Ajanda

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 01.07.2020 TARİH VE 2016/70 SAYILI BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN KARARI

12.08.2020

 

KONU: Başvuru, pişmanlık ve ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden yapılan vergi tahakkuk işlemlerine ve cezalarına karşı açılan davaların esası incelenmeden reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlâl edildiği iddialarına ilişkin olup; Karar’da pişmanlıkla verilen beyannamelere ihtirazi kayıt konularak dava yoluna başvurulamayacağına ilişkin tesis edilen mahkeme kararında mülkiyet hakkını ihlâl edici bir durumun söz konusu olmadığı yönünde görüş tesis edilmiştir.

 

I. UYUŞMAZLIĞIN BİREYSEL BAŞVURU ÖNCESİNDE GEÇTİĞİ AŞAMALAR 

Vakıf üyelerine munzam bir sosyal güvenlik sağlamak amacıyla kurulan Milli Reasürans Türk Anonim Şirketleri Mensupları Yardımlaşma Sandığı Vakfı (“Vakıf”)’na, Başvurucu Milli Reasürans Türk A.Ş. (“Başvurucu Şirket”) tarafından yapılan ödemeler ile ilgili olarak Başvurucu Şirket nezdinde, Vergi Denetim Kurulu müfettişleri tarafından 04.05.2012 tarihinde düzenlenen İnceleme Başlama Tutanağıyla 2007-2011 dönemini kapsayan bir inceleme başlatılmıştır. İnceleme sonrası 04.01.2013 tarihli vergi inceleme raporu düzenlenmiş ve raporda özetle:

  • Vakfın ana finansman kaynağının Başvurucu Şirket çalışanları ile söz konusu Şirket tarafından ödenen katkı payları olduğu vurgulanmıştır.
  • Rapora göre banka katkı payı ödemelerinden esas yararlananlar çalışanlar olup Vakıf sadece buna aracılık etmektedir.
  • Başvurucu Şirket katılım payı ödemelerinin çalışan sayısı, çalışanın aldığı maaş ve diğer unsurlar dikkate alınarak belirli oranda hesaplandığı, ödemelere ilişkin belge ve kayıtların personel bazında tutularak muhafaza edildiği ve çalışan personelin yükselmesine bağlı olarak Şirket tarafından Vakfa ödenen tutarın değiştiği tespiti yapılmıştır.
  • Bunun yanında banka katkı payının hesaplanmasından çalışanların emekliliğe esas maaş ve ikramiye paylarının dikkate alındığı, bundaki amacın ise her bir çalışanın elde edeceği menfaatin net tutarının belirlenmesi olduğu belirtilmiştir.
  • Buna göre, çalışanların ücretlerinin belirli bir oranında Vakfa her ay ödeme yapılarak her bir çalışanın elde edeceği menfaatin net tutarının belirlendiği, Vakıftan yararlananlara gerek çalışma hayatında gerekse emeklilikte yapılan ödemelerin kaynağını bu ödemelerin teşkil ettiği ifade edilmiştir.
  • Şirketin Vakfa yaptığı işçi payı ödemelerini ücretler toplamına dahil ederek gelir vergi tevkifatına tabi tuttuğu ancak şirket katkı paylarını ücret vergi matrahına dahil etmediği vurgulanmıştır. Rapora göre, Vakfa işveren payı olarak ödenen tutarların çalışana sağlanan net bir menfaat olması nedeniyle brütleştirilmek suretiyle ücret matrahına dahil edilmesi gerekmektedir.
  • Sonuç olarak, banka tarafından çalışanları adına yapılan ödemelerin ücret mahiyetinde olduğu, bu ödemelerin ise 31.12.1960 tarihli ve 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 63. maddesinde yazılı şartları taşımaması nedeniyle ücret matrahından indirilemeyeceği belirtilmiştir.

Vergi idaresince bu tespitler doğrultusunda, ödemeler üzerinden gelir vergisi tevkif edilerek beyan edilip ödenmediği gerekçesiyle 2007-2011 dönemleri için vergi ziyaı cezalı gelir vergisi tarhiyatları yapılmıştır. Ayrıca bu katılım payları, ödemelerine ilişkin belgelerde gösterilmediğinden damga vergisi matrahının eksik hesaplandığı gerekçesiyle de cezalı damga vergisi tarh edilmiştir.

Başvurucu 27.02.2014 tarihinde 2013/3 dönemi muhtasar beyannamesini, üyelerine sosyal güvenlik sağlamak amacıyla kurulan Vakfa, Vakıf Senedi uyarınca bankanın ödemekle yükümlü olduğu tutarların ödemenin yapıldığı anda çalışan Vakıf üyeleri açısından ücret mahiyetinde bir menfaat olmadığı iddiasıyla pişmanlık ve ihtirazi kayıt dilekçesi ile vermiştir. Beyanname üzerine tahakkuk ettirilen gelir (stopaj) vergisi, damga vergisi ve pişmanlık zammı tutarları daha sonraki bir tarihte ödenmiştir. Ancak, başvurucu, bu katkı paylarının ücret sayılamayacağını iddia ederek gelir (stopaj) vergisi, damga vergisi ve pişmanlık zammına ilişkin düzenlenen 27.02.2014 tarihli ve 12 sayılı tahakkuk fişinin iptali ve ödenen tutarın iadesi istemiyle vergi mahkemesinde dava açmıştır.

Başvurucu dava dilekçesinde, idarece re’sen tarhiyata konu edilmeyen dönem yönünden ileride resen tarhiyata maruz kalmamak için pişmanlık beyannamesi vermek zorunda kaldığını ileri sürmüştür. Mahkeme, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu (“VUK”)’nun 371. maddesi uyarınca, pişmanlıkla beyanda bulunarak pişmanlık müessesesinin hukuki sonuçlarından yararlanan başvurucunun beyannameye koymuş olduğu ihtirazi kaydın geçerliliğinin kabulüne imkân bulunmadığı gerekçesiyle 29.04.2014 tarihinde davanın incelenmeksizin reddine karar vermiştir. Başvurucu tarafından temyiz edilen karar, Danıştay tarafından onanmıştır, karar düzeltme talebi ise Daire tarafından reddedilmiştir. Bunun üzerine Başvurucu, 30.12.2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

 

II. BAŞVURUCU’NUN ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASI 

Başvurucu, VUK’un 371. ve 378. maddeleri uyarınca mükelleflerin pişmanlıkla yapacakları beyanları ihtirazi kayıt şerhi koyarak yargıya taşımalarının mümkün olduğunu iddia ederek Mahkemenin bu görüşün aksine bir gerekçe ile davanın reddine karar vermesinin hukuka uygun olmadığını ileri sürmüştür. Başvurucu sonuç olarak, konuya ilişkin Hazine ve Maliye Bakanlığı özelgesi ile Yargıtay Dairesi kararının göz önüne alınmadan karar verilmesinin Vakfa yaptığı katkı payı ödemeleri üzerinden vergi ve ceza tahsil edilmesi nedeniyle mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.

 

III. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DEĞERLENDİRMESİ

Başvurucunun ihlâl iddialarının içeriğinden şikâyetin özünü mülkiyet hakkı ihlâli iddiası oluşturduğu için inceleme mülkiyet hakkı kapsamında gerçekleştirilmiş ve kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi esas yönünden yapmış olduğu incelemede;

  • Vergilendirme işleminin mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiğini,
  • Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mülkiyetin kamu yararına kullanımının düzenlenmesi çerçevesinde incelenmesi gerektiğini,
  • Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin dayandırıldığı kanun hükümlerinin açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğundan müdahalenin kanuni olduğunu,
  • VUK’un 371. maddesindeki düzenlemenin olumlu bir katkı sunmayı amaçladığını ve somut olaydaki müdahalenin kamu yararına dayalı meşru bir amaç taşıdığını,

belirtmiştir.

Mahkeme tarafından müdahalenin ihlâl oluşturup oluşturmadığı hususunda yapılan incelemede;

  • Somut olayda vergi tahsil edilmesi yönündeki müdahalenin meşru amacının dayandığı kamu yararını gerçekleştirmeye elverişli ve gerekli olduğu,
  • Pişmanlıkla verilen beyannamelere ihtirazi kayıt konularak dava açılamayacağının kabul edilmesi yönünde kanuni dayanağı ve kamu yararına dayanan meşru amacı bulunan müdahalenin somut olay bağlamında başvurucuya şahsi olarak aşırı bir külfet yüklemediği,
  • VUK’un 378. maddesindeki düzenlemenin, pişmanlıkla verilen vergi beyannamesine ihtirazi kayıt konulmasının dava açma hakkı vermeyeceği şeklinde yorumlanmasının başvurucuya şahsi olarak aşırı ve olağan dışı bir külfet yüklemediği ve bu açıdan mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengeyi başvurucu aleyhine bozmayıp ölçülü olduğu,

sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen başvuruda mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu gerekçesiyle mülkiyet hakkının ihlâl edilmediğine ilişkin hüküm kurulmuştur.

 

SONUÇ

Somut olayda Anayasa Mahkemesi tarafından, pişmanlık ve ihtirazi kayıtla verilen beyanname üzerinden yapılan vergi tahakkuk işlemlerine ve cezalarına karşı açılan davaların esası incelenmeden reddedilmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlâl edildiği iddiaları incelenmiş olup; kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulmayarak mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin ölçülü olduğu değerlendirilerek mülkiyet hakkının ihlâl edilmediğine karar verilmiştir.

NAZALI VERGI & HUKUK

info@nazali.com

Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, hukuki görüş ve tavsiye niteliğinde olmayıp, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir; bu sebeple belirtilen konularda bir aksiyon almadan önce, bir uzmana danışmanızı tavsiye ederiz. NAZALI’ya işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz