KONU: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi Başkanlar Kurulu tarafından, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 2. Vergi Dava Dairesi’nin 15.10.2020 tarih ve E.2020/2067, K.2020/1688 sayılı kararı ile İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesi’nin 10.09.2020 tarih ve E.2020/1277, K.2020/1136 sayılı kararı arasındaki aykırılığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Aykırılığın giderilmesi istemine konu dosyada davacı tarafından 30/09/2016 tarihinde istifa etmesi sonucu işvereni tarafından ödenen brüt 224.789,95 TL üzerinden kesilen gelir vergisinin iadesi talebiyle yapılan düzeltme başvurusunun zımnen reddi üzerine yapılan şikayet başvurusunun zımnen reddinin iptali için dava açılmıştır.
İşbu dava konusu işlemin; ihbar tazminatı, yıllık izin ücreti, sağlık sigortası, yönetim tazminatı ve hayat sigortası üzerinden kesilen gelir vergisinin iadesi isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden davayı reddetmiş; ek ödeme ve kıdem tazminatı üzerinden kesilen gelir vergisinin iadesi isteminin reddine ilişkin kısmını iptal etmiş ve bu ödemeler üzerinden kesilen gelir vergisinin kesinti tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faiziyle birlikte davacıya iadesine karar vermiştir.
Davalının istinaf istemini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi ise faize ilişkin hüküm fıkrası dışındaki davanın kabulüne ilişkin hüküm fıkralarının usul ve hukuka uygun olduğuna karar vermiştir. Davacının talebi, iadesine hükmedilen gelir vergisi kesintisi için 3095 sayılı Kanun’un öngördüğü yasal faiz oranının uygulanmasıdır ve Mahkeme bu taleple bağlı kalınması gerektiğini öngörmüştür. Bu sebeple de iadesine hükmedilen verginin “yasal faiziyle” davacıya iadesine karar vererek istinaf istemini kısmen kabul etmiştir.
Söz konusu karar ile arasındaki aykırılığın giderilmesi istenilen diğer karar olan dosyada ise davacı tarafından çalıştığı iki ayrı şirket ile olan iş akitlerinin ikale sözleşmesiyle sona erdirilmesi üzerine işverenlerce kendisine ödenen tutarlar üzerinden kesilen gelir vergilerinin iadesi talebiyle yapılan düzeltme başvurusunun zımnen reddi üzerine yapılan şikayet başvurusunun reddine ilişkin işlemin iptali ile tahsil edilen verginin ödeme tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte iadesi istemiyle dava açılmıştır.
İşbu dosya kapsamında incelemeyi gerçekleştiren mahkeme davacıya yapılan ek ödemelerin ücret olarak nitelendirilemeyeceği ve bu durumun açık bir vergilendirme hatası olduğu sonucuna vararak; dava konusu işlemin, ek ödemeler üzerinden kesilen gelir vergilerinin iadesi isteminin reddine ilişkin kısmını iptal etmiş ve bu ödemeler üzerinden kesilen gelir vergilerinin kesinti tarihinden itibaren 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranında hesaplanacak faiz ile davacıya iadesine karar vermiş; diğer ödemeler üzerinden kesilen gelir vergisinin iadesi isteminin reddine ilişkin kısmı yönünden ise davayı reddetmiştir.
Davalının istinaf istemini inceleyen İstanbul Bölge İdare Mahkemesi ise istinaf istemine konu kararın kaldırılmasını gerektiren bir nedenin bulunmadığı gerekçesiyle istemi reddetmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu (“VUK”) ’nun 112. maddesinin 4.fıkrası ile VUK’un geçici 29. maddesi ve 3095 sayılı Kanun birlikte değerlendirildiğinde; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde 3095 sayılı Kanun’a göre belirlenen yasal faiz oranının uygulanacağı, fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesinde ise 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen tecil faizi oranının uygulanacağı anlaşılmaktadır.
Bu sebeple de fazla veya yersiz olarak tahsil edilen vergilerin iadesine ilişkin olan uyuşmazlıklarda “yasal faiz” talebinden 6183 sayılı Kanun’a göre belirlenen “tecil faizi” anlaşılmalıdır. Oyçokluğuyla aykırılığın, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. Vergi Dava Dairesi’nin E. 2020/1277, K. 2020/1136 sayılı kararı doğrultusunda çözülmesine karar verilmiştir.
VUK’un 112. maddesinin 4. fıkrasında 15.06.2012 tarihinde değişiklik yapılmadan önce tahsil edilen vergilere ilişkin olarak dava dilekçesindeki yasal dayanağı gösterilmeyen “yasal/kanuni faiz” talebinden genel kanun niteliğinde olan 3095 sayılı Kanun’un 1. maddesindeki “kanuni faiz”in anlaşılması gerekmektedir.
Buna karşın, söz konusu değişiklikle beraber iadesi gereken vergiler yönünden faiz “tecil faizi” haline gelmiştir. 15/06/2012 tarihinden sonra tahsil edilen vergilere ilişkin olarak dava dilekçesinde yasal dayanağı gösterilmeyen yasal/kanuni faiz talebinden 3095 sayılı Kanun’un birinci maddesine göre özel hüküm niteliğinde olan “tecil faizi” anlaşılmalıdır.
Dava dilekçesindeki “yasal/kanuni faiz” deyimiyle hangi kanunda düzenlenen faizin kastedildiği sorunu “özel hükmün genel hükme göre uygulama önceliği” ilkesi çerçevesinde çözüldüğünden dolayı “taleple bağlılık” ilkesi bağlamında da bir hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Yapılan hukuki değerlendirmeler doğrultusunda, dava dilekçesinde, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’na tabi olan ve 15/06/2012 tarihinden sonra tahsil edilip yargı kararı uyarınca iadesi gereken verginin “yasal/kanuni faizi ile iadesine karar verilmesi “talebi kapsamında, istem konusu faizin “tecil faizi” olarak anlaşılması gerektiğine oyçokluğuyla kesin olarak karar verilmiştir.
SONUÇ
Açıklanan hukuksal gerekçeler ile dava dilekçesinde VUK’a tabi olan ve 15.06.2012 tarihinden sonra tahsil edilip yargı kararı uyarınca iadesi gereken bir verginin yasal faizi ile birlikte iadesine karar verilmesinin istenmesi durumunda, yasal faizden VUK’un 112. maddesinin 4. fıkrasında belirtilen tecil faizinin anlaşılması gerektiğine karar verilmiştir.
İlgili Karar’ın tamamına buradan ulaşabilirsiniz:
https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2021/09/20210909-8.pdf
NAZALI VERGI & HUKUK |