MARKA KULLANIM ZORUNLULUĞU
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nda 9. madde 1. fıkrada: “Tescil tarihinden itibaren beş yıl içinde haklı bir sebep olmadan tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından marka sahibi tarafından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına beş yıl kesintisiz ara verilen markanın iptaline karar verilir.” hükmü yer alır. Marka tescilinin markayı uzun süre koruması için markanın kullanılması gereklidir. SMK 9. madde 2. fıkrasında belirtilen aşağıdaki durumlar da markayı kullanma kabul edilir: a) Markanın ayırt edici karakteri değiştirilmeden farklı unsurlarla kullanılması. b) Markanın sadece ihracat amacıyla mal veya ambalajlarında kullanılması. Markanın ayrıca marka sahibinin izni ile kullanılması da marka sahibi tarafından kullanım olarak kabul edilir. Marka sahibinin, beş yıllık süre içinde markayı haklı nedenlerden ötürü kullanmamasına yol açabilecek durumlar oluşabilir. Bunlara, savaş, ekonomik krizler, doğal afetler, gümrük mevzuatındaki değişiklikler, ithalat kısıtlamaları ve ambargolar örnek gösterilebilir.
Ülkemizde yapılan marka tescil başvurularında sadece mevcut kullanılan markalar için değil ileride kullanılma ihtimali olan markaların ya da sadece markanın korunması amacıyla benzerlerinin de tescil ettirildiği görülmektedir. Aynı gerekçe ile markalar için kullanılmayan sınıflarda da markaların tescil ettirildiği görülen bir durumdur. Sayısı binleri bulan markalar, TÜRKPATENT kayıtlarında Nice sınıflandırmasına göre 45 sınıfın tamamında tescillidir. Kullanım zorunluluğuyla marka sicilindeki bu kirliliği temizlemek amaçlanmıştır. Öyle ki, markanın kullanılmaması durumunda markanın iptali talep edilebilmektedir. Bu talep TÜRKPATENT’e yapılır ve kurum tarafından markanın iptaline karar verilebilir. Bu kullanım zorunluluğunun aranmasının başka bir nedeni de marka hakkının sağladığı tekelci yani inhisari yetkilerdir. Bu yetkilerle marka sahibi oluşturduğu markasında kullanmadığı mal ve hizmetlerle yeni oluşturulmak istenen marka başvurularının önünde büyük bir engeldir.
Kullanmama nedeniyle iptal kararının resen verilebilmesi ise mümkün değildir. SMK’ya göre iptal kararı verilebilmesi için üçüncü bir kişinin talebi gerekmektedir. Bir kişi ya da firmanın kullanmaya karar verdiği markanın sicilde tescilli bulunan bir markaya/markalara benzer olması durumunda SMK 5 veya 6. maddeleri çerçevesinde tescil ettirme imkânı bulunmadığından o marka/markaların tescil edildiği mal veya hizmetlerde gerçekten kullanılıp kullanılmadığını araştırması, kullanılmadığını tespiti halinde ise gerekli iptal taleplerinde bulunması gerekir. Marka sahibi gelen itiraz karşısında ancak markasını tescilli mal veya hizmetlerde kullanım ispatı sunarak koruyabilir. Marka sahibinin markasını kesintisiz 5 yıl kullanmaması sonucunda, markasına gelen itirazlar konusunda marka haklarını kullanamamasına, markasını tescilli mal veya hizmetlerde savunamamasına neden olacaktır. Bu da itiraz sonucu markasının iptaline neden olabilmektedir. Bu iptal kararlarından sonra talep sahibinin markasına tescil yolu açılacaktır.
Marka kullanım zorunluluğu ile tescilli markaların piyasada etkin şekilde kullanılmasının sağlanması ve kullanılmayan markalar gerekçe gösterilerek yapılan itirazlar sonucu yeni girişimcilerin kullanılmayan markaların oluşturduğu pazara giriş engeli ile karşılaşmamaları hedeflenmektedir.
BİLGİSAYAR TABANLI BULUŞLARIN SINAİ MÜLKİYET KAPSAMINDA KORUNMASI
Bilgisayar tabanlı buluşlar, bir kısmı veya tamamı bilgisayar programı veya programları vasıtasıyla gerçekleştirilen özellikleri içeren bilgisayar, bilgisayar ağları veya diğer programlanabilir cihazlarla gerçekleştirilen buluşlardır. Program (yazılım) ise bir bilgisayarı belirli işlevleri yerine getirmek üzere yöneten, bilgisayara ne yapacağını söyleyen, kodlanmış komutlar dizisidir.
İşbu yazımızda, bilgisayar tabanlı buluşlara yönelik ülkemizde, EPO, ABD ve Japonya ve Çin’deki bakış açısına kısaca yer vereceğiz.
TÜRKİYE
6769 saylı Sınai Mülkiyet Kanunu (SMK) Madde 82’ye göre patent başvurusu veya patentin bilgisayar programları ile ilgili olması hâlinde, sadece bu konu veya faaliyetlerin kendisi yani kodlar patentlenebilirliğin dışında kalmaktadır. Bu husus, koruma talep edilen istemler başlığının altında, ‘yalnızca yazılım/yazılımın kodları’ için koruma talep edilememesi ile alakalıdır.
Dolayısıyla, yazılım sayesinde, yazılımın çalıştırıldığı bir cihazda gerçekleştirilen işlem adımları ile ortaya konulan algoritma (bir sorunu çözmek için birbirini takip eden işlem basamakları dizisi) için patent alınabilmesinin önünde bir engel bulunmamaktadır. Patent tarifname takımında ise istemler kısmı hariç diğer kısımlarda program kodlarına yer verilmesinde herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
ABD
Amerika Patent Kanunu’nda ‘herhangi bir yeni ve faydalı proses, makine, ürün veya bunların birleşimi veya bunların faydalı ve geliştirilmiş halleri’ patentlenebilir olarak kabul edilmektedir. Buradaki ifadeye göre, patentlenebilir konuların kapsamı çok geniş olarak kabul edilmiştir.
Diğer taraftan, bilgisayar programlarının kendisi Amerika’da tek başına patentlenememektedir. İstemlerde yararlı ürün veya makinelerin fiziksel yapıları sadece donanım veya donanım ve yazılımla birlikte ifade edilirse buluş konusu patentlenebilmektedir.
Genel olarak, herhangi bir yazılımla birlikte özel bir cihazı içeren buluş, pratik ve somut bir sonuç üretiyorsa, söz konusu buluş patentlenebilirdir.
EPO
Avrupa Patent Sözleşmesinin 52. maddesi 1. paragrafında, bir buluşun patentlenebilmesi için, yeni olması, buluş basamağı içermesi ve sanayiye uygulanabilir olması gerektiği belirtilmiştir. Buluş teknolojinin herhangi bir alanında olabilir. Ancak 2. paragrafta, bilgisayar programları buluş olarak kabul edilmeyen konular arasında listelenmektedir.
EPC’ye göre, "bilgisayar tabanlı buluşlar" ifadesi, bilgisayar, bilgisayar ağları veya diğer programlanabilir cihazları içeren istemleri kapsamakta olup, en az bir özellik bir program aracılığıyla gerçekleştirilmektedir. Yani, bilgisayar tabanlı buluşlara ait istemlerde, bilgisayar programının çalıştırılırken gerçekleştirmesi amaçlanan prosesin teknik etkisi için gerekli olan tüm özellikleri tanımlanmalıdır. Program kodlarına kısa bir şekilde tarifnamede yer verilebilirken, istemlerde yer verilmesi uygun değildir.
JAPONYA
Japonya Patent Kanunu’nda buluş, ‘doğa kanunlarından yararlanarak yaratılmış yüksek seviyedeki teknik fikirler’ olarak tanımlansa da bu geniş tanım, kanunda yine, ‘herhangi biri, sanayiye uygulanabilir bir buluş çıkarırsa patent alabilir’ ifadesiyle biraz sınırlandırılmıştır.
Japonya’da da, Amerika ve Avrupa Patent’te olduğu gibi, yazılımla donanımın entegre olduğu bilgisayar tabanlı buluşların patentlenmesinde herhangi bir sorun bulunmamaktadır. Yani, eğer bir buluş, bir bilgisayar programı vasıtasıyla yapılan bir bilgi işleme süreci ile alakalıysa, buluş tanımı ile ters düşmemesi açısından herhangi bir donanım (bilgisayar, işlemci, hafıza birimi vs.) ile ilişkilendirilmelidir. Bu durumda, buluş patentlenebilir olmaktadır.
ÇİN
Çin Patent Kanunu’nda buluş, ‘herhangi bir ürün, metot için önerilen teknik çözümler veya bunların geliştirilmiş halleri’ olarak tanımlanmaktadır. Bir buluşun patent ile korunabilmesi için Avrupa Patent’te olduğu gibi, mutlaka teknik bir problemi çözmesi, teknik bir karaktere sahip olması ve teknik bir sonuca ulaşması gerekmektedir.
Kanunda, doğrudan yazılımların patentlenemediğine ilişkin bir hüküm olmasa da istemler sadece bir algoritmaya veya matematiksel bir hesaplamaya veya bilgisayar programlarının kendisine veya bilgisayar tarafından okunan cihazlar üzerinde kaydedilen programlara yönelik olursa, buluş patentlenememektedir. Eğer, bilgisayar programı ile ilgili olan buluş, teknik bir problemi çözüyorsa patentlenebilmektedir. Buluşun çözüm için önerdiği yol, bilgisayar programının çalışmasıyla sağlanıyorsa ve bu yol doğa kanunlarıyla uyumluysa; buluş patent ile korunabilmektedir.
2020 AVRUPA PATENT BAŞVURULARI
2020 yılında Dünya genelinde yaşanan korona virüs salgını tüm çalışma düzenlerini alt üst ettiği gibi Avrupa patent başvuru sayılarını da yüzde 0.7 oranında azaltmıştır. Avrupa patent başvuru sayılarındaki azalışa rağmen 2020 senesini 180 bin 250 başvuru ile tamamlamıştır.
Avrupa Patent Ofisi aracılığıyla elde edilen aşağıdaki tablo üzerinde başvuru sayılarına göre ilk 10’a giren sektörler yer almaktadır. Pandemi dolayısıyla hepimizin tecrübe ettiği dijital haberleşme teknolojileri geçen seneye göre yüzde 1’lik artışla 14 bin 122 başvuru sayısına ulaşmıştır fakat önceki seneye göre 1 basamak düşüş yaparak 2. sıraya yerleştiği görülmektedir. En dikkat çekici düşüş, hammadde eksikliği, elektronik komponentlerin bulunma zorluğundan dolayı yara alan otomotiv sektöründe gerçekleşmiş, 2020 yılında patent başvuru sayıları bakımından da yara alarak 2020 yılı genelinde başvuru sektörleri sıralamasında gerilemiştir.
a. 2020 sektör sıralaması
Tablodaki en dikkat çekici artış tıbbi ürünler alanında görülmektedir. Önceki senenin verilerine göre düşüş yaşasa da başvuru sayılarındaki artışı 2020 yılında da devam etmektedir. Farmasötik ürünler sektörü son 4 yılda ivmelenerek 2020 yılında 8 bin 589 başvuru sayısı ile sektörler sıralamasında 6. sıraya yerleşmiştir.
2020 yılında gerçekleşen Avrupa patent başvurularını ülke bazında incelediğimizde Amerika Birleşik Devletleri’nin geçen sene olduğu gibi bu sene de en büyük pasta dilimini aldığını aşağıdaki ülkesel dağılım tablosunda görmekteyiz. Geçen yıla göre yüzde 4.1 oranında daralma yaşayan Amerika Birleşik Devletleri, 2020 senesini 44 bin 293 başvuru sayısı ile başarılı bir şekilde tamamlamıştır. Amerika kökenli başvuruların sektör sıralamasının, yukarıda verdiğimiz 2020 sektör sıralamasından biraz farklı olduğunu belirtmek isteriz. İlk 5’te yer alan sektörler; medikal teknolojileri, bilgisayar teknolojileri, dijital haberleşme, tıbbi ürünler ve biyoteknoloji alanlarıdır. İlk beşte yer alan firmalar ise Qualcomm Inc, Raytheon Technologies Corporation, Alphabet Inc, Microsoft Corporation, Johnson & Johnson’dır.
b. Ülkesel dağılım
Amerika Birleşik Devletleri’nden sonra 25 bin 954 başvuru sayısı ile en büyük 2. pasta dilimini alan ülke Almanya olmuştur. 21 bin 841 başvuru sayısı ile Almanya’dan sonra gelen 3. ülke ise Japonya’dır. Türkiye ise 594 başvuru sayısı ile geçen seneden bu zamana yüzde 26.1 büyüyerek 23. sırada yerini almaktadır.
2020 Avrupa patent başvuru istatistiklerinde en dikkat çeken ülkeler Kore Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyeti olmuştur. 2020 yılında Avrupa patent başvurularında genel olarak yüzde 0.7 daralma yaşanırken, önceki yıla nazaran Kore Cumhuriyetinin Avrupa patent başvuru sayıları yüzde 9.2, Çin Halk Cumhuriyetinin başvuru sayıları ise yüzde 9.9’luk artışla lider olan ülkeleri geride bırakmıştır.
c. Başvuru sayılarına göre ilk beş firma
2020 yılında Avrupa patent ofisine en çok başvuru yapan beş firmanın yer aldığı tablo yukarıda verilmektedir. Tabloya göre, ilk 5 firmanın sektörü bu yıl da değişmeyerek dijital haberleşme sektörü olmuştur. Ancak önceki yılın başvuru sayıları ile kıyaslama yapıldığında, Samsung firmasının başvuru sayılarında ciddi bir yükseliş gözlenmektedir. Samsung firması bu yıl dört basamak yükselerek birinciliğe yerleşmiştir. Huawei firması ise başvuru sayılarını arttırmasına rağmen birinciliği Samsung firmasına vererek 2020 yılını ikinci sırada tamamlamıştır.
FRASCATI KILAVUZU’NA GÖRE AR-GE
Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun 10 Mart 2005 Tarihli Kararlarında “Tüm kamu kurum ve kuruluşlarında Ar-Ge istatistiklerinin toplanması, Ar-Ge ve Ar-Ge desteği kapsamına giren konuların belirlenmesi ve ilgili diğer hususlarda Frascati, Oslo ve Canberra kılavuzlarının referans olarak kullanılması kabul edilmiştir.” Bahsi geçen Frascati Kılavuzu, Ar-Ge ve Ar-Ge desteği kapsamına giren konuların belirlenmesi, Ar-Ge ve Ar-Ge desteği ile ilgili diğer hususlarda referans olarak kullanılması, tüm kamu kurum ve kuruluşlarında Ar-Ge istatistiklerinin toplanmasını amaçlamakta olup Ar-Ge ölçütü olarak dünya çapında bir standart haline gelmiştir.
Kılavuzun ilk baskısı 1963 yılında yayınlanmıştır. Kılavuzun 2002 yılında yayınlanan 6. Baskısının Türkçe çevirisine buradan ulaşılabilmektedir. 2015 yılında güncellenen kılavuzun henüz Türkçe çevirisi bulunmamaktadır. İngilizce kılavuz burada yer almaktadır.
Kılavuzda Ar-Ge tanımı; insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalar şeklinde yapılmıştır ve Ar-Ge terimi, temel araştırma, uygulamalı araştırma ve deneysel geliştirme olmak üzere 3 faaliyeti kapsamaktadır.
Temel araştırma, görünürde herhangi bir özel uygulaması veya kullanımı bulunmayan ve öncelikle olgu ve gözlemlenebilir gerçeklerin temellerine ait yeni bilgiler edinmek için yürütülen deneysel veya teorik çalışmadır. Uygulamalı araştırma, yeni bilgi edinme amacıyla yürütülen özgün araştırmadır. Deneysel geliştirme ise, araştırma ve/veya pratik deneyimden elde edilen mevcut bilgiden yararlanarak yeni malzemeler, yeni ürünler ya da cihazlar üretmeye; yeni süreçler, sistemler ve hizmetler tesis etmeye ya da halen üretilmiş veya kurulmuş olanları önemli ölçüde geliştirmeye yönelmiş sistemli çalışmadır.
Kılavuza göre; bir faaliyetin Ar-Ge faaliyeti olması için yeni, yaratıcı, belirsiz, sistematik, aktarılabilir ve/veya tekrarlanabilir kriterlerini sağlaması gerekmektedir:
Bu kriterlerin açıklaması ise aşağıdaki gibidir:
Yeni: Yeni bulguları hedeflemesi,
Yaratıcı: Özgün, açık olmayan kavramlara ve hipotezlere dayanması,
Belirsiz: Nihai sonucun kesin olmaması,
Sistematik: Planlanması ve bütçe çalışması yapılması,
Aktarılabilir ve/veya tekrarlanabilir: Devamı gelebilecek sonuçların olması.
Kılavuzda ayrıca Ar-Ge’nin diğer faaliyetlerden ayırt edilebilmesi için ölçüt olarak “Ar-Ge'nin içerisinde görülebilir bir yenilik unsurunun bulunması ve bilimsel ve/veya teknolojik belirsizliklerin giderilmesi, yani bir sorunun çözümünün genel bilgi stokuna ve ilgili alana ilişkin tekniklere sahip bir kişi açısından görülebilir olmadığı durumlar” olarak belirtilmiştir. Söz konusu ölçütler aşağıdaki şekilde örneklendirilmiştir:
Tıp alanında, ölümün nedenlerini araştıran rutin otopsi, tıbbi hizmetlerin bir parçasıdır ve Ar-Ge değildir; belirli bir kanser tedavi yönteminin yan etkilerinin gözlemlenmesi amacıyla cesetlerin özel olarak incelenmesi ise Ar-Ge kabul edilir. Benzer şekilde, doktorlar için yapılan rutin kan testleri veya bakteriyolojik testler gibi testler Ar-Ge değildir, ancak diğer yandan, yeni bir ilacın uygulanmasına ilişkin kan testlerinden oluşan özel bir program Ar-Ge olarak kabul edilebilir.
Hava sıcaklıklarının veya atmosfer basıncının günlük ölçümlerinin tutulması Ar-Ge değil, sadece bir hava tahmin hizmeti veya genel veri toplama işlemidir. Sıcaklığın ölçülmesi için yeni yöntemlerin geliştirilmesine yönelik araştırmalar, tıpkı verilerin yorumlanması için yeni sistem ve tekniklerin geliştirilme çalışmaları gibi, Ar-Ge kapsamına girer.
Makine mühendisliği endüstrisi içerisindeki Ar-Ge faaliyetleri, çoğunlukla tasarım ve çizim çalışmaları ile yakından ilişkilidir. Bu sanayideki küçük ve orta büyüklükteki işletmelerde (KOBİ’ler), genellikle özel bir Ar-Ge departmanı bulunmaz ve Ar-Ge ile ilgili sorunlarla genel "tasarım ve çizim" başlığı altında ilgilenilir. Eğer hesaplamalar, tasarımlar, çalışma çizimleri ve işletim talimatları, pilot tesisler ve prototiplerin kurulması ve işletilmesi için yapılmış ise, Ar-Ge’ye dahil edilmelidir. Ürün standartlaştırmasının hazırlanması, gerçekleştirilmesi ve muhafaza edilmesi için (ör. delme kalıpları, makine tezgâhları) veya ürünlerin satışının artırılması için (ör. teklifler, broşürler, yedek parça katalogları) yapıldıkları takdirde, Ar-Ge kapsamının dışında tutulmalıdırlar.
Yukarıda bahsedilen tanımlar, açıklamalar ve örnekler sebebiyle Frascati Kılavuzu, Ar-Ge ile uzaktan yakından ilgisi bulunan herkes için büyük önem arz etmektedir. Dolayısıyla bir projeye başlarken yukarıda sadece bir kısım açıklamalarına yer verilen kılavuzun incelenmesi fayda sağlayacaktır.
NAZALI VERGI & HUKUK |