ANAYASA MAHKEMESİ’NİN 29/01/2020 TARİHLİ 2017/14655 SAYILI BİREYSEL BAŞVURUYA İLİŞKİN KARARI
20.03.2020
KONU: Başvuru, idare mahkemesi kararı üzerine yapılan istinaf başvurusunun süre aşımından reddedilmesi nedeniyle mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiği iddiasına ilişkindir.
I. UYUŞMAZLIĞIN BİREYSEL BAŞVURU ÖNCESİNDE GEÇTİĞİ AŞAMALAR
Belediyede memur olarak görev yapan başvurucunun sosyal denge yardımı olarak aldığı ücretin ödenmesi talebiyle yaptığı müracaat Belediye tarafından reddedilmiştir. Başvurucu, sosyal denge tazminatının ödenmesi istemiyle Belediye aleyhine İstanbul 12. İdare Mahkemesi nezdinde dava açmıştır. Mahkeme, davanın reddi yönünde karar vermiştir ve karar 19/10/2016 tarihinde tebliğ edilmiştir. Ardından Başvurucu, anılan karara karşı 18/11/2016 tarihinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’ne istinaf başvurusunda bulunmuştur. Bölge İdare Mahkemesi, 17/01/2017 tarihli kararıyla, Mahkeme kararının başvurucuya 19/10/2016 tarihinde tebliğ edildiği, kanunda belirtilen 30 günlük sürenin geçirilmesi suretiyle 18/11/2016 tarihinde yapılan istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle istinaf talebini reddetmiştir.
II. BAŞVURUCUNUN ANAYASA’YA AYKIRILIK İDDİASI
Başvurucu, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 7. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendi uyarınca tebliğ gününün hesaba katılmaması ve sürelerin tebliği izleyen günden itibaren başlatılması gerektiğinden bu şekilde yapılacak hesaplamaya göre istinaf başvurusunun süresinde yapıldığı gerekçesiyle İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nin kararı ile adil yargılanma hakkının ihlâl edildiğini ileri sürmüştür.
III. ANAYASA MAHKEMESİ’NİN DEĞERLENDİRMESİ
Anayasa Mahkemesi, yapılan başvuruyu adil yargılanma hakkının güvencelerinden biri olan mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelemiştir. Bu bağlamda, başvurunun açıkça dayanaktan yoksun olmadığı ve kabul edilemezliğine karar verilmesini gerektirecek başka bir neden bulunmadığı sebebiyle mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna karar vermiştir.
Mahkeme, esas yönünden yapmış olduğu incelemede;
- Hakkın Kapsamı ve Müdahalenin Varlığı
- Müdahalenin İhlal Oluşturup Oluşturmadığı
hususları bakımından bir inceleme gerçekleştirmiştir. Bu kapsamda Mahkeme, adil yargılanma hakkının mahkemeye erişim hakkını da kapsadığı ve bu hakkın, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına geldiği nazara alındığında, istinaf başvurusunun süre aşımından reddedilerek uyuşmazlığın esasının incelenmemesi nedeniyle başvurucunun mahkemeye erişim hakkına yönelik bir müdahalenin bulunduğunu belirtmiştir.
Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan incelemede:
- Anılan müdahalenin Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen koşullara uygun olmadığı takdirde Anayasa’nın 36. maddesinin ihlâl edilmiş olacağı,
- Dolayısıyla kanun tarafından öngörülen, haklı bir sebebe dayanan, ölçülülük ilkesine aykırı olmayan bir müdahale olması gerektiği,
- Başvurucunun istinaf başvurusunun süre aşımı sebebiyle reddedilmesine ilişkin kararın, 2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasına dayandığı ve dolayısıyla kanuni dayanağının mevcut olduğu,
- Dava açmanın süreye bağlanmasının meşru amacının Anayasa Mahkemesi tarafından benzer başvurularda değerlendirildiği ve Anayasa’nın 2. maddesinde düzenlenen hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan idari istikrarın sağlanması şeklinde bir meşru amacın söz konusu olduğu,
- Ölçülülük ilkesinin elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluştuğu,
- Dava açma hakkının belli bir süreyle sınırlandırılmasının tek başına mahkemeye erişim hakkını ihlâl etmediği fakat öngörülen sürenin makul olması gerektiği,
- Dava açma süresinin işlemeye başladığı anın mahkemeye erişim hakkına yapılan müdahalenin ölçülülüğü bağlamında büyük önem taşıdığı,
- Dava açma süresinin işlemeye başladığı anı belirleme görevinin esasen derece mahkemelerine ait olduğu ve Anayasa Mahkemesi’nin bu husustaki rolünün, derece mahkemesinin yorumunun mahkemeye erişim hakkına etkisini somut olayın koşulları ışığında incelemek olduğu,
- 2577 sayılı Kanun’un 8. maddesinde, sürelerin “tebliğ tarihini izleyen günden itibaren” işlemeye başlayacağının hükme bağlandığı,
- Derece mahkemelerinin dava açma süresine ilişkin hukuk kurallarını yorumlarken hukuk sistemini bir bütün olarak değerlendirmeleri ve başvurucuların mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak katı ve şekilci yorumlardan ve yorum kurallarının sınırlarını zorlamaktan kaçınmaları gerektiği,
- Hukuk, ceza ve idari yargılamaya ilişkin temel yargılama usulü kanunlarında her türlü yargı işlemlerinde uygulanacak sürenin hesaplanmasında tebligatın yapıldığı tarihin dikkate alınmamasının ve sürenin tebliği izleyen günden başlatılmasının genel bir yargılama usul kuralı olarak benimsendiği,
- 2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “kararın tebliğinden itibaren” ibaresinin, kararın tebliğ edildiği tarihi de kapsayacak biçimde yorumlanmasının, temel kanunlar ve bunlar çevresinde şekillenen uygulamayla uyumlu olmadığı ve tezat biçimdeki bu yorumun başvurucu tarafından öngörülebilir olmadığı,
- Kuralda istinaf süresinin hesabında mahkeme kararının tebliğ edildiği günün de sayılacağı yolunda bir açıklığın bulunmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, başvurucunun, istinaf süresinin hesabında işlemin tebliğ edildiği tarihin dikkate alınmayacağı yolunda beklentiye girmesinin temelsiz bir yaklaşım olmayacağı,
- Sonuç olarak, temel usul kanunlarına ilişkin yerleşmiş uygulamalardan farklı olarak kararın tebliğ edildiği tarihin de istinaf süresinin hesabında dikkate alınacak şekilde yorumlanmasının, bu yönde açık bir hüküm olmadığı da göz önünde bulundurulduğunda, aşırı katı ve şekilci olduğu,
- İstinaf süresi öngörülmesiyle amaçlanan kamusal yarar ile başvurucuların mahkemeye erişim hakkından yararlanmasındaki bireysel menfaat arasındaki dengenin başvurucu aleyhine bozulduğu,
- Derece mahkemesinin öngörülemez yorumu nedeniyle istinaf hakkından mahrum kalan başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlâl edildiği belirtilmiştir.
IV. SONUÇ
Somut olayda, istinaf başvuru süresinin hesaplanmasında dayanılan Kanun hükmünde sürenin başlangıcında mahkeme kararının tebliğ edildiği günün dikkate alınıp alınmayacağı hususunda bir açıklık olmaması sonucunda mahkeme tarafından yapılan yorumun, temel usul kanunları ve bunlar çevresinde şekillenen uygulamaya aykırı bir şekilde mahkeme kararının tebliğ edildiği günün de hesaba katılması yönünde olması, aşırı katı ve şekilci olarak değerlendirilmiş ve bu yoruma dayanarak başvurucunun istinaf talebinin reddedilmesi, mahkemeye erişim hakkının ihlâli olarak değerlendirilmiştir.
Yukarıda yer verilen açıklamalarımız, hukuki görüş ve tavsiye niteliğinde olmayıp, konuya ilişkin genel bilgiler içermektedir; bu sebeple belirtilen konularda bir aksiyon almadan önce, bir uzmana danışmanızı tavsiye ederiz. NAZALI’ya işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz