KONU: Ödeme emrine karşı açılan davanın reddedilmesi üzerine uygulanan haksız çıkma zammının tahsilinden vergi borcu yeniden yapılandırıldığı hâlde vazgeçilmemesi nedeniyle mülkiyet hakkının ihlâl edildiği iddiasına dayanılarak yapılan başvuruya ilişkindir.
Başvurucuya karşı yapılan hesap ve işlem incelemeleri neticesinde Başvurucu adına vergi zıyâı cezalı kurumlar vergisi ile geçici vergi tarhiyatı yapılmış ve tarhiyatlar Başvurucu’ya ihbarnameler ile tebliğ edilmiştir.
Başvurucu söz konusu tarhiyatlara karşı dava açmış olup; İstanbul 8. Vergi Mahkemesi 04/03/2008 tarihli kararıyla mahsup döneminin geçmiş olması sebebiyle geçici vergi aslı yönünden davayı kabul etmiş, geçici vergi asıllarını iptal etmiş ise de tarhiyatların geri kalan bölümü yönünden davaları reddetmiştir. Tarhiyat işlemine karşı açılan davaların ilk derece mahkemesince reddedilen kısmına ilişkin olarak tanzim edilen ihbarnamelerden sonra vadesinde ödeme yapılmaması üzerine idarece 01/06/2009 tarihinde ödeme emirleri düzenlenmiştir. Başvurucu söz konusu ödeme emirlerine karşı dava yoluna başvurmuş olup; işbu davaların reddine ilişkin kararlar Başvurucu tarafından temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Ödeme emirlerine karşı açılan davaların reddedilmesi üzerine idare tarafından 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun (“AATUHK”)’un 58. maddesinin beşinci fıkrası uyarınca ödeme emri içeriğindeki alacağın %10’u oranında haksız çıkma zammı hesaplanarak 20/11/2013 tarihli ihbarnameyle Başvurucu’ya bildirilmiştir. Bunun üzerine Başvurucu dava yoluna başvurmuş ve davası reddedilmiştir.
İşbu karara istinaden temyiz kanun yoluna başvuran Başvurucunun temyiz istemini inceleyen Danıştay 4. Dairesi, 28/06/2018 tarihli kararıyla ödeme emrinin düzenlenmesinden sonra söz konusu ödeme emri içeriğindeki borcun iptal edilmesi hâlinde ödeme emrinin de konusuz kalacağı vurgusuyla Başvurucu aleyhine haksız çıkma zammı tahakkuk ettirilmesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle ilk derece mahkemesinin kararını bozmuştur.
Davalı İdare tarafından bu karara karşı karar düzeltme yoluna başvurulmuş olup; ilgili Danıştay 4. Dairesi’nin17/12/2018 tarihli kararıyla bozma kararı kaldırılmış ve mahkeme kararı onanmıştır.
Bunun üzerine Başvurucu tarafından 12/2/2019 tarihinde bireysel başvuru yoluna başvurulmuştur.
Mahkeme tarafından öncelikle haksız çıkma zammının tahakkuk ettirilmesi Başvurucu’nun mal varlığında azalmaya yol açması sebebiyle mülkiyet hakkına müdahalenin olduğu tespit edilmiştir. Ardından ilgili müdahalenin ihlâl oluşturup oluşturmadığı kanunilik, meşru amaç ve ölçülülük ilkeleri çerçevesinde incelenmiştir. Mahkemece, dayanılan kanun maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 21/04/2022 tarihli ve E.2021/119, K.2022/48 sayılı kararıyla iptal edilmiş olsa dahi gerek ilgili kanun hükmünün olay tarihinde yürürlükte olması gerek mahkemenin söz konusu kuralı kanunilik koşulunu sağlamaması değil ölçülü olmaması nedeniyle iptal etmesi gerekçeleriyle kanunilik ilkesine herhangi bir aykırılık tespit etmemiştir. Ayrıca haksız çıkma zammı alınmasının amacı gereksiz yere dava açılmasını zorlaştırmak suretiyle kamu alacağının tahsilinin sürüncemede kalmasının önlenmesi olduğundan mahkemece, anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı sonucuna ulaşılmıştır.
Mülkiyet hakkına yapılan müdahale, mahkeme tarafından elverişlilik, gereklilik ve orantılılık kapsamında ayrı ayrı ele alınıp değerlendirilmiştir.
Mahkemece, ödeme emrine karşı dava açılmasının, mahkemece yürütmenin durdurulması kararı verilmedikçe, tahsilat işlemini durdurmadığı dava konusu edilen ödeme emirlerinin içeriğindeki kamu alacağının tahsili işlemlerinin devam etmekte olduğu; rızâen ödeme yapılmaması hâlinde ise vergi idaresinin cebrî icra işlemlerini yapmasının önünde hiçbir engel bulunmamakta olduğu bu durumda ödeme emrine karşı dava açılmasının caydırılmasına yönelik mali külfetin kamu alacağının tahsilini hızlandırma amacını gerçekleştirdiği sonucuna varılamamaktadır. Bu şekilde bir tedbirin birincil ve ağırlıklı sonucu kamu alacağının tahsilinin hızlanması sonucu olmayacağı gerekçesiyle haksız çıkma zammı uygulanmasının elverişli bir araç olmadığı tespit edilmiş ve elverişlilik ilkesine aykırı bulunmuştur.
Mahkemece, ödeme emrine karşı dava açılması, tahsilat işlemlerini durdurmayacağından ve idarenin borçlu aleyhine cebrî icra işlemlerine başlamasını önlemediğinden böyle bir dava açılmasının caydırıcı kılınmasının tahsilatın hızlandırması amacına sağlayacağı katkının hedeflenen düzeyde olmayacağı belirtilmiştir. Ayrıca borçlunun böyle bir dava açma iradesi sergilemesi hâlinde, ödeme içeriğinin %10’u oranında zamlı olarak borcu ödeme külfeti altına sokulması biçiminde son derece ağır bir araçla önlenmeye çalışılmasının son çare ve dolayısıyla hakka en az müdahale teşkil eden araç olduğunun söylenmesinin güç olduğu tespit edildiği gerekçesi ile müdahale gereklilik ilkesine aykırı bulunmuştur.
Gerek AATUHK’nun 58. maddesinin ikinci fıkrasının herhangi bir üst sınır görmemiş olması, gerek mahkemelerin somut durumun özelliklerini göz önünde tutmasını temin edecek bir esnekliğin sağlanmadığı ve hâkime herhangi bir takdir yetkisi tanınmadığı gerekçeleriyle ilgili müdahalenin, orantılılık ilkesine aykırı olduğu mahkemece tespit edilmiştir.
Mahkemece, söz konusu müdahale elverişlilik, gereklilik ve orantılılık bakımından ölçülülük ilkesine aykırı bulunarak mülkiyet hakkının ihlâl edildiğine karar verilmiştir.
İlgili Karar’ın tamamına buradan ulaşabilirsiniz:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2022/08/20220803-5.pdf
NAZALI VERGI & HUKUK