Ajanda

ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 09.06.2020 TARİH VE 2015/4255 SAYILI BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN KARARI

16.09.2020

KONU: Başvuru, vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin iptali istemiyle açılan davanın derin ve süregelen içtihat farklılığından kaynaklı olarak reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlâl edildiği iddiasına ilişkindir.

 

I. UYUŞMAZLIĞIN BİREYSEL BAŞVURU ÖNCESİNDE GEÇTİĞİ AŞAMALAR 

Başvurucu Teslime Aydoğan (“Başvurucu”), perakende kitap ticareti işi ile uğraşmaktadır. Başvurucunun, hakkında olumsuz tespit bulunan P. Limited Şirketi’nden mal ve hizmet alımı yaptığının saptanması üzerine 21/12/2012 tarihli yazıyla 2008, 2009 ve 2010 takvim yıllarına ait kanuni defter ve belgelerini on beş gün içinde ibraz etmesi istenmiş, ancak söz konusu yazının tebliğine rağmen başvurucu, defter ve belgelerini vergi inceleme elemanına ibraz etmemiştir. Vergi inceleme elemanı tarafından 02.01.2013 tarihli vergi inceleme raporu düzenlenmiş ve raporda özetle:

  • Başvurucunun geçerli bir mazeret sunmaksızın kanuni defter ve belgelerini ibraz etmemesi nedeniyle 2008, 2009 ve 2010 yıllarında yapılan alışlara ilişkin katma değer vergisi indirimlerinin reddi suretiyle katma değer vergisi tabloları yeniden oluşturulmuş,
  • Buna göre ortaya çıkan farkın üç kat vergi ziyaı cezalı olarak tarh edilmesi önerilmiştir.

213 sayılı Vergi Usul Kanunu (“VUK”)’nun 30. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca re’sen takdir nedenleri arasında sayılan defter ibraz etmeme fiili dolayısıyla başvurucu hakkında vergi incelemesi, kayıtta bulunduğu vergi dairesi müdürlüğünde tutulan tarh dosyası üzerinden yürütülmüştür. Katma değer vergisi indirimlerinin reddi, 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu (“KDV”)’nun 29. ve 34. maddeleri uyarınca kanunda belirtilen koşulların oluşmadığı gerekçesine dayandırılmıştır. Vergi inceleme elemanının önerisi doğrultusunda üç kat vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarh edilmiştir.

Başvurucu, farklı dönemlere ilişkin olarak adına tarh edilen cezalı tarhiyatlara karşı Adana 1. Vergi Mahkemesi (“Mahkeme”)’nde davalar açmıştır. Dava dilekçelerinde Danıştay kararlarına atıfta bulunarak indirilen katma değer vergisinin gerçekten yüklenilip yüklenilmediği incelenmeden davanın doğrudan reddedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürmüş ve elektronik ortamda tutulan muhasebe kayıtlarının incelenerek indirim konusu yapılan katma değer vergisinin gerçekten yüklenip yüklenilmediğinin tespit edilebileceğini ve ayrıca yeterli bir süre verilmesi halinde defter ve belgelerin ibraz edileceğini ifade etmiştir.

Mahkeme 12.06.2013 tarihli kararıyla, vergi ziyaı cezasının tekerrür hükümleri uygulanarak artırılan kısmını iptal etmiş, tarhiyatın diğer kısmı yönünden ise davaları reddetmiştir. Kararın gerekçesinde, mal ve hizmet alışları nedeniyle katma değer vergilerinin indirim konusu yapılabilmesi için yüklenilen vergilerin fatura veya benzeri vesikalarla belgelendirilmesi ve bu belgelerin kanuni defterlere aynı yıl içinde kayıt edilmesi gerektiği ifade edilmiştir. Mükellefler tarafından yüklenildiği beyan edilerek ilgili dönemlerde hesaplanan vergiden indirilen katma değer vergilerinin doğru olup olmadığının veya bu vergilere ilişkin belgelerin kanuni defterlere kaydedilip kaydedilmediğinin VUK’un ilgili maddeleri uyarınca kanuni defter ve belgeler üzerinden yapılacak inceleme ile tespit edileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla zamanaşımı süresi içinde ilgili makam ve memurlarca istenmesi durumunda yasal defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmesi gerektiği, başvurucunun geçerli herhangi bir mücbir sebebe dayanmaksızın ibraz yükümlülüğü altında olduğu yasal defter ve belgelerini incelemeye ibraz etmediği, buna göre indirim konusu katma değer vergisi tutarlarının dayanağını oluşturan alış belgelerinin yasal defterlere kaydettiğini kanıtlayamadığından başvurucunun katma değer vergisi indirimlerinin reddedilmesi suretiyle salınan vergi ile kesilen cezada hukuka aykırılık bulunmadığı gerekçeleriyle dava reddedilmiştir.

Başvurucu aynı iddiaları ileri sürerek temyiz başvurusunda bulunmuş ancak Danıştay Üçüncü Dairesi (“Daire”) mahkeme kararlarını onamıştır. Bunun üzerine Başvurucu, 09.03.2015 tarihinde bireysel başvuruda bulunmuştur.

 

II. BAŞVURUCU’NUN ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASI 

Başvurucu, defter ve belgelerinin ibrazının istenmesi üzerine bir yanlış anlama nedeniyle bu istemi yerine getiremediğini, kendisine ek süre verilmeden inceleme raporu düzenlenerek salınan vergi ve cezalar için ihbarname tebliğ edildiğini, açtığı davaların haksız yere reddedildiğini, temyiz incelemesi sırasında muhasebe kayıtlarını elektronik ortamda ibraz ettiğini, ayrıca istenmesi hâlinde kanuni defter ve belgeleri fizik olarak da ibraz edebileceğini beyan etmesine rağmen bunların maddi delil olarak kabul edilip incelenmediğini, temyiz mahkemesinin içtihat değişikliğine giderek aksi yönde bir karar verdiğini ifade etmiş, kesinleşmemiş vergi alacağı için tüm hesaplarına el konulmak suretiyle ticari faaliyetlerinin sekteye uğratıldığını ve açıklanan bu nedenlerle Anayasa’nın 10., 17., 35. ve 36. maddelerinde düzenlenen kanun önünde eşitlik, maddi ve manevi varlığın korunması, mülkiyet ve adil yargılanma haklarının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.

 

III. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DEĞERLENDİRMESİ

Başvurucunun açıkça dayanaktan yoksun olmayan ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden de bulunmadığı anlaşılan hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlâl edildiğine ilişkin iddiasının kabul edilebilir olduğuna karar verilmiştir.

Anayasa Mahkemesi esas yönünden yapmış olduğu incelemede;

  • Hukuk devletinin gereklerinden birinin de hukuk güvenliği ilkesi olduğunu,
  • Hukuki güvenliği sağlamayı amaçlayan bu ilkenin hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kıldığını,
  • Yargısal kararlardaki değişiklerin bir yönüyle olumlu olsa da uygulamadaki birlikteliği sağlaması beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmasının ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçlar ortaya çıkaracağı ve bu durumun hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkesine ters düşeceğini,
  • Aynı yargı koluna dâhil mahkemeler arasındaki derin ve süregelen içtihat farklılıklarını ortadan kaldırabilecek nitelikte bir mekanizmayı kurmak ve bu mekanizmanın etkin bir şekilde işleyişini sağlayacak düzenlemeler yapmakla yükümlü olduğunu,
  • Yüksek mahkemelerin oynaması gereken rolün yargı kararlarından doğabilecek içtihat farklılıklarına çözüm getirmek olduğunu ve bazı durumlarda içtihadın müstakar hâle gelmesinin belirli bir zaman gerektirdiğini

belirtmiştir.

Mahkeme tarafından müdahalenin ihlâl oluşturup oluşturmadığı hususunda yapılan incelemede;

  • Somut olayda defter ve belgelerin ibraz edilmemesi nedeniyle yapılan vergi ziyaı cezalı katma değer vergisi tarhiyatının iptali istemiyle açılan davada, defter ve belgelerin incelenip incelenemeyeceği konusunda yaşanan içtihat farklılığını gidermek için içtihadı birleştirme yolunun işletildiği,
  • Katma değer vergisine ait yükün nihai tüketiciye intikal etmesinin öngörüldüğü, yüklenildiği için indirim konusu yapılan bir katma değer vergisinin indirimin salt önkoşulun yerine getirilmemiş olması sebebiyle reddedilmesinin katma değer vergisinin yansıma ve nihai tüketici üzerinde kalmasını öngören özelliğini bozacağını ifade eden karar doğrultusunda içtihadın birleştirildiği,
  • Konudaki görüş ayrılığının içtihat farklılığının derinleşmesini önleyecek bir sürede diğer bir deyişle görüş ayrılığının bunun makul karşılanabildiği bir süreden sonra giderildiği,
  • İçtihadın birleştirildiği tarihten önceki dönemde kişilerin bu kadar uzun bir süre belirsiz bir hukuka maruz bırakılmalarının yargılamanın hakkaniyetini zedelediği

sonucuna varılmıştır.

Anayasa Mahkemesi tarafından incelenen başvuruda Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğine ilişkin hüküm kurulmuştur.

 

SONUÇ

Somut olayda Anayasa Mahkemesi tarafından, vergi ziyaı cezalı katma değer vergisinin iptali istemiyle açılan davanın derin ve süregelen içtihat farklılığından kaynaklı olarak reddedilmesi nedeniyle hakkaniyete uygun yargılanma hakkının ihlâl edildiği iddiaları incelenmiş olup; içtihat farklılığının makul karşılanabilecek bir süreden sonra giderildiği gerekçesiyle adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğine karar verilmiştir.

NAZALI VERGI & HUKUK

info@nazali.com

Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, hukuki görüş ve tavsiye niteliğinde olmayıp, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir; bu sebeple belirtilen konularda bir aksiyon almadan önce, bir uzmana danışmanızı tavsiye ederiz. NAZALI’ya işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz