ANAYASA MAHKEMESİ 7246 SAYILI REKABETİN KORUNMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN’UN İPTALİ İSTENEN HÜKÜMLERİ HAKKINDA KARARINI VERDİ
31.03.2023
Anayasa Mahkemesi, 16/06/2020 tarihli ve 7246 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (“Kanun”) bazı maddelerinin Anayasa’nın 2., 7., 13., 20., 35., 36., 48., 90., 123., 128., 153., ve 167. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali ve yürürlüklerinin durdurulması istemi sebebiyle yaptığı inceleme sonucunda kararını vermiştir. İptali istenen maddeler ve AYM her bir madde bakımından yaklaşımı aşağıda özetlenmiştir:
- Anayasa Mahkemesi, Kanun’un 3. maddesiyle 4054 sayılı Kanun’un 9. maddesinin değiştirilen birinci fıkrasının ilk cümlesinin “…ve teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da mal varlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirleri…” bölümüne ilişkin yaptığı inceleme sonucunda;
- Anayasa’nın 35.maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” ibaresinden hareketle teşebbüslerin fiziki varlıklarının, faaliyet alanlarının, ortaklık payları ya da fikri haklar dahil olmak üzere mal varlıklarının da mülkiyet hakkının kapsamında olduğu hususunda tereddüt bulunmadığı,
- Mülkiyet hakkının, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve ondan tasarruf etme imkânı veren bir hak olduğu, bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya mülkünden yoksun bırakılmasının mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği,
- Anayasa’nın “Herkes, dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir. Devlet, özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alır.” şeklindeki 48. Maddesin uyarınca özel teşebbüsler kurmanın serbest olduğu belirtilse de devlete özel teşebbüslerin milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini sağlayacak tedbirleri alma görevi verildiği,
- Anayasa’nın anılan maddesinin güvence altına alınan teşebbüsün özgürlüğünü, gelir ve kar elde etmek amacıyla kişi ve teşebbüslerin piyasalarda ticari faaliyette bulunmasını, mal ve hizmet üreterek satın alma ya da satma, sözleşme yapma, teşebbüs kurma ve yönetme özgürlüğünü kapsadığı,
- Anlaşma, uyumlu davranış, karar alma, hakim durumun kötüye kullanılması ya da birleşme veya devralma suretiyle belirli bir mal ya da hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabetin engellenmesi, bozulması ya da kısıtlanması nedeniyle ilgili teşebbüslerin belirli faaliyetlerinin, ortaklık paylarının veya fikri haklar dahil olmak üzere mal varlıklarının bir kısmının üçüncü teşebbüslere devredilmesini öngören kuralın; bir yandan mülkiyet hakkını, diğer yandan bu devirlerin teşebbüslerin ticari stratejileri üzerinde doğrudan etkili olması nedeniyle teşebbüslerin özgürlüğünü sınırladığı,
- Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması ve Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerektiği,
- Bu kapsamda mülkiyet hakkını ve teşebbüs özgürlüğünü sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olmasının yeterli olmadığı, yasal kuralların keyfiliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerektiği,
- Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanuniliğin, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanması gerektiği,
- Kuralda hangi yapısal tedbirlerin alınabileceğinin herhangi bir tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği, ayrıca bu yapısal tedbirlerin hangi ihlallerin varlığı halinde, hangi oranda ve hangi aşamada karara bağlanabileceği ve uygulanması için en az ne kadar süre tanınması gerektiği hususlarının da kuralın yer aldığı fıkrada belirtildiği; dolayısıyla kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı,
- Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceğinin öngörüldüğü, Anayasa’nın 48. maddesinde ise teşebbüs özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş haklar bakımından da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu,
- Mal ve hizmet üretiminde verimliliğin artırılması, kaynak dağılımında etkinliğin sağlanması ve teknolojiden yararlanmanın azami düzeye çıkarılabilmesi bakımından rekabetin esas olduğu bir serbest piyasa modelinin varlığının zorunlu olduğu, rekabetin hüküm sürdüğü bir ortamın, üretilen ve tüketicilere sunulan mal ve hizmetlerin belirli bir kalitede olmasını ve fiyatının makul düzeylerde kalmasını sağladığından aynı zamanda tüketicinin korunmasına da hizmet ettiği,
- rekabetin, ekonomik gücün tek bir elde toplanmasını önleyip topluma yayarak iktisadi güce sahip olanların siyasi hayata da egemen olmasını engellediğinden demokratik sistemin işlevsellik kazanabilmesi için gerekli bir nitelik taşıdığı, Anayasa’nın 167. maddesinin gerekçesinde, tekeller ve tekel benzeri gruplamaları hem tüketim hem de hizmet sektöründe önlemenin sağlıklı bir toplum ve demokrasi için vazgeçilmez olduğu ifade edilerek bu gerçeğe işaret edildiği,
- Kuralla rekabeti kısıtlayıcı her türlü anlaşma, birlik kararı, uyumlu davranış, hakim durumu kötüye kullanma, birleşme veya devralma söz konusu olduğunda bozulan rekabetin yeniden tesisi için ilgili teşebbüslerin davranışlarına, varlıklarını nasıl kullanacaklarına, pazarda rekabet etmelerine veya diğer teşebbüslerle yapacakları sözleşmelere yönelik yükümlülüklerden oluşan davranışsal tedbirlerin sonuç vermediği durumlarda teşebbüslerin belirli faaliyetlerini yahut ortaklık paylarını ya da mal varlıklarını devretmeleri şeklindeki yapısal tedbirlere başvurulmasının öngörüldüğü,
- Kuralın Anayasa’nın 48. maddesinin ikinci fıkrası ve 167. maddesiyle devlete yüklenen özel teşebbüslerin güvenli ve serbest piyasa içinde çalışmasını sağlama, piyasalarda fiili şekilde veya anlaşmayla doğacak tekel ve kartelleşmeyi engelleme yükümlülüğü kapsamında piyasada rekabete aykırı davranış ya da işlemle zarar gören rekabet surecinin kalıcı ve etkili bir şekilde düzeltilmesi suretiyle serbest piyasa ekonomisinin, rekabetçi ortamın, ekonomik aktörlerin davranışların oluşturduğu tehditlerden korunmasını amaçladığı, bu itibarla kamu yararını gerçekleştirmeye yönelik kuralın anayasal bağlamda meşru bir amacının bulunduğu,
- Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca sınırlamanın ölçülü olup olmadığının değerlendirilmesinde, Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğu,
- Teşebbüslerin aralarındaki gizli veya açık anlaşmalarla, oluşturdukları birliklerin kararlarıyla ya da birlikte gerçekleştirdikleri davranışlarla, piyasadaki hakim durumlarını tek başına yahut başkalarıyla yapacağı anlaşmalar ya da birlikte davranışlarla kötüye kullanması, birleşme veya devralmalar suretiyle piyasadaki etkin rekabetin kısıtlanması durumlarında ilgili teşebbüslerin devam eden faaliyetlerinin, mal varlıklarının veya ortaklık paylarının tamamının ya da bir kısmının elden çıkarılması suretiyle piyasayı yeniden yapılandırma ve piyasadaki hakim yoğunlaşmayı engelleme imkanı sağladığından kuralın zarar gören rekabet sürecinin etkin bir biçimde yeniden tesisi amacını gerçekleştirmeye elverişli olmadığının söylenemeyeceği,
- Davranış, anlaşma ve işlemlerin rekabeti sınırlayıcı ve rekabetçi yapıyı önemli ölçüde bozucu etkisi söz konusu olduğunda anılan eylem ve işlemler yasaklandığı ve söz konusu yasağa uyulmaması durumunda çeşitli yaptırımlara başvurulduğu, herhangi bir yaptırım uygulanmaksızın rekabet üzerindeki olumsuz etkilerin giderilmesi mümkün ise öncelikle teşebbüslere belirli bir şekilde davranma ya da davranmama yükümlülüğü yükleyen tedbirlere hükmedildiği,
- Ancak piyasadaki rekabetçi yapıda oluşan zararların giderilmesinin her zaman davranışsal tedbirlerle mümkün olmadığı, ilgili teşebbüslere belirli davranışlarda bulunma zorunluluğu getiren veya teşebbüsleri rekabet karşıtı davranışlarda bulunmaktan alıkoyan davranışsal tedbirlerin, tarafların gelecekteki davranışlarını ele aldığından izlenme ve piyasa şartlarındaki değişime göre güncellenme gerektirdiği,
- Davranışsal tedbirlerin etkin tasarım gerektirdiği gibi rekabet otoritelerinin sektörel düzeyde düzenleyici otoriteye dönüşmesine ve piyasanın gerekli gelişim, büyüme ve rekabetçi ortamın tesisine olumsuz etki de yapabileceği, öte yandan davranışsal tedbirlerin ilgili teşebbüsler yönünden yapısal çözümden daha külfetli olacağı durumlarda teşebbüslerin söz konusu tedbirlere uymamayı tercih edebileceği, dolayısıyla kalıcı ve daha etkili olan yapısal tedbirlerin söz konusu durumlarda uygulanmasının gerekli olmadığının savunulamayacağı,
- Kuralla getirilen yapısal tedbirlerin bir el koyma ya da cebri icra niteliğinde olmadığı, bu yapısal tedbirlerin gereği bizzat Kurulca değil ilgili teşebbüslere tarafından yerine getirileceği, 4054 sayılı Kanun’un 9. maddesinde yapısal tedbirlerin ihlalle orantılı ve gerekli olması gerektiği gibi yapısal tedbirlere ancak daha önce getirilen davranışsal tedbirlerin sonuç vermediği hallerde başvurulabileceğinin öngörüldüğü, söz konusu yapısal tedbirin Kurul kararı ile bağlayıcı kılındıktan sonra ilgili teşebbüslere tedbirlere uyması için en az altı ay sure verildiği ve uyulmaması halinde tedbirin resen ve cebri icra yoluyla infazı mümkün olmadığından 4054 sayılı Kanun’da sayılan diğer yaptırım ve cezalara hükmedildiği, üstelik söz konusu süreçlerde ilgili teşebbüslerin savunma, dosyadan örnek alma ve diğer haklarının 4054 sayılı Kanun’un 43. ila 47. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlendiği ve Kurulun bu yöndeki kararları idari yargı denetimine tabi tutulduğu, dolayısıyla kuralın orantısız bir müdahaleye neden olmadığı ve anılan haklara ölçüsüz bir sınırlama getirmediği
gerekçeleriyle kuralın, Anayasa’nın 13., 35. ve 48. maddelerine aykırı olmadığına ve iptal talebinin reddine karar vermiştir.
- Anayasa Mahkemesi, Kanun’un 4. maddesiyle 4054 Sayılı Kanun’un 15. maddesinin birinci fıkrasının değiştirilen (a) bendinde yer alan “…bunların kopyalarını ve fiziki örneklerini alabilir,” ibaresine ilişkin yaptığı inceleme sonucunda;
- Anayasa'nın 20. maddesinin üçüncü fıkrasında kişisel verilerin korunmasını isteme hakkından söz edildiğini ve bu hakkın amacının ise bireyin hak ve özgürlüklerini kişisel verilerin işlenmesi sırasında korumak olduğunu belirterek Anayasa’nın ilgili maddesinde kişisel verilerin kişi bakımından korunma alanının gerçek kişiler ya da tüzel kişileri veya her ikisini de kapsayıp kapsamadığı konusunda net bir ifade bulunmasa dahi madde metninde kişisel verilerle ilgili olarak "Herkes,..” ibaresinin kullanılması dolayısıyla tüzel kişilere ilişkin verilerin de bu madde kapsamına gireceği,
- Anayasa Mahkemesi’nin 2013/84 esas, 2014/184 karar numaralı ve 04/12/2014 tarihli kararına atıf yaparak ilgili kararda, gerek elektronik haberleşme sektöründe kişisel bilgilerin işlenmesi ve gizliliğinin korunması hakkındaki Avrupa Parlamentosu ve Konsey Direktifi’nde yalnızca elektronik haberleşme sektörüne ilişkin olarak hem gerçek kişilerin hem de tüzel kişilerin veri sahibi kabul edileceği ifadesinin yer alması; gerek son yıllarda kabul edilen bazı ülke kanunlarında tüzel kişilerin de kişisel verilerin koruma alanına dahil edilmesi birlikte değerlendirildiğinde uluslararası gelişmelerin kişisel verilerin korunması kapsamında tüzel kişilerin de yer alacağına karar verildiği,
- Kuralın, Kurulun 4054 sayılı Kanun kapsamındaki görevlerini yerine getirirken gerekli gördüğü hallerde teşebbüslerin veya teşebbüs birliklerinin defterlerinin, fiziki ve elektronik ortam ile bilişim sistemlerinde tutulan her türlü verilerinin ve belgelerinin kopyalarının fiziki örneklerini alabileceğini öngörmek suretiyle kişisel verilerin korunmasını isteme hakkını sınırladığı,
- Kuralda Kurula tanınan yetkinin konusu, kapsamı ve sınırları ile kullanılacak hallerin açık ve net bir biçimde belirtildiği dikkate alındığında, kanunilik ilkesine herhangi bir aykırılık bulunmadığı,
- Kuralın anayasal anlamda meşru bir amaç taşıdığı ve piyasalarda doğabilecek tekel ve kartelleşmeyi engelleme amacına ulaşma bakımından elverişli bir sınırlama olduğu, zira; iletişim, veri depolama, üretim ve pazarlama gibi alanlardaki teknolojik gelişmeler göz önüne alındığında rekabet ihlallerinin söz konusu veriler üzerinde bir uzman incelemesi olmaksızın ortaya çıkarılmasının mümkün olamayacağından kuralın öngörülen amaca ulaşma bakımından gereklilik kriterini sağladığı,
- Kişisel Verilerin Korunması Kanunu'nun "Kapsam" başlıklı 2. maddesinde bu Kanun hükümlerinin, kişisel verileri işlenen gerçek kişiler ile bu verileri tamamen veya kısmen otomatik olan ya da herhangi bir veri kayıt sisteminin parçası olmak kaydıyla otomatik olmayan yollarla işleyen gerçek ve tüzel kişi hakkında uygulanacağı, 3. maddesinin (1) bendinde veri sorumlusunun kişisel verilerin işlenme amaç ve araçlarını belirleyen, veri kayıt sisteminin kurulmasında ve yönetilmesinde sorumlu olan gerçek veya tüzel kişiyi ifade ettiği hükme bağlandığından, Kurulun 6698 sayılı Kanun'da yer alan yükümlülüklere tabi olduğu,
- Özel nitelikli verilerin işlenmesi ile ilgili Kanun’un 6. maddesince, sağlık ve cinsel hayata ilişkin kişisel veriler dışındaki özel nitelikli verilerin ancak kişinin açık rızasının varlığı halinde işlenebileceği, ancak, ilgili kuralın özel nitelikli kişisel veri kapsamında kalan verilerin kaydedilmesini ve bu verilerin kullanılmasını içermediği,
- Söz konusu kural ile yasal güvencelerin sağlandığı, teşebbüs ve teşebbüs birliklerine külfet yüklenmediği, kuralın orantısız bir müdahaleye neden olmadığı ve kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirmediği
gerekçeleriyle kuralın, Anayasa'nın 13. ve 20. maddelerine aykırı olmadığına karar vermiştir.
- Anayasa Mahkemesi, 6. maddesiyle 4054 sayılı Kanun’un 34. maddesine eklenen üçüncü fıkrasını Anayasa’nın 7., 123. Ve 128. maddelerine aykırı görerek iptaline karar vermiştir.
- Anayasa Mahkemesi, 12. maddesiyle 4054 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin birinci fıkrasının; birinci cümlesinin “…Kurum danışmanı, Başkan danışmanı, idari koordinatör, müdür, araştırma uzmanı, basın danışmanı, sistem çözümleyici, veri iletişim uzmanı, programcı, idari hizmet yetkilisi ve idari hizmet uzmanı kadrolarında bulunan araştırmacı kadrolarına; …” bölümünü Anayasa’nın 2.maddesine aykırı görerek iptaline karar vermiştir.
- Anayasa Mahkemesi, 12. maddesiyle 4054 sayılı Kanun’a eklenen geçici 6. maddenin birinci fıkrasının; dördüncü cümlesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminin yapılmasına gerek görmemiştir.
(Anayasa Mahkemesi kararı – 09.11.2022, E. 2020/67, K. 2022/139)
NAZALI VERGI & HUKUK
info@nazali.com
Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, hukuki görüş ve tavsiye niteliğinde olmayıp, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir; bu sebeple belirtilen konularda bir aksiyon almadan önce, bir uzmana danışmanızı tavsiye ederiz. NAZALI’ya işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz