İmdat TÜRKAY/Mükellef Hizmetleri Grup Başkanı
Özet: Alışverişlerde tüketici olarak belge almak, hem tüketici haklarının korunması hem de kayıtlı ekonomi ve vergisel süreçler açısından bize ve Devlete birçok avantaj sağlamaktadır. Vatandaşlar olarak son dönemlerde en sık karşılaşılan konulardan bazıları; mal ve hizmet satışında ödeme sonrası düzenlenen belgede düşük KDV oranı uygulanması, mal ve hizmet satışı sonrasında müşteriden farklı IBAN yolu ile belgesiz tahsilat yapılması ile yapılan mal ve hizmet satışı sonrasında paranın nakit alınması ancak fiş/faturanın düzenlenmemesi şeklinde olmaktadır.
Anahtar kelimeler: Belge düzeni, İBAN’a para yollanması, düşük KDV oranı uygulanması, tüketici hakları için belgenin önemi.
1. Giriş
Yıllar geçse de bazı konular hiç değişmiyor ve güncelliğini sürekli koruyor. Kayıtlı ekonominin gelişmesi ve alışverişlerde belge düzenlenmesi ve alınması konusu da bunlardan biridir. Kayıtdışı ekonomiyle mücadele kapsamında kamuoyunda uzun süredir kapsamlı bir vergi paketinin TBMM’ne geleceğinin tartışıldığı bu günlerde biz tüketicilerin mal ve hizmet satın alırken belgesini istemek suretiyle kayıtlı ekonomiye nasıl katkı verebileceğimiz ve vergi kaybını nasıl önleyeceğimiz önemli bir bileşen olarak önemini korumaktadır.
Günlük hayatımızda yapmış olduğumuz mal ve hizmet alımlarında mutlaka vergisel bir süreçle karşılaşırız. Vergi mükellefi olmazsak da satın aldığımız mal ve hizmetin bedelini ödediğimizde vergi mükellefleri tarafından bize bir belge (fiş/fatura) düzenlenir ve bu belgede katma değer vergisi öderiz. Alışverişlerde belge almanın önemi birkaç açıdan önemlidir ki bunlar; kayıt dışı ekonominin azaltılması, ödenecek verginin güvenceye alınması ve tüketici haklarının korunmasıdır. Özellikle de 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun hükümlerine göre tüketicinin satın aldığı mal ve hizmet hakkında, gerektiğinde haklarını arayabilmesi için satın almaya ilişkin belgenin olması gerekmektedir.
Hepimizin bildiği gibi aslında alışveriş sırasında belge almak, yapılan işlemi kanıtlar ve olası bir sorun veya anlaşmazlık durumunda hakkımızı aramamıza yardımcı olmaktadır. Özellikle ayıplı mal veya hizmetlerde, iade ve değişim süreçlerinde bu belgeler biz tüketicilere yasal güvence sağlamaktadır. Örneğin beyaz eşya gibi garantisi olan ev alet ve eşyalarının birçoğunda, ürünlerin garanti süresi boyunca yaşanabilecek sorunlarda, garanti belgesi ve fatura gibi belgeler gerekli olduğunda fiş ve faturaları tüketiciler olarak saklarız.
Yani fiş ve fatura, satın aldığımız ürün ya da hizmeti gösteren belge olduğu için aldığımız ürün ya da hizmetle ilgili bir sorun yaşadığımızda bu ürün ya da hizmeti bize satan kişi/firma ile iletişime geçtiğimizde söz konusu olayı bize fiş ya da fatura kanıtlamaktadır. Örneğin fazla para verdiğimizde, tarihi geçmiş bir ürün satın aldığımızda veya üründe bir hata söz konusu olduğunda, aldığımız fiş ve fatura bizim tek garantimiz olmaktadır.
Vergi mükellefi olup faaliyeti ile ilgili olarak mal ve hizmet satın alıp bunları genel giderlerine yazmak suretiyle muhasebe kayıtlarına alanlar, bu giderleri kazançlarından düşebilmek ve vergi avantajı sağlamak için fiş ve faturalarını mutlaka alırlar. Bu nedenle, vergi mükellefleri belge alma konusunda biz tüketicilere oranla daha dikkatli ve isteklidirler.
Bu çalışmamızda, vergi kayıp ve kaçağının önüne geçmek için bilinçli, sorumlu bir vatandaş ve aynı zamanda bilinçli bir tüketici olarak ne yamamız gerektiği konusu, son dönemlerde Gelir İdaresinin ortaya koyduğu yeni hizmet kanalları çerçevesinde incelenmiştir.
2. Belge Almak Karşılık Beklenmeksizin Yapılmalıdır
Geçmiş dönemlerde ücretli olarak çalışan memur ve işçiler, yapmış oldukları harcamalar karşılığında Devletten vergi iadesi alabilmek için hassasiyetle fiş ve fatura alıyor ve topluyorlardı. 1985 yılında başlayan ve 2007 yılında kaldırılan ücretlilerde vergi indirimi uygulaması ile ücretliler fiş toplamak suretiyle vergi iadesi uygulaması kapsamında daha da bir hassasiyetle alışveriş sonrasında belge istiyorlardı. Ancak 2008 yılından itibaren bu sistem kaldırıldı ve asgari geçim indirimi uygulaması yürürlüğe girdi. Daha sonra, asgari geçim indirimi uygulaması da 2022 yılında kaldırıldı ve onun yerine asgari ücret istisnası uygulaması hayata geçirildi ve halen devam etmektedir.
Aslında işin esasına baktığımızda yapılan harcamalar karşılığında belge almak sanki bir karşılığı varsa anlam ifade ediyor gibi algılanıyordu. Oysa alışveriş sonrasında belge istemek ve almak bir vatandaşlık görevi ve sorumluluğudur. Hatta uzun süre esnaflar biz tüketiciler fiş istediğimizde bize vergi iadesi kalktı fiş almanıza gerek yok diye uyarmışlardı. Halbuki belge almak ve kayıtlı ekonomiye destek olmak, o belge ile hiçbir çıkarımız olmasa dahi karşı tarafın elde ettiği kazancın veya gelirin vergilenmesi ve bizim ödediğimiz katma değer vergisinin Devlete intikali için gereklidir.
Dolayısıyla belge almanın yaygınlaşması, işletmelerin tüketici haklarına daha fazla özen göstermesi ve böylece hizmet kalitesinin artmasına katkıda bulunmanın yanında; mal ve hizmet hareketinin vergilendirilmesi yani kayıtdışı ekonomiye izin vermeyerek satılan ürün veya verilen hizmetin Devletin gayrisafi milli hasılasına dahil olması yani kayıtlı ekonominin içine girmesine yardımcı olmaktadır. Ayrıca, alış-veriş sonucunda belge almak, sahtecilik ve dolandırıcılık riskini de azaltmaktadır. Yapılan bir alışveriş işleminin kayıt altına alınması, hem tüketici hem de satıcı için ekonomik hayatta güven sağlamaktadır.
Son yıllarda vergi mükellefleri tarafından kayıtdışı ekonomik faaliyetlere yönelmek suretiyle daha az vergi ödemek için çeşitli yöntemlere başvurulmaktadır. Bunlardan son dönemlerde en sık karşılaşılanlar; mal ve hizmet satışında ödeme sonrası düzenlenen belgede (fiş ya da faturada) düşük KDV oranı uygulanması (%10 KDV yerine %1 oranından belge düzenlenmesi), mal ve hizmet satışı sonrasında müşteriden işletmeye ait olmayan IBAN’a ödeme talep edilmesi ve yapılan mal ve hizmet satışı sonrasında paranın tahsil edilmesi ancak fiş/faturanın düzenlenmemesi şeklinde olmaktadır.
Son dönemlerde bu tarz işlemler vergi mükellefleri tarafından o kadar yaygın olarak yapılır hale geldi ki artık tüketiciler de bu durumdan şikayet eder hale geldi. Özellikle büyük bir kesim olan bir işverenden ücret alan çalışanların, her ay maaş ödemeleri üzerinden vergileri kesinti suretiyle anında kesilip Devlete ödenirken, vergi mükelleflerinin açık bir şekilde eksik vergi ödemek için bu tarz yollara başvurması toplumun genelinde ve özellikle aylık maaşı üzerinden vergisi anında kesilen ücretlilerde büyük bir rahatsızlık meydana getirmektedir.
Mademki, Anayasamız gereğince herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlü ve bu vergi ödevi vergi kanunlarının emrettiği şekilde ödenmesi gerekiyor, o zaman vergi mükelleflerinin satmış olduğu mal ve hizmetin içinde yer alan ve tüketiciden aldığı KDV’yi mutlaka belge düzenlemek suretiyle Hazineye intikal ettirmesi gerekmektedir. Peki gerçek ve tüzel kişi vergi mükellefleri yasal olmayan bu yollara başvurduğunda Devletin denetim elemanlarının tüm bu yasal olmayan yolları tespit edip mükelleflere ceza kesebilmesi pratikte mümkün müdür? Tabi ki hayır, mutlaka vatandaşlar olarak bizlerinde Devletin ilgili birimlerine yardımcı olmamız gerekmektedir. Ülkemizdeki vergi inceleme oranları %1-2 aralığında bulunmakta olup incelemeye alınan mükelleflerin büyük bir kısmında ise matrah ve vergi farkı bulunarak cezalı tarhiyatlar yapılmaktadır. Gelir İdaresinin yapmış olduğu yaygın ve yoğun vergi denetimleri de tüm bu yasal olamayan mali işlemlerin takibini yapması ve engellemesi mümkün değildir.
İşte tam da bu noktada vatandaşlar ve biz tüketicilerin devreye girmesi ve Devlete yardımcı olması gerekmektedir. Demokratik ülkelerde herkesin ödediği vergiye sahip çıkması anlamında vergi kaçıranları Devlete bildirmesi çok önem bir konu olarak gündeme gelmektedir. Bizde ise vatandaşlar yanlış yapanı örneğin trafik kurallarına uymayanı, vergi kaçıranı Devletin organlarına bildirmeyi muhbirlik yani kötü bir olay gibi algılanmaktadır. Halbuki yapılan toplumun geneline karşı işlenen bir suçun haber verilmesi ve temelinde herkesin kendi hakkına sahip çıkmasıdır. Toplumsal bir vergi kültürünü ve kayıtlı ekonomi kültürü oluşturmak istiyorsak herkesin birbirini denetlemesi ve kurallara uymaya davet etmesi gerekmektedir. Yoksa toplumda şikayet kültürü gelişir ve insanlar her doğru kuralı birbirinden bekler hale gelir. Kaybeden ise Devlet Hazinesi ile bizler ve geleceğimizin teminatı çocuklarımız oluruz.
3. Kayıtlı Ekonomi İçin Vatandaşlar Olarak Yapılması Gerekenler
Ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde istenen seviyede vergi toplanamamasının ve kayıtdışı ekonomiyi istediğimiz seviyeye düşürememenin sebebi ortada toplumsal bir mutabakatın yani kayıtlı ekonomi ile vergi ve sosyal güvenlik kültürünün eksik oluşudur. Ülkemizde kayıt dışı ekonominin büyüklüğüne baktığımızda OECD ülkeleri ortalamasının hala çok üstünde olduğu görülmektedir. Onun içindir ki ülkemizde 2008 yılından buyana tam dört adet kayıt dışı ekonomiyle mücadele eylem planı uygulanmıştır. Ancak hala kayıt dışı ekonominin varlığı ve büyüklüğü istenen seviyelere indirilememiş ve beşinci eylem planı olan 2023-2025 Dönemi Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem Planı hayata geçirilmiştir.
Yani Devletin ilgili tüm kurum ve kuruluşları, ilgili paydaşlarla birlikte çalışmalar yapmak suretiyle gerekli yasal, idari, denetim ve toplumu bilinçlendirme faaliyetini aralıksız sürdürmektedir. Peki biz vatandaşlar yani tüketiciler olarak bu sürece nasıl katkı verebiliriz? Ülkemizde 1990 yılından bu yana toplumsal vergi bilincini artırmak için vergi haftası kutlanmakta olup bu kapsamda vatandaşlara yönelik olarak 2013 yılında Vergi Haftası Afişi olarak hazırlanan içerikte, “Fiş almazsak kaça olur/Fiş aşmazsak kaçak olur” sloganı ile alışverişlerde belge almanın önemi konusunda toplumun dikkati çekilmişti. Söz konusu afişte, unutmayın, küçük bir fişin büyük bir iş olduğu vurgulanmış ve alınmayan fişler sonucunda ödenmesi gereken vergilerin Hazineye intikal etmediği belirtilmişti. 2024 yılına geldiğimizde ise bakıyoruz konu yine gündemde ve belge düzeni konusunda benzer sıkıntılar hala yaşanmaya devam ediyor.
Öncelikle tüketiciler olarak nakit alışveriş yerine kredi kartı ile alışverişi tercih etmemiz gerekmektedir. Çünkü ülkemizde nakit alışverişlerde kurumsal firmalar hariç çoğunlukla tüketiciler belgesini istemediği için maalesef belge düzenlenmemektedir. Dolayısıyla nakit alışverişlerin çoğunluğu kayıtdışı kalmakta ve vergi mükelleflerinin kayıtlarına girmemektedir. Kredi kartı ile alışveriş bir bakıma kayıtlı yani belgeli alışverişi teşvik etmektedir. Ancak, hala belli bir kesim alışverişlerde kredi kartı kullanmamakta ve nakit ödemeyi tercih etmektedir. Bu durumda, mutlaka yapılan nakit ödeme sonrasında fiş ya da faturanın istenmesi çok önemlidir aksi durumda mal veya hizmetin bedeli içinde ödediğimiz KDV Hazineye intikal etmeyecektir.
OECD’nin Vergiye Uyum Piramidinde, en üst iki dilimde yer alan vergiye uyumsuz mükellef gruplarını uyuma teşvik için kullanılacak yöntemlerden birisi de vergi idaresi ile vatandaşların yapacağı işbirliği kapsamında vergi kayıp ve kaçağının Devlete bildirilmesidir. Uyumsuz vergi mükelleflerini bazen Vergi İdaresi bazen de vatandaşlar uyuma sevk edebilir. Adı soğuk ve bir o kadar da itici olsa da vergi kayıp ve kaçağının devlete ihbarı aslında demokratik ülkelerde bir vatandaşlık görevidir. Hatta vergisini düzenli beyan edip ödeyen yani uyum piramidinin en ayrıcalıklı katmanında yer alan vergi mükellefleri ve mükellef olmayan vatandaşlar vergi kaçıranları şayet Vergi İdaresine bildirmeseler, en başta ödedikleri vergiye sahip çıkmayarak vergilemenin temel ilkesi olan eşitlik ve adalet ilkesine karşı duyarsız kalmış olacaklardır.
Kayıt dışı ekonominin var olduğu ekonomilerde, vergi kayıp ve kaçağını azaltmak için vergide otokontrol sağlayan sistemlerden biri olan ihbar müessesesi çok önemli bir fonksiyona sahiptir. Vatandaşlar tarafından vergi kayıp ve kaçağını ihbar edenlere ödenen ihbar ikramiyesi, 1931 tarihinde yürürlüğe giren ve 93 yıldır uygulanmakta olan 26.12.1931 tarih ve 1905 sayılı Kanun hükümlerine göre ödenmektedir. 1905 sayılı Kanun ile vergi kayıp ve kaçağını bir ölçüde de olsa önleyebilmek ve vergi kaçağına sebebiyet verenleri ihbar müessesesi ile ortaya çıkarabilmek için ihbarı sabit görülenlerin ödüllendirilmesi sağlanmaktadır. Gerekli şartları taşıyan ve somut bilgi ve belgelerle desteklenen ihbar dilekçeleri incelemeye sevk edilmekte ve düzenlenen rapor sonucunda, ihbarcının katkısı dikkate alınarak tahakkuk eden vergi ve vergi ziyaı cezası tutarı üzerinden %10 oranında ihbar ikramiyesi ödenmektedir.
Son dönemlerde kamuoyunca da çokça tartışılan bu konuda yapılacak bir yasal düzenleme ile usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarına da ihbar ikramiyesi ödenmesi sağlanabilir. Dolayısıyla vergi kayıp ve kaçağının ihbarında ihbar ikramiyesi ödenmesinin kapsamı genişletilerek vatandaşların kolay ve hızlı bir şekilde yeni hizmete giren ihbar kanalları üzerinden ihbarda bulunması ve ihbar ikramiyesi alınması sağlanabilir.
Gelir İdaresi son dönemlerde hazırlamış olduğu kamu spotlarıyla gerek ulusal kanallarda gerekse sosyal medya kanallarında vatandaşlara, kayıt dışına engel kayıtlı ekonomiye destek ol demek suretiyle konuyu gündemde tutmakta ve toplumsal farkındalık yaratmaya çalışmaktadır. Gerçekten de alışveriş sonrasında paramızın üstünü alırken gösterdiğimiz hassasiyet gibi belgemizi isteme konusunda da son derece hassas olmakta fayda vardır ki aksi takdirde, Gelir İdaresinin 2013 yılındaki vergi haftası afişinde belirtildiği gibi “Fiş almazsak kaçak olur” ve biz tüketicilerin ödediği KDV Devlete ulaşmaz.
Gelir İdaresi ne kadar düzenleme ve denetim yaparsa yapsın nihayetinde ekonomik faaliyetler vatandaş ile vergi mükellefi olan kişi ve işletmeler arasında gerçekleşmektedir. Vatandaşın, vergi kayıp ve kaçağına engel olmak için alışverişlerinde elektronik ödemeyi tercih etmesi ve mutlaka fiş ya da fatura düzenlenmesini istemesi gerekmektedir. IBAN’a para transferi yöntemiyle yapılan ödemelerin mal veya hizmet satın alınan kurum ya da kişiye yapıldığından ve EFT-Havale işlem menüsünde yer alan ödeme türü ile açıklama alanına girilen bilgilerin doğruluğundan emin olunması gerekmektedir. Tüketiciler tarafından firmanın İBAN numarasına para gönderildiği anda mutlaka alışverişin belgesi de alınmalıdır. Kamu spotunda da belirtildiği üzere, belge düzenlenmesi; hem ödenen KDV'nin Hazineye intikalini sağlayacak hem de tüketici olarak yaşanması muhtemel hak kayıplarının önüne geçecektir.
Yine Gelir İdaresinin yayında olan diğer bir kamu spotunda, kayıt dışı ekonominin önüne geçmek için alışverişlerden sonra belge düzenlenmesi ve düzenlenen belgedeki KDV oranının doğruluğuna dikkat çekilmektedir. Gerçekten de hayalimizdeki Türkiye için kayıtlı ekonomiyi desteklemekten başka çaremiz yoktur. Vergi kayıp ve kaçağına engel olmak için alışverişlerimizde belge düzenlenmesini istemeyi unutmamamız gerekmektedir. Ayrıca, düzenlenen belgede yer alan bilgilerin, aldığımız mal veya hizmet ile uyumlu olup olmadığını kontrol etmemiz gerekmektedir. Tüketici olarak aldığımız mal ve hizmetin fiyatı içinde ödediğiniz KDV, belge düzenlenmediği takdirde Hazineye intikal etmeyecektir. Peki, belge düzenlenmemesi ya da düzenlenen belgede düşük KDV oranı uygulanmasına yönelik bir durumla karşılaştığımızda ne yapacağız, bu durumda yapılacak tek şey kayıtdışı ekonomi ve vergi kaçıranları birbirimize şikayet etmeyi bırakıp Vergi İdaresinin ihbar kanallarını aramak olmalıdır.
4. Gelir İdaresinin Vergi Kayıp Ve Kaçağını Önlemek İçin İhbar Kanallarını Genişletmesinin Önemi
2024 yılında Hazine ve Maliye Bakanlığı tüm birimleriyle birlikte vergi kayıp ve kaçağını en aza indirmek için vergi algısını sürekli olarak toplumun gündeminde tutmaya devam etmektedir. 2023 yılı gelirlerinin beyan dönemi olan Mart/2024 ayından önce bizzat Hazine ve Maliye Bakanı Sayın Mehmet ŞİMŞEK tarafından özellikle mesken ve işyeri kira gelirlerinin doğru beyanı konusunda sosyal medya başta olmak üzere her ortamda ve platformda dile getirilmiştir. Gelir İdaresi tarafından kiraya verilen meskenlerde kirada oturanlar nezdinde tespitler yapılarak ev sahiplerinin kira beyannamesi vermesi ve eksik beyan edenlerin de doğru beyanda bulunmaları sağlanmıştır.
Dolayısıyla beyana tabi gelirlerin beyan konusu gündemde tutulduğunda kira gelirinden dolayı beyanname veren mükellef sayısı artmakta ve aynı geliri elde edenler arasında da vergilemedeki eşitlik ilkesi sağlanmış olmaktadır. Aslında verginin gündemde tutulması toplumda vergi kültürünün daha da yerleşmesine yardımcı olmaktadır. Gelir İdaresi de başta kira geliri olmak üzere ücret, değer artışı kazancı, menkul sermaye iradı konusunda yayınladığı rehber ve broşürler, kamu spotları, sosyal medya içerikleri ile sürekli olarak elde edilen gelirlerin yıllık beyanı konusuna dikkat çekmektedir. Toplumsal vergi bilincini ve vergiye gönüllü uyumu sağlamak istiyorsak her dönemde bu stratejilere devam edilmesi gerekmektedir. İzlenen doğru yöntemler sonucunda 2024 yılının Şubat ayında gayrimenkul sermaye iradından dolayı mükellef olan kişi sayısı 2.212.866 iken, yapılan uyarılar ve bilinçlendirmeler sonucunda faal mükellef sayısı Mart ayında 2.505.839 olmuştur.
Yine Mart/2024 ayında çeşitli sebeplerle beyannamesini vermeyen kişilerin pişmanlıkla beyanname verilmesinin mümkün olduğu, bu durumda vergi ziyaı cezası kesilmeyeceği yönünde yapılan toplumu bilgilendirme sonucunda, pişmanlıkla beyanname veren mükellefler artmış ve gayrimenkul sermaye iradından dolayı faal mükellef sayısı Nisan ayında 2.633.676 ve Mayıs ayında ise 2.638.678 olmuştur. Kira gelirinden dolayı mükellef olanların sayısında görülen bu ciddi artış bize vergi konusunda toplumda algı yaratıldığında vergi uyumu göstermek için teşvik ve destek bekleyen kişilerin yapılan doğru kampanyalar sonucunda beyanda bulundukları ve vergisi ödediklerini göstermektedir.
Yine son dönemlerde, Hazine ve Maliye Bakanlığınca yürütülen kayıt dışı ekonomi ile mücadele çalışmaları kapsamında vatandaşların ihbar ve şikâyetlerini kolay, hızlı ve istedikleri her an (7/24) yapabilmelerine imkân sağlamak amacıyla ihbar kanallarına ilişkin olarak; resmi internet sayfası (gib.gov.tr), Dijital Vergi Dairesi (dijital.gib.gov.tr), GİB Mobil ve Vergi İletişim Merkezi (189) hizmetleri güncellenmiştir. Ayrıca; BİP Vergi İhbarı Servisi, X ve Instagram İhbar Hesapları (“gibihbar” üzerinden “DM-Direkt Mesaj” yoluyla) ve WhatsApp İhbar Hattı (0 552 189 0 189) hizmete açılmıştır.
Kayıt dışı ekonomi ile mücadele çalışmaları kapsamında vatandaşların ihbar ve şikâyetlerini kolay, hızlı ve istedikleri her an (7/24) yapabilmelerine imkan sağlamak amacıyla ihbar kanalları genişletilmiştir. Mevcut ihbar kanalları yoluyla vatandaşların ihbarda bulunabilecekleri konular genellikle şöyle olmaktadır;
Vatandaşlar, yaptıkları ihbarlar hakkında yapılan denetim işlemleri hakkında bilgi talep etmek istemesi durumunda, yapacakları ihbar ve şikâyetlerini, Vergi İletişim Merkezi ihbar hattını (189) arayarak ya da gib.gov.tr’deki Dijital Vergi Dairesinde (dijital.gib.gov.tr) yer alan Vergi İhbarı bölümünden kayıt numarası alarak yapmaları gerekmektedir (GİB, gib.gov.tr, Vergi İhbar Kanalları Hakkında Duyuru, 22.05.2024).
Yukarıda yer alan ihbar kanalları ile alınan vergi ihbarları mahalline gönderilmekte ve yaygın ve yoğun denetim ekiplerinde yerinde denetim yapılarak ihbarlar sonuçlandırılmaktadır. Türkiye genelinde yapılan yaygın ve yoğun denetim çalışmaları sonucunda ihbara ilişkin olarak düzenlenen tutanaklar sonucunda usule ilişkin bir eksiklik varsa usulsüzlük cezası kesilmektedir. Cezalı tarhiyat yapılmasını gerektiren bir durumun tespiti halinde ise konu vergi incelemesine sevk edilmektedir. Gelir İdaresinin 2023 Faaliyet Raporunda yer alan verilere göre; 2023 yılında yapılan yaygın ve yoğun denetimlerde, mükellefler nezdinde 481.285 adet denetim yapılmış, kayıt dışı faaliyet gösterdiği tespit edilen 30.644 kişi için yeni mükellefiyet tesis ettirilmiş, 3.067 kayıtdışı çalışan işçi tespiti yapılmış olup tüm bu tespitlerin sonucunda ise 1.495.750.239 TL usulsüzlük cezası kesilmiştir.
2023 yılı GİB Faaliyet Raporunda yer alan bilgilere göre son beş yıldaki ihbar ikramiyesi ödenen kişi sayısı ve tutarı aşağıdaki tabloda yer almaktadır. Ödenen ikramiye ile aslında gerçek ihbarları yapanlar bir şekilde ödüllendirilmektedir. Bu kapsamda, geçen yıl vergi kaçıranları ihbar edenlerin sayısı 176 kişidir. İhbarı doğru çıkan kişilere kesinleşen verginin belirli bir oranında ödeme yapılırken, geçen yıl içinde ihbarda bulunanlara ödenen ikramiye 14 milyon 832 bin 566 lira olmuştur. Böylece son 5 yılda vergi kaçıranları ihbar eden 1.340 kişiye toplamda 63 milyon 543 bin 559 liralık ikramiye ödenmiştir.
Buna göre, ihbar ikramiyesi talepli olarak ihbarda bulunan kişilere 1905 sayılı Kanun uyarınca son beş yılda (2019-2023 yıllarında) ödenen ihbar ikramiyesi tutarları şöyledir. Vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele kapsamında vergi kaçıranları ihbar edenlere yapılan bu ödemeler, vergi ihbarında bulunmak suretiyle taşınan riskin ve katlanılan maliyetin bir karşılığı olarak görülmelidir.
Yıllar |
İhbar İkramiyesi |
Ödenen İhbar |
2019 |
411 |
12.300.472,00 |
2020 |
249 |
12.345.691,00 |
2021 |
253 |
11.674.279,00 |
2022 |
251 |
12.390.551,00 |
2023 |
176 |
14.832.566,00 |
Toplam |
1.340 |
63.543.559,00 |
4.1. Gayrimenkul alım satımında tapu harcının eksik ödenmesi
Gerçekten de kayıt dışı ekonomik faaliyetleri toplumsal bir mutabakatla çözmek zorundayız. Her yanlış yapan ve vergi kanunlarına uyum göstermeyen mükellefin başına bir denetim elemanı koymak veya göndermek mümkün değildir. Hiçbir ülkede kayıtdışılık sadece denetim ve inceleme yöntemleriyle çözüme ulaşmamıştır. Çoğunluğun vergiye uyumu sağlandıktan sonra az sayıdaki vergi kaçıran gruplara denetim yapmak daha akıllıca bir yöntemdir. Onun için toplumsal olarak vergi kültürünü sağlamaktan başka çaremiz yoktur. Dolayısıyla ihbar sistemine sadece insanların birbirini şikayet etmesi olarak değil, haksız rekabeti önleme ve vergi ödeyenlerin hakkına sahip çıkma kültürü olarak da bakmamız gerekmektedir.
Örneğin, tapu harcının eksik ödenmesi toplumun genelini ilgilendiren ve gayrimenkul alım satımını yapan her vatandaşın başına gelen bir konudur. Bu konuda yapılan bir ihbar aslında Devletin kasasından toplumun hakkı olan paranın alınmasına engel olan bir durumdur. Bilindiği üzere, gayrimenkullerin ivaz karşılığında veya ölünceye kadar bakma akdine dayanarak yahut trampa hükümlerine göre devir ve iktisabı sonucunda tapu harcı ödenmesi gerekmektedir. Gayrimenkul alım-satım işlemlerinde tapu harcını, taşınmazı devreden ve devralanın ayrı ayrı ödemesi gerekmektedir. Gayrimenkul devir ve iktisaplarında tapu harcı, beyan edilen gerçek devir ve iktisap bedeli üzerinden binde 20 oranında alıcı ve satıcıdan ayrı ayrı alınmaktadır. Ancak, beyan edilen gerçek devir ve iktisap bedelinin, devre konu taşınmazın emlak vergisi değerinden az olması durumunda, tapu harcı emlak vergisi değeri üzerinden hesaplanmaktadır.
Alıcı ve satıcıların cezalı tarhiyatla karşılaşmamaları için, tapuda yapılacak gayrimenkul devir ve iktisap işlemlerinde gerçek alım-satım bedelini beyan etmeleri, ayrıca beyan edilen bu bedelin devre konu gayrimenkulün emlak vergisi değerinden düşük olması durumunda emlak vergisi değeri üzerinden harç ödemeleri gerekmektedir. Tapuda yapılan gayrimenkul devir ve iktisaplarında beyan edilen devir ve iktisap bedelinin gerçek durumu yansıtmadığının veya emlak vergisi değerinden daha düşük bir bedel üzerinden harç ödendiğinin tespit edilmesi halinde, eksik ödenen harç %25 vergi ziyaı cezası ile birlikte alıcı ve satıcıdan alınmaktadır. Zamanında tarh ve tahakkuk ettirmemek veya tapu harcının hesabına esas bedeli eksik beyan etmek suretiyle harç ziyaına sebebiyet veren mükelleflerin bu durumu kendiliklerinden ilgili vergi dairesine bildirmesi halinde, bu kişilerin pişmanlık hükümlerinden faydalanması mümkün bulunmaktadır.
İşte tapu harcının eksik ödenmesi sonucunda ihbarda bulunulması durumunda, ihbarda bulunan aslında kendi için bu sıkıntılı süreci yapmamaktadır. Topluma karşı işlenen bu suçu haber vermekte ve çoğunluğun tam olarak ödediği tapu harcını eksik ödeyen kişilerinde tam ödeyerek toplumun hakkının Hazineye intikalini sağlamaktadır. Kayıtdışılığın yüksek olduğu dönemlerde, vatandaşın kendi ödediği vergiye ve topluma olan saygısı için eksik ödenen vergiyi Devletine bildirmesi sorumlu bir vatandaş olmanın gereğidir. Kaçırılan her bir liralık vergi aslında topluma karşı işlenmiş olan bir suç olarak algılanmalıdır.
4.2. Vergi ihbarı konusunda yasal düzenleme yapılmasının gerekliliği
1931 tarihli 1905 sayılı Kanununun günümüz şartlarına göre yeniden yazılması ve ihbar müessesesinin daha etkin bir hale getirilmesi gerekmektedir. Örneğin, ABD’de 1867 yılından bu yana yürürlükte olan ihbar ikramiyesi düzenlemesi hakkında 2006 yılında yapılan düzenleme ile önemli değişiklikler yapılmış ve Amerikan İç Gelir İdaresinde merkezi ve bağımsız bir kurum olan Gelir İdaresi İhbarlar Bürosu kurulmuştur. Amerika’da ihbar ikramiyesi talebinde bulunabilmek için bu kuruma yazılı başvuru şartının yanında; belirlenen bir formun doldurulması, formda ihbarcının detaylı açıklama yapması, ihbarına ilişkin somut delillerin ortaya konması, ihbar ikramiye talebini belirtmesi ve en önemlisi yalan beyanda bulunulması halinde cezalandırılacağını kabul edip bizzat kendisinin bu formu imzalaması gerekmektedir.
Amerikan İç Gelir Kanununda yapılan düzenlemeye göre muhbire iki şekilde ikramiye ödenmektedir. Birinci şekilde, yapılan incelemeler neticesinde vergi kaçırıldığına dair yapılan ihbar ile arasında özellikli ve güvenilir bir illiyet bağı bulunup ve ikramiye ödenmesi uygun görülmesi halinde; araştırmalar ve incelemeler neticesinde tahakkuk ettirilecek vergi, ceza ve faiz gibi unsurların toplam tutarının belli bir limiti geçmesi veya ihbarda bulunulan gerçek kişi mükellefin yıllık brüt gelirinin belli bir tutarın üzerinde olması durumunda ödenmektedir. İnceleme neticesinde tahsil edilen tutarın %15-30’u arasında bir ödeme yapılmaktadır. Muhbire ödenen ikramiye hakkında muhbirin üst mahkemede dava açma hakkı bulunmaktadır.
İkramiyenin ikinci ödenme şeklinde ise belirlenen limitlerin aşılmaması durumunda %15 oranında ikramiye ödenmektedir. Bu durumda belirlenen ikramiye tutarına dava açılamaz. İhbar ikramiyesinin vergilendirilmesi konusunda ABD’de uzun tartışmalar yaşanmış ve vergi yargısı nihai kararı vererek konu netleşmiş olup buna göre, ikramiyeler üzerinden %35 oranında gelir vergisi alınmaktadır. Benzer bir yasal düzenlemenin ülkemizde uygulanan ihbar sistemi içinde mutlaka yapılmasında fayda vardır.
Buna göre, mevcut 1905 sayılı Kanunla ilgili olarak veya yapılacak yeni bir yasal düzenlemeyle;
Mevcut uygulamada cezalardan vergi ziyaı cezası üzerinden ihbar ikramiyesi hesaplanmakta, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarına ikramiye hesaplanmamaktadır. Muhtemelen yapılacak yasal düzenlemeyle özellikle belge düzenlenmemesi veya eksik belge düzenlenmesi konusunda ihbar kanallarının da artırılmasıyla birlikte vatandaşlar tarafından belge düzeni konusunda çok ihbar olacağından ve bu ihbarlara da özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerekeceğinden, şayet ikramiye ödenecekse mutlaka bu cezaların ikramiye kapsamına alınması gerekmektedir.
Öte yandan, ihbarda bulunan kişinin (muhbirin) ismi vergi idaresi tarafından kesinlikle ihbarda bulunulan kişi veya kuruma bildirilmemektedir. İhbarın gerçek olduğunun vergi inceleme raporu ile tespit edilmesi veya ihbar sonucunda herhangi bir vergi kayıp veya kaçağının tespit edilememesi durumunda dahi ihbarcının ismi karşı tarafa açıklanmamaktadır. Gizlilik şartlarına riayet edilmediği takdirde ihbar sisteminin çalışması mümkün değildir. Türk vergi sisteminde, ihbarda bulunan bir muhbirin adının karşı tarafa bildirilmesinin tek istisnası, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 142’nci maddesinde yer alan aramalı vergi incelemesi ile ilgilidir. Buna göre, vergi ihbarı üzerine mahkeme kararıyla mükellef veya kaçakçılıkla ilgili görülen diğer şahıslar nezdinde veya üzerlerinde arama yapılabilmektedir. Yapılan arama sonucunda ihbar asılsız çıkarsa nezdinde arama yapılan kimse muhbirin adının bildirilmesini talep edebilir bu durumda vergi dairesi muhbirin adını mahkemeye bildirmeye mecburdur.
Gerçekten de Hazine ve Maliye Bakanlığının ilgili birimlerine verilen ihbar dilekçelerinin verilmesinden, incelemenin sonuçlanması ve ihbar ikramiyesinin ödenmesine kadar geçen tüm süreçlerdeki gizlilik konusu en önemli hususların başında gelmektedir. İhbarda bulunan kişinin isminin gizli kalması sağlanamaz ise sistemin sağlıklı çalışması mümkün bulunmamakta olup aksi takdirde ihbarcıların ihbardan kaçınmalarına sebebiyet verecektir. İhbarda bulunan kişinin isminin gizli kalması konusunda ilgili Bakanlık birimleri tarafından son derece hassasiyet gösterilmektedir. Esasen tüm süreçlerin online ortamda yürütüldüğü düşünüldüğünde ihbarcının isminin ihbarda bulunulan kişi veya firmaya verilmesi mümkün değildir. Ancak, husumete dayalı ihbarlarda özellikle işverenlerin işten çıkartmış olduğu personel tarafından yapılan ihbarlarda, işverenler kendilerini kimin ihbar ettiğini tahmin ederek ihbarı yapanlarla iletişime geçebilmektedirler.
5. Haksız Fiyat Artışı ve Stokçuluk Eylemleri Hakkında Yapılan Yasal Düzenleme
Vergi kayıp ve kaçağı ile mücadele ve belge düzeninin yerleşmesi konusunda yaşanan sıkıntılara benzer bir konuda uzun yıllardır haksız fiyat artışı ve stokçuluk eylemleri konusunda yaşanmakta olduğundan bu bölümde kısaca bu konuda yaşanan süreçten bahsetmekte fayda vardır. Gerek ticari hayatta gerekse vergisel süreçlerde genel itibariyle yasalara ve idari düzenlemelere uyum düzeyimiz birbirine çok benzemektedir. Ülkemizde son yıllarda haksız fiyat artışı ve stokçuluk eylemleri devam ettiği için Devlet mecburen yeni yasal düzenlemeler yapmak zorunda kalmıştır. Firmalara yapılan denetimler ve kesilen idari para cezaları da yetersiz kaldığından son çare olarak işyeri kapatmaya kadar süreç ilerlemiştir.
TBMM tarafından kabul edilen ve 29.05.2024 tarihli resmi gazete’de yayımlanan 7511 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile yapılan düzenleme ile 6585 sayılı Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda yapılan değişiklikle, fahiş fiyat artışı ve stokçuluk eylemleri için öngörülen idari para cezası tutarlarının yükseltilmesi ve böylece Kanun kapsamında gerçekleştirilen denetimlerin etkinliğinin ve denetimler neticesinde uygulanan idari yaptırımların caydırıcılığının artırılması amaçlanmıştır.
Ticari hayatı olumsuz yönde etkileyen haksız fiyat artışı ve stokçuluk eylemleri sonucunda hem tüketiciler hem de aynı sektörde faaliyet gösteren işletmeler haksız rekabete maruz kaldıkları için olumsuz yönde etkilenmektedirler. Ticaret Bakanlığı son iki yıldır haksız fiyat artışı ve stokçulukla mücadele kapsamında sürekli denetimler yapmakta ve firmalara idari para cezası uygulamaktadır.
2023 yılında, o kadar büyük tutarda idari para cezası uygulanmış; karaborsa, stokçuluk, fahiş fiyat, haksız fiyat denetlemelerinde ve tüketici korunmasında da zararlı ürünler, aldatıcı reklamlar, sağlığa aykırılık denetimleriyle de milyarlarca ceza kesilmiş bulunmaktadır. Tüm bu cezalara rağmen firmalar artık öyle bir noktaya gelinmiştir ki firmalar kesilen cezalardan etkilenmemekte ve aynı eylemlerine cezaları ödeyip devam eder hale gelmişlerdir.
Bu nedenle, yeni kanun değişikliği ile Rekabetin Korunması, Tüketicinin Korunması Kanunu gibi çok önemli bazı kanunlarda değişiklik yapılmıştır. Stokçuluk, fahiş fiyatla ilgili düzenlemelerle cezalarda ciddi artışlar yapılmıştır. Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun'da yapılan değişiklikle, üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından bir mal veya hizmetin satış fiyatında fahiş artış yapılmasına dair hükme aykırı hareket edenlere, her bir aykırılık için on kat daha fazla idari para cezası uygulanacaktır.
Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamayacağı hükmüne aykırı hareket edenlere her bir aykırılık için mevcut cezalar on katın üzerinde ceza verilebilecektir. Ticaret Bakanlığı, bu hükme bir takvim yılı içinde en az 3 defa aykırı hareket ederek idari para cezası uygulanan üretici, tedarikçi ve perakende işletmelerin iş yerlerini 6 güne kadar kapatmaya yetkili olacaktır.
Toplumun genelini ve özellikle tüketicilerin mağduriyetini dikkate aldığımızda, yapılan yasal düzenleme son derece yerinde olmuştur. Çünkü stokçuluk ve fahiş fiyat konusunda piyasadaki satıcılar güçlü tüketiciler ise zayıf konumdadır. Tüketicinin hakkını korumak ve piyasadaki dengeyi korumak Devletin görevidir ve bunu da piyasadaki aktörlerin anladığı dilden yani cezai yaptırımları artırmak suretiyle yapmak durumunda kalmıştır. Bu konuya değinmemizin sebebi, yapmış olduğu yasal olmayan ticari faaliyetlerde ısrar eden işletmelere ağır idari para cezası ve hatta işyeri kapatma cezasının verilmesi yönünde yapılan son yasal düzenlemeye dikkat çekmektir.
Bilindiği üzere, 1985 yılında 3239 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 354. maddesine işyeri kapatma cezası getirilmişti. Daha sonra bu düzenleme 5228 sayılı Kanunla 2004 yılında yürürlükten kaldırılmıştır. Vergi kaybını önlemek ve kayıt dışı işlemleri azaltmak amacıyla vergi kanunlarında özellikle de Vergi Usul Kanununda pek çok cezai hüküm bulunmaktadır. Belki de belge düzenine uymayan mükellefler için geçmişte uygulanan ve önemli bir caydırıcılığı olan işyeri kapatma cezasının tekrar gündeme getirilmesi faydalı olacaktır. Çünkü, vergiye uyum için belge düzenine uyan ve kayıtlı ekonomiyi seçen vergi mükellefi ile belge düzenlemeyen ve kayıtdışı gelir elde eden vergi mükellefi arasındaki haksız rekabetin önlenmesi gerekmektedir.
6. Sonuç
Kayıtlı ekonomiye geçiş sürecinde ülkemizin başarılı olabilmesi için kamu kurum ve kuruluşları, birlikler, sivil toplum kuruluşları ile toplumun tüm kesimlerinin desteği, tüm kurum ve kuruluşların etkin bir şekilde işbirliği içinde olması gerekmektedir. Bu nedenle, söz konusu kayıt dışı faaliyetleri yürütenlerin tespit edilmesinde ilgili kamu kurum ve kuruluşlarına tıpkı gelişmiş ülkelerde olduğu gibi sorumluluk sahibi vatandaşlarımızın da yapacakları vergi ihbar bildirimleriyle destek olması gerekmektedir.
Türk Gelir İdaresi tahsilatta etkinliği artıracak, vergi kayıp ve kaçağı ile etkin mücadele ederek kayıtlı ekonomiyi teşvik edecek, vergi tabanını genişletecek ve kaliteli hizmet sunarak mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu artıracak amaç, hedef ve stratejilerle faaliyetlerine devam etmektedir. Ancak, vergiye gönüllü uyumu yüksek olan vergi mükelleflerinin ve mükellef olamamakla beraber dolaylı vergileri ödeyen duyarlı vatandaşların Devletine yani Gelir İdaresine yardımcı olması gerekmektedir.
Bu kapsamda, son dönemde vergi ihbar kanallarının Türk Gelir İdaresi tarafından geliştirilmesi ve daha kolay ve hızlı bir şekilde ihbarda bulunma imkanı sağlanması son derece yerinde olmuştur. Özellikle Vergi İletişim Merkezinin (189) aranması ve ihbar kaydının açılması son derece etkili bir yöntemdir. Ülke genelinde yapılan bildirimler hakkında gerekli denetimler en kısa sürede yapılmakta ve sonuçlandırılmaktadır.
Bazı kesimler bu ihbar olayının genişlemesini eleştirse de vergisini düzenli ödeyen kişi ve firmalar yani gönüllü uyumu yüksek vergi mükellefleri bu konunun gündemde olmasından son derece mutluluk duymaktadırlar. Çünkü düzenli vergi ödeyenlerin ödedikleri vergiye sahip çıkması ve haksız rekabetin önlenmesi ve mükellefler arasındaki eşitliğin sağlanması için vergi kaçıranların ortaya çıkarılmasında vatandaş ve Devlet organları işbirliği yapmak zorundadır.
Çalışmamızı Türk Gelir İdaresinin sloganı ile bitirelim, “Vergi Geleceğimizdir.”
*Bu yazıda yapılan açıklamalar, tamamıyla yazarına ait olup, hiçbir şekilde yazarın çalıştığı kurumunu bağlamaz, kurumunun görüşü olarak kullanılamaz ve değerlendirilemez.
KAYNAKÇA