KONU: Başvuru, emlak vergisine esas asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin yüksek belirlenmesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlâl edildiği iddiasına ilişkindir.
Başvurucular, Balıkesir'in Burhaniye ilçesinde bulunan 244 ada 1, 2, 8, 9, 10, 25, 26 ve 32 parsel numaralı taşınmazların maliki olmakla birlikte anılan taşınmazlar üzerinde kamp işletmeciliği işiyle iştigal etmektedirler.
29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanunu'nun 1 ve 12. maddelerinde Türkiye sınırları içinde bulunan binalar, arsalar ve arazilerin bina ve arazi vergisine tabi olduğu ve söz konusu Kanun'un 11 ve 21. maddelerine göre de bina ve arazi vergisinin, ilgili belediye tarafından dört yılda bir defa olmak üzere takdir işlemlerinin yapıldığı yılı takip eden bütçe yılının ocak ve şubat aylarında vergi değeri esas alınarak yıllık olarak tarh olunacağı hüküm altına alınmıştır.
1319 sayılı Kanun'un 29. maddesi uyarınca arsa ve arazilerin vergi değerinin ise 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun asgari ölçüde birim değer tespitine ilişkin hükümlerine göre takdir komisyonlarınca "arsalar için her mahalle ve arsa sayılacak parsellenmemiş arazide her köy için cadde, sokak veya değer bakımından farklı bölgeler (turistik bölgelerdeki cadde, sokak veya değer bakımından farklı olanlar ilgili valilerce tespit edilecek pafta, ada veya parseller), arazide her il veya ilçe için arazinin cinsi (kıraç, taban, sulak) itibarıyla takdir olunan birim değerlere göre'' belirleneceği belirtilmiştir.
Başvurucular söz konusu taşınmazların maliki olması sebebiyle Burhaniye Belediyesi’nde (Belediye) emlak vergisi mükellefi olmakla birlikte başvurucuların taşınmazlarının emlak vergisine esas metrekare birim değeri 2017 yılında 393,54-TL olarak belirlenmiştir.
Takdir Komisyonu, 2017 yılı genel takdir döneminde başvurucuların taşınmazlarının bulunduğu mahal yönünden 2018 yılı için ise asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerini 780-TL olarak tespit etmiştir.
Başvurucular, Takdir Komisyonunun belirlediği 780-TL asgari ölçüde metrekare birim değerinin gerçeği yansıtmadığı ve Takdir Komisyonunun belirlediği değer esas alındığında aşırı vergi yüküne maruz kaldıkları ayrıca bu durumun kendilerini arsayı satmaya zorladığı ve mülkiyet hakkını ihlâl ettiği gerekçeleriyle Takdir Komisyonu kararının iptali istemiyle 28/7/2017 tarihinde Balıkesir Vergi Mahkemesinde (“Vergi Mahkemesi”) dava açmıştır.
Vergi Mahkemesi’nin 4/8/2017 tarihinde, davanın usulüne uygun olarak açılmaması sebebiyle dava dilekçesinin reddine karar vermesi üzerine başvurucular 14/9/2017 tarihinde dava dilekçesini yenilemişlerdir. Yenilenen dilekçede ise önceki dilekçede ileri sürdükleri iddialara ek olarak Takdir Komisyonu kararının da Takdir Komisyonunca taşınmazlarının kendine özgü durumunun dikkate alınmaması sebebiyle Anayasa'ya aykırı olduğunu belirtmişler; Takdir Komisyonu kararının dayanağını teşkil eden kuralların iptali istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurulmasını talep etmişlerdir.
Yargılama devam ederken ise, 28/11/2017 tarihli ve 7061 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanun'a eklenen geçici 23. madde yürürlüğe girmiştir. Anılan maddede takdir komisyonlarınca 2017 yılı genel takdir döneminde 2018 yılı için takdir edilen asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin 2017 yılı için uygulanan birim değerlerinin %50’sinden fazlasını aşması durumunda 2018 yılına ilişkin bina ve arazi vergi değerlerinin hesabında 2017 yılı için uygulanan asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerinin %50 fazlasının esas alınması öngörülmüştür.
Bu hükme istinaden Vergi Mahkemesi 20/3/2018 tarihinde, dava konusu olayda taşınmazların bulunduğu yere ilişkin olarak Takdir Komisyonunca 2018 yılı için 780-TL birim değeri takdir edilmiş olmasına rağmen, taşınmaz için 2017 yılında uygulanan birim değerin ise 393,54-TL olduğunu, bu itibarla 2018 yılı için takdir edilen birim değerin 2017 yılında uygulanan birim değerin %50'sinden fazlasını aştığı sonucuna ulaşmış, bu durumda 7061 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanun'a eklenen geçici 23. madde uyarınca, Takdir Komisyonunca takdir edilen değerin yerine kanun hükmü gereğince belirlenen değerin uygulanacak olması karşısında konusu kalmayan dava hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
Ayrıca emlak vergisine esas birim değerin 7061 sayılı Kanun hükmü ile belirlenmesi sebebiyle artık bu husustaki hukuka aykırılık iddialarının Anayasa Mahkemesi nezdinde ileri sürülmesi gerektiği sonucuna varmıştır.
İzmir Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesi (Bölge İdare Mahkemesi), 13/7/2018 tarihinde 7061 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanun'a eklenen geçici 23. maddede 2018 yılına ilişkin asgari ölçüde metrekare birim değerlerini belirleyen takdir komisyonu kararlarında değişiklik yapılmasını öngören herhangi bir hüküm bulunmadığı ve bu maddenin görülmekte olan davalara ilişkin olarak da bir düzenleme içermediği gerekçesiyle Vergi Mahkemesinin kararını kaldırmış ve işin esası hakkında karar verilmek üzere dava dosyasının Vergi Mahkemesine gönderilmesine karar vermiştir. Söz konusu kararda, 26/12/2017 tarihli ve 30282 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 72 Seri Numaralı Emlak Vergisi Kanunu Genel Tebliği'nde (72 Seri Numaralı Genel Tebliğ) takdir komisyonlarınca 2018 yılı için takdir edilen asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerine karşı açılan davalar neticesinde de 7061 sayılı Kanun'un 35. maddesiyle 1319 sayılı Kanun'a eklenen geçici 23. maddedeki esaslar doğrultusunda hareket edileceğinin hükme bağlandığı vurgulanmıştır.
Bölge İdare Mahkemesi’nin kaldırma kararı üzerine yeniden yargılamaya başlayan Vergi Mahkemesi keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırmak suretiyle, taşınmazların metrekare piyasa rayiç değerini 600-TL olarak belirlemiştir.
Yeniden yargılama yapan Vergi Mahkemesi, 7/2/2019 tarihinde bilirkişi raporundaki tespitlerin makul bulunduğunu belirterek bilirkişi heyeti tarafından takdir edilen değerin 600-TL olması sebebiyle 780-TL olarak yapılan takdirde hukuka uygunluk bulunmadığını ifade etmiş ve bilirkişi raporunu esas alarak Takdir Komisyonu kararının başvurucuların taşınmazına ilişkin kısmını iptal etmiştir.
Taraflar bu karara karşı istinaf yoluna başvurmakla birlikte istinaf dilekçesinde başvurucular, söz konusu taşınmazları Belediye’ye kamp işletmeciliğinde kullanılmak üzere metrekaresi 3-TL'den kiraya verdiklerini, bilirkişinin belirlediği tutara göre hesaplama yapıldığında metrekare başı ödedikleri emlak vergisinin ise 2,4-TL olduğunu vurgulayarak; Belediye’ye ait taşınmazlardan Belediye’nin elde ettiği kira bedeline yakın bir miktarda emlak vergisi ödemekle yükümlendirilmelerinin takdir edilen emlak vergisine esas birim değerin hakkaniyetsiz olduğunu gösterdiğini belirtmişlerdir. İstinaf dilekçesinde ayrıca, tahsil edilen emlak vergisinin deniz kıyısına bitişik 250 villanın emlak vergisine eşit olduğunu ve kamp işletmeciliğinden elde ettikleri gelirin de turistik otellere göre çok daha az olduğunu iddia etmişlerdir. Bunlara ek olarak başvurucular, istinaf dilekçesinde takdir edilen tutarın “mali güce göre vergilendirme” ilkesine uygun olmadığı gibi “ölçülülük” ilkesini de ihlâl ettiğini iddia etmişler, taşınmazları üzerindeki işletmenin ekolojik bir işletme olmasının dikkate alınmamasının da Anayasa'nın 56. maddesine aykırı olduğunu öne sürmüşlerdir.
Bölge İdare Mahkemesi, 28/06/2019 tarihinde maddi hata bulunmadığı sürece ilk derece yargı merciinden lehe olarak verilmiş iptal kararına karşı istinaf yoluna başvurulmasının “aleyhe bozma yasağı”na ters düşeceği gerekçesiyle başvurucuların istinaf istemini incelemeksizin reddetmiştir. Belediye’nin istinaf istemi yönünden ise Vergi Mahkemesince Takdir Komisyonu kararının 600-TL'yi aşan kısmının (180 TL'ye isabet eden bölümünün) hukuka aykırı olduğunun tespit edilmesinden ötürü Takdir Komisyonu kararının tamamının iptal edilmesinin isabetli olmadığını belirtmiştir.
Mahkemece, Takdir Komisyonu tarafından verilen karar her ne kadar tarh, tahakkuk veya tahsil işlemi niteliğinde olmasa da işbu karara istinaden tarh işleminin tesis edileceğinin açık olduğu belirtilmiş olup henüz tarh işlemi gerçekleşmemiş olsa dahi tarhiyata esas asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerinin tespitinin de mülkiyet hakkına müdahale oluşturacağı vurgulanmıştır.
Mahkemece, mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin meşrutiyeti kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük ilkeleri çerçevesinde ele alınmıştır.
“Kanunilik” ilkesi bakımından müdahalenin ulaşılabilir, belirli ve öngörülebilir kanun hükümlerine dayanması gerektiği mahkemece belirtilmiş olup başvuru konusu olay bakımından başvurucuların şikâyet ettiği hususun kuralın metninden ziyade uygulanış biçimi olduğu vurgulanmıştır. Vergi Mahkemesi tarafından belirlenen tutar (600-TL), 72 Seri Numaralı Genel Tebliğ dikkate alındığı takdirde hesaba katılacak olan tutardan (590,31-TL) fazla olduğundan olayda tebliğ hükümlerinin dikkate alınacağı, ilgili müdahalenin gerekli ölçütleri sağlayan bir kanuni dayanağının olduğu ve kanun hükümlerine açık aykırılığın da söz konusu olmadığı belirtilmiştir.
“Meşru amaç” ilkesi bakımından, mahkemece mülkiyet hakkının ancak kamu yararı amacıyla sınırlandırılabileceği belirtilmiş ve emlak vergisinin amacının belediye hizmetleri için ihtiyaç duyulan finansmanı temin etmek olduğuna dikkat çekerek olayda kamu yararı amacının bulunduğuna hükmedilmiştir.
“Ölçülülük” ilkesi bakımından ise, söz konusu ilkenin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık ilkeleri olmak üzere üç alt ilke kapsamında inceleneceği belirtilmiş olup kişilerin sahip olduğu mülkün vergilendirilmesinin belediye hizmetleri için ihtiyaç duyulan finansmanın sağlanması amacına ulaşılması yönünden elverişli ve gerekli olduğunun açık olduğu ve asıl tartışılması gereken hususun müdahalenin orantılılığı olduğu sonucuna varılmıştır.
Mahkemece, başvurucuların Takdir Komisyonu kararına karşı dava açmış ve davanın reddine ilişkin karara karşı da istinaf yoluna başvurmuş olmasının, başvurucuların taşınmazları için takdir edilen emlak vergisine esas asgari ölçüde arsa ve arazi metrekare birim değerlerine karşı iddia ve savunmalarını etkin bir biçimde ortaya koyabilme imkânına sahip olduklarını gösterdiğine kanaat getirilmiştir. Buna ek olarak mahkeme tarafından, başvurucuların “işletmelerinin sürdürülebilir ekolojik sistemi hedef edindiğini ve bu çerçevede projelendirilip ruhsatlandırıldığını” belirttiği ancak Takdir Komisyonunun ve bilirkişinin işletmenin bu özelliğini dikkate almadığı iddiasında oldukları belirlenmiştir. Nihayetinde başvurucuların kamp işletmeciliğinden elde edilen gelir düşük olduğu hâlde işletmelerinin deniz kıyısına bitişik ve yüksek gelir sağlanan villalara eşdeğer görülmesi sonucunda takdir edilen vergi değerinin işletmenin mahvına yol açacak derecede yüksek olduğu savında bulundukları tespit edilmiştir.
Mahkemece, Anayasa’nın 73. maddesi uyarınca verginin, mükellefin mali gücüyle uyumlu olmasının zorunlu tutulduğuna ayrıca da bu zorunluluğun orantılılık ilkesinin de bir gereği olduğuna vurgu yapılarak kişinin servetine dâhil olan taşınmazları üzerinden emlak vergisi alınmasının kural olarak mali güce göre vergilendirme ilkesine aykırılık teşkil etmeyeceği ancak taşınmazın değeriyle orantısız bir vergi yükünün ortaya çıkmasının mali güce göre vergilendirme ilkesini, dolayısıyla orantılılık ilkesini ihlâl edeceği belirtilmiştir. Dolayısıyla vergilendirilen servetin (taşınmazın) gerçek değerinin doğru bir biçimde tespit edilmesinin elzem olduğu vurgulanmıştır.
Ayrıca mahkemece, emlak vergisine konu taşınmazın değerinin tespitinin oldukça teknik ve uzmanlık gerektiren bir konu olduğu, bu sebeple bu tip şikayetlerde Anayasa Mahkemesi’nin yetkisinin oldukça sınırlı olduğu belirtilerek ancak çok güçlü nedenlerin varlığı halinde ilk derece mahkemelerinin kararlarından ayrılmasının mümkün olduğuna hükmedilmiştir.
Mahkemece, başvurucuların temel iddialarının, “kamp işletmeciliğinden elde edilen gelirin kıyı turizmine göre bariz bir biçimde düşük olduğu ve buna bağlı olarak kamp işletmeciliğinde kullanılan taşınmazın değerinin de kıyı turizminde kullanılanınkine nazaran daha az olduğu, buna karşın taşınmazların değerinin tespitinde kullanım durumunun dikkate alınmadığı” şeklinde olduğu tespit edilmiştir. Dolayısıyla mahkemece, başvurucuların yeterli ölçüde temellendirdikleri anlaşılan iddialarının araştırılması ve karşılanması gerektiğine hükmedilmiştir.
Mahkemece, Vergi Mahkemesince hükme esas alınan bilirkişi raporunda taşınmazın kullanım ve gelir durumunun rayiç değerini etkileyip etkilemediğine yönelik bir değerlendirme yapılmadığı ve Vergi Mahkemesi kararında da söz konusu meselenin değerlendirilmediği tespit edilmiştir. Mahkeme kararında başvurucuların taşınmazlarına yakın olduğunu belirttikleri bazı taşınmazların kullanım durumuyla ilgili olarak herhangi bir bilgiye yer verilmediği tespit edilerek hükme esas alınan bilirkişi raporunun taşınmazın emlak vergisine esas metrekare birim değerini doğru bir biçimde tespit ettiği sonucuna varılamadığına da hükmedilmiştir.
Anılan kararda, başvurucuların taşınmazlarının kamp işletmeciliği amacıyla kullanılıyor olmasının rayiç bedeli, dolayısıyla emlak vergisine esas asgari ölçüde metrekare birim değerini etkileyip etkilemediği hususunun açıklığa kavuşturulmadığı gözetildiğinde servetin vergilendirilmesi yoluyla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin mali güce göre vergilendirme ilkesine uygun olmadığı, dolayısıyla orantılılık koşulunu sağlamadığı kanaatine varılmıştır.
Başvuruda tespit edilen mülkiyet hakkı ihlâlinin sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunduğu; bu kapsamda kararın gönderildiği yargı mercilerince Anayasa Mahkemesini ihlâl sonucuna ulaştıran nedenleri gideren, ihlal kararında belirtilen ilkelere uygun yeni bir karar verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle
karar verilmiştir.
İlgili Karar’ın tamamına buradan ulaşabilirsiniz:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/12/20221220-5.pdf
NAZALI VERGI & HUKUK