
[13] http://www.guncelvergikitaplari.com/Content/userfiles/new_files/DVK.MADDE-4.pdf (online erişim: 17.09.2018)
İstanbul Defterdarlığı Vasıtalı Vergiler Gelir Müdürlüğü 07.09.2001 tarih ve B.07.4. DEF. 0.34. 12.2.10-7442/4874 sayılı özelgesi
“….Bu nedenle, Avukatlık Kanununa göre düzenlenecek olan ve ilam hükmünde sayılan uzlaşma tutanaklarının 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa ekli (1) sayılı tablonun I/5 pozisyonu gereğince Tahkimname ve Sulhname olarak değerlendirilmesi gerekmekte olup, belli parayı ihtiva edenler binde 7,5 nispetinde belli parayı ve bir bedel ihtiva etmeyenlerinde 5.280.000.TL maktu olarak damga vergisine tabi tutulması icabetmektedir….”
[14] Türk Borçlar Kanunu
III. Aşırı ifa güçlüğü
MADDE 138- Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.
[15] Madde 3 - Cumhurbaşkanının bu Kanun hükümlerine göre yapmış bulunduğu genel ve düzenleyici işlemlerdeki yükümlülüklere aykırı hareket eden kişi, üçbin Türk Lirasından yirmibeşbin Türk Lirasına kadar idari para cezası ile cezalandırılır.