Ajanda

HESAP DÖNEMİ KAPANDIKTAN SONRA KESİLEN ÖZEL USULSUZLÜK CEZALARININ HUKUKA AYKIRILIĞI

18.01.2016

Ofisimiz avukatlarından Gözde Saruhan tarafından hazırlanan HESAP DÖNEMİ KAPANDIKTAN SONRA KESİLEN ÖZEL USULSUZLÜK CEZALARININ HUKUKA AYKIRILIĞI adlı makale  İstanbul Barosu Dergisi’nin 2015 Kasım-Aralık sayısında yayımlanmıştır.

HESAP DÖNEMİ KAPANDIKTAN SONRA KESİLEN ÖZEL USULSUZLÜK CEZALARININ HUKUKA AYKIRILIĞI

Gözde SARUHAN

GİRİŞ

Toplumsal hayatın işleyişini sürdürmek ve kişilere yüklenen ödev ve sorumlulukların uygulanmasını sağlamak amacıyla getirilen kurallara uyulmaması halinde doğacak sorumluluklar,  maddi para cezası şeklinde olabileceği gibi hürriyeti kısıtlayıcı cezalar şeklinde de karşımıza çıkabilmektedir.[2]

Nitekim, VUK’un “Cezalar” başlıklı 331. maddesinde “Vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edenler, bu kitapta yazılı vergi cezaları (Vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezaları) ve diğer cezalar ile cezalandırılırlar.” denmek suretiyle, vergi kanunları hükümlerine aykırı hareket edilmesi durumunda verilecek vergi cezaları, vergi ziyaı cezası ve usulsüzlük cezası ile diğer cezalar olarak ayrıma tabi tutmuştur.

  1. USULSÜZLÜK CEZALARI

VUK’un “Usulsüzlüğün tarifi” başlıklı 353. maddesi uyarınca, vergi kanunlarının şekle ve usule ilişkin hükümlerine riayet edilmemesi “usulsüzlük” olarak tanımlanmıştır. Anılan düzenleme kapsamında usulsüzlük ancak, şekil ve usul kurallarına uyulmaması halinde söz konusu olabilecektir.

VUK kapsamında usulsüzlük cezaları,

  • Genel (I. ve II. derece) usulsüzlük cezaları, (madde 352)
  • Özel usulsüzlük cezaları, (madde 353)
  • Damga vergisine ilişkin usulsüzlükler, (madde 355)
  • Bilgi vermekten çekinenler, yardım ve ibraz görevini yerine getirmeyenler ile Maliye Bakanlığı’nın mükerrer 257. maddeye istinaden getirdiği zorunluluklara uymayanlara kesilecek özel usulsüzlük cezaları (mükerrer madde 355)

olmak üzere 4 (dört) gruba ayrılmıştır.

Özel usulsüzlük cezaları ise, yukarıda belirtildiği üzere, VUK’un 353. vd. maddelerinde düzenleme altına alınmış olup; söz konusu düzenlemeler ile VUK kapsamında bazı fiillere daha ağır cezalar öngörülerek, özel usulsüzlük cezalarının genel usulsüzlük cezalarından ayrılmaları sağlanmıştır.

Bu çalışmamızda, fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması ile diğer şekil ve usul hükümlerine uyulmaması halinde kesilecek özel usulsüzlük cezaları değerlendirilecektir.

  1. ÖZEL USULSÜZLÜK CEZALARI

VUK’un 353/1. maddesinde, verilmesi ve alınması icap eden fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için yasada yazılı tutardan aşağı olmamak üzere bu belgelerde yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının % 10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesileceği hüküm altına alınmıştır.

Anılan madde düzenlemesi aşağıdaki şekildedir:

“1. Verilmesi ve alınması icabeden fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların herbirine, her bir belge için 200 TL.den aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının % 10’u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir.

Bir takvim yılı içinde her bir belge nevine ilişkin olarak tespit olunan yukarıda yazılı özel usulsüzlükler için kesilecek cezanın toplamı 106.000 TL. yi geçemez…”

Yer verilen düzenlemeden de açıkça görüleceği üzere, VUK’un 353/1. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için,

  • Kanuni düzenlemede sayılan belgelerin verilmemesi, alınmaması ve/veya düzenlenmemesi veya
  • Düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmiş olması

gerekmektedir.

Bilindiği üzere, genel ceza hukuku kapsamında geçerli olan “kanunilik ilkesi”nin vergi hukuku bakımından da uygulanacağı Danıştay’ın istikrar kazanmış kararlarında açıkça ifade edilmiştir. Bu kapsamda, cezai yaptırıma bağlanmış olan fiilin tüm unsurları ile oluşmuş olduğu saptanmadıkça mükelleflere ceza kesilmesi hukuka uygun olmayacaktır.

Nitekim, Danıştay 3. Dairesi’nin 30.11.1999 tarih ve E.1998/1681, K.1999/4114 sayılı kararında,

“…213 sayılı Vergi Usul Kanununun 353. maddesinin değişik 1. bendinde; verilmesi ve alınması icabeden fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların herbirine, her bir belge için bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının bentte belirlenmiş olan oranı ölçüsünde özel usulsüzlük cezası kesileceği öngörülmüş ise de, cezai yaptırıma bağlanmış olan bir fiilin tüm unsurları ile oluşmuş bulunduğu saptanmadıkça faile ceza uygulanamayacağı yolundaki genel ceza hukuku ilkesi idari cezalar için de geçerli bulunduğundan, yukarıda değinilen bent hükmü uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için bentte sayılmış olan belgelerin verilmediğinin, alınmadığının veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verildiğinin ve bu belgeleri düzenlemek veya almak zorunda olanların, hukuken geçerli biçimde tesbit edilmiş olması zorunludur. Olayda ise bu tür somut bir tesbit bulunmadığı, uygulanan ceza idarenin özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerektiği sonucuna ulaşmış olmasına dayandırıldığı cihetle, cezai yaptırıma bağlanmış olan fiilin tüm unsurları ile oluşmuş bulunduğu söylenemez. Bu bakımdan, kesilen özel usulsüzlük cezasında yasal isabet görülmemiştir…” denmek suretiyle, özel usulsüzlük cezası kesilmesini öngören ve bu cezanın kesilmesine dair koşulları düzenleyen maddede belirtilen unsurların bir arada gerçekleşmemesi halinde, “cezayı gerektiren fiilin tüm unsurları tamam olmadan failin cezalandırılamayacağı” yolundaki genel ceza hukuku ilkesi uyarınca varsayım ya da kıyas yoluyla ceza kesilmesinin söz konusu olamayacağı hükme bağlanmıştır.

Öte yandan, fatura ve benzeri belge vermeme ve almama fiilinin cezai yaptırıma bağlanmasının amacı, vergi idaresinin, vergi kaçağını asgariye indirecek bir vergi güvenlik mekanizması oluşturarak vergi zıyaına neden olabilecek eylemleri cari yıl içinde önlemek ve mükelleflerin ödemeleri gereken verginin doğru şekilde tahakkukunu sağlamaktır.

Nitekim, VUK’un 353. maddesinin, 2365 sayılı Kanun’un 80. maddesiyle değiştirilmesine ilişkin madde gerekçesinde;

“… günümüzde, vergi güvenliğini sağlayacak tedbirler arasında, vergilendirme döneminin kapsamından sonra yapılacak incelemelerden çok, cari yıl içinde yapılan mali kontrollere önem verilmektedir. Suçun işlenmesinden bazen yıllarca sonra yapılmakta olan vergi incelemesi, vergi ziyaı ile ilgili delili ve izlerin çoğunlukla ortadan kalkmış olması nedeni ile ancak belli bir ölçüde etkili olabilmektedir. Oysa anında yapılacak kontrollerle, geliri doğuran olayların maddi bünyesi ile kayıtlar arasında ilişki kurulması mümkün olmakta, vergi ziyaına yol açacak suçların zamanında önlenmesi sağlanmaktadır. Mükellef idare ilişkilerinin artmasını temin eden bu kontroller birçok halde vergi idaresinin mükellefe yardımı şeklinde de belirebilmekte böylece mükelleflerin ilerde daha ağır müeyyide ve cezalara maruz kalma ihtimali de büyük ölçüde bertaraf edilmiş olmaktadır. Şüphesiz anında yapılacak kontrollerin, belirtilen etki ve faydaları sağlayabilmesi, belli bir disiplin içinde yürütülmesi, vergi kanunlarına aykırı harekete yönelme istidadında olanların ihtar mahiyetindeki cezalarla tecziye edilmesi şartına bağlıdır. Vergi ceza hükümlerinin yeniden düzenlenmesinde, özel usulsüzlük cezaları yukarıda kısaca belirtilen anlayış içinde ele alınmış ve bunlarda, gerekli etkiyi sağlayacak değişiklikler yapılmıştır. Bilindiği üzere, mükellefleri vergi ziyaına sebebiyet verecek muhtemel vergi suçunu işlemeye götüren yollardan başlıcaları; gider, satış ve diğer hasılatlarla ilgili belge düzeni ve kayıt nizamına ait olarak kanunda yer alan hükümlere gerektiği şekilde riayet edilmemesi, daha genel şekilde ifadeyle, kayıtların muameleleri bütünüyle aksettirecek tarzda tutulmamasıdır. Bu itibarla özel usulsüzlük ve bunlara ait cezaların tespitinde anılan hususların önlenmesinin ön planda tutulduğu …” açıklamalarına yer verilmiştir.

  1. HUKUKA AYKIRILIK SORUNSALI

Yukarıda yer verilen madde hükmü ve gerekçesinden de görüldüğü üzere, anılan düzenleme ile fatura ve benzeri belgelerin alınıp verilmemesi suretiyle mükelleflerin belge düzenine aykırı davranışlarının vergi kaybı doğurup doğurmamasına bakılmaksızın vergi kaybı doğmasını önleyici biçimde yaptırıma bağlanması amaçlanmıştır.

Bu sebeple kanun koyucunun, VUK’un 353. maddesi kapsamında takvim yılının kapanmasından sonra vergi incelemesiyle belirlenen ve vergi kaybı doğuran olaylardan yola çıkılarak, belge düzenine de aykırı davranıldığı yaklaşımıyla ceza kesilmesini öngören bir düzenleme öngörmediği anlaşılmaktadır.

Aşağıda örneklerine yer verilen ve istikrar kazanmış Danıştay kararları da bu açıklamaları destekler niteliktedir:

  • Danıştay 3. Dairesi’nin 29.11.2011 tarih ve E.2009/4244, K.2011/7230 sayılı kararında, “…213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 353. maddesi, fatura veya benzeri belge verilmemesi, alınmaması ve diğer şekil ve usul hükümlerine uyulmamasına ilişkin özel usulsüzlükler ve cezalarını düzenlemektedir. Sözü edilen 353. maddede öngörülen bu düzenleme ile mükelleflerin vergilendirme dönemindeki işlemlerinin kayıt ve belge düzenine uygun yürütülmesinin sağlanması amaçlanmıştır. 2003 takvim yılına ilişkin işlemler nedeniyle davacı adına, hesap döneminin kapanmasından sonra 16.02.2007 tarihinde düzenlenen vergi inceleme raporuyla hasılatının bir kısmı için fatura da düzenlemediği sonucuna ulaşılarak 353. maddeye göre özel usulsüzlük cezası kesilmesi maddenin öngörülüş amacına uygun düşmediğinden Mahkeme kararında yasaya aykırılık görülmemiştir…”gerekçesiyle, özel usulsüzlük cezasını kaldıran ilk derece vergi mahkemesi kararı onanmıştır.
  • Danıştay 4. Dairesi 29.06.2011 tarih ve E.2010/712, K.2011/5838 sayılı kararında ise aynı gerekçelere yer vererek, “Dolayısıyla, 353. madde takvim yılının kapanmasından sonra ve zamanaşımı süresi içinde vergi incelemesiyle belirlenen ve vergi kaybı doğuran olaylardan yola çıkılarak, yılı içinde belge düzenine de aykırı davranıldığı yaklaşımıyla ceza kesilmesini öngören bir düzenleme içermemektedir.

2003 vergilendirme dönemine ilişkin işlemleri incelenen davacı adına, hesap döneminin kapanmasından sonra düzenlenen vergi inceleme raporunda,”…” isminin kullanım hakkının devri karşılığında fatura düzenlenmediği sonucuna ulaşılarak özel usulsüzlük cezası kesilmesi, maddenin getiriliş amacına uygun düşmediğinden özel usulsüzlük cezasının kaldırılmasına karar veren Vergi Mahkemesi kararı sonucu itibarıyla hukuka uygun görülmüştür.” yönünde hüküm tesis etmiştir.

  • Danıştay 4. Dairesi’nin 15.06.2010 tarih ve E.2010/1235, K.2010/3644 sayılı kararında da, VUK’un 353. maddesinde, özel usulsüzlük cezası yaptırımının uygulanmasını gerektiren eylemin, gerçekleştiği vergilendirme döneminden sonraki zaman diliminde ve özellikle eylemin vergi kaybı yaratmasından sonra da uygulanıp uygulanmayacağı konusunda bir açıklık bulunmamakla birlikte; özellikle takvim yılının kapanmasından sonra belirlenen ve vergi kaybı bulunan her olayda ilgililere ayrıca özel usulsüzlük cezası da kesileceği yolunda bir düzenleme yapılmadığı belirtilmiş ve hesap dönemi kapandıktan sonra kesilen özel usulsüzlük cezasının maddenin getiriliş amacına aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
  • Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 07.05.2010 tarih ve E.2009/271, K.2010/218 sayılı kararında “Dolayısıyla, 353. madde takvim yılının kapanmasından sonra ve zamanaşımı süresi içinde vergi incelemesiyle belirlenen ve vergi kaybı doğuran olaylardan yola çıkılarak, yılı içinde belge düzenine de aykırı davranıldığı yaklaşımıyla ceza kesilmesini öngören bir düzenleme içermemektedir.

2003 vergilendirme dönemine ilişkin işlemleri incelenen davacı adına, hesap döneminin kapanmasından sonra 28.07.2005 tarihinde düzenlenen vergi inceleme raporunda, verdiği hizmet için fatura düzenlenmediği sonucuna ulaşılarak özel usulsüzlük cezası kesilmesi, maddenin öngörülüş amacına uygun düşmediğinden davanın reddine ilişkin ısrar kararında yargılama usulüne ve hukuka uygunluk görülmemiştir.” gerekçesine yer vererek hüküm tesis etmiştir.

  • Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 03.07.2009 tarih ve E.2008/530, K.2009/440 sayılı kararında ise, “…Mükellef idare ilişkilerinin artmasını temin eden bu kontroller bir çok halde vergi idaresinin mükellefe yardımı şeklinde de belirebilmekte böylece mükelleflerin ilerde daha ağır müeyyide ve cezalara maruz kalma ihtimali de büyük ölçüde bertaraf edilmiş olmaktadır. Şüphesiz, anında yapılacak kontrollerin, belirtilen etki ve faydaları sağlayabilmesi, belli bir disiplin içinde yürütülmesi, vergi kanunlarına aykırı harekete yönelme istidadında olanların ihtar mahiyetindeki cezalarla tecziye edilmesi şartına bağlıdır. Vergi ceza hükümlerinin yeniden düzenlenmesinde, özel usulsüzlük cezaları yukarıda kısaca belirtilen anlayış içinde ele alınmış ve bunlarda, gerekli etkiyi sağlayacak değişikilikler yapılmıştır. Bilindiği üzere, mükellefleri vergi ziyaına sebebiyet verecek muhtemel vergi suçunu işlemeye götüren yollardan başlıcaları; gider, satış ve diğer hâsılatlarla ilgili belge düzeni ve kayıt nizamına ait olarak kanunda yer alan hükümlere gerektiği şekilde riayet edilmemesi, daha genel şekilde ifadeyle, kayıtların, muameleleri bütünüyle aksettirecek tarzda tutulmamasıdır. Bu itibarla özel usulsüzlük ve bunlara ait cezaların tespitinde anılan hususların önlenmesinin ön planda tutul ( duğu )…” belirtilmiştir.

Yukarıda belirtilen ve yasa yapıcı tarafından fatura ve benzeri belgelerin alınıp verilmemesi suretiyle mükelleflerin belge düzenine aykırı davranışlarının vergi kaybı doğup doğmamasına bakılmaksızın ve vergi kaybı doğmasını önleyici biçimde yaptırıma bağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla 353. madde, takvim yılının kapanmasından sonra ve zamanaşımı süresi içinde vergi incelemesiyle belirlenen ve vergi kaybı doğuran olaylardan yola çıkılarak, yılı içinde belge düzenine de aykırı davranıldığı yaklaşımıyla ceza kesilmesini öngören bir düzenleme içermemektedir…” gerekçesiyle, takvim yılının kapanmasından sonra yapılan vergi incelemesiyle belirlenen vergi kaybını doğuran olaylardan yola çıkılarak, yıl içinde belge düzenine de aykırı davranıldığı yaklaşımıyla özel usulsüzlük cezası kesilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

  • Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 31.01.2003 tarih ve E.2002/359, K.2003/8 sayılı kararında ise, “Yükümlü adına bu kural uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için ceza gerektiren eylemin ve eylemle fail arasındaki bağlantının açıklıkla saptanması ve eylemin bütün unsurlarıyla ortaya konulması gerekir. Olayda, yükümlü adına satış faturası düzenleyenler hakkında yapılan tespitlerden içeriği itibarıyla yanıltıcı belge düzenledikleri, gerçekte emtianın müstahsilden alınmasına karşın, tüccardan alınmış gibi gösterilerek müstahsil makbuzu düzenlenmediği sonucuna varılmışsa da, müstahsil makbuzunun verilmediği ve alınmadığı veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verildiği yolunda yasanın aradığı anlamda bir tespit yapılmaksızın varsayıma dayanılarak kesildiği anlaşılan özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davanın reddinde hukuka uygunluk bulunmamıştır.” yönünde karar tesis edilmiştir.
  • Danıştay 9. Dairesi 09.05.2002 tarih ve E.2001/2878, K.2002/2278 sayılı kararında da özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için Kanun metninde sayılan belgelerin alınmadığının ve verilmediğinin hukuken geçerli somut belgelerle tespit edilmesi gerektiği, Kanun metninde belirtilen unsurlar gerçekleşmeden ve fiili tespit yapılmadan kayıt ve beyan dışı bırakılan hasılat için belge düzenlemediği nedeniyle mükellef şirket adına VUK’un 353/1. maddesi uyarınca kesilen özel usulsüzlük cezasında isabet görülmediği gerekçesiyle iptal eden ilk derece mahkemesi kararını onamıştır.
  • Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nun 12.10.2001 tarih ve E.2001/284, K.2001/329 sayılı kararında özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi için hukuken geçerli somut bir tespitin bulunması gerektiği açık biçimde ifade edilmiştir.

Öte yandan, VUK’un “Ceza kesmede zamanaşımı” başlıklı 374. maddesinde, özel usulsüzlük cezaları (madde 353) ve mükerrer 355. maddede yer alan bilgi vermekten çekinenler, yardım ve ibraz görevini yerine getirmeyenler ile Maliye Bakanlığı’nın mükerrer 257. maddeye istinaden getirdiği zorunluluklara uymayanlara kesilecek özel usulsüzlük cezaları bakımından, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak beş yıl geçtikten sonra vergi cezası kesilmeyeceği kurala bağlanmıştır.

Anılan madde düzenlemesi aşağıdaki şekildedir:

“Aşağıda yazılı süreler geçtikten sonra vergi cezası kesilmez:

  1. Vergi ziyaı cezasında, cezanın bağlı olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden; 353 ve mükerrer 355 nci maddeler uyarınca kesilecek usulsüzlük cezalarında, usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak beş yıl (114 ncü maddenin ikinci fıkrası hükmü ceza zamanaşımı için de geçerlidir.);…”

Söz konusu madde düzenlemesinden yola çıkarak, hesap dönemi kapandıktan sonra da özel usulsüzlük cezası kesilebilmesi gerektiği kanaatinde olan görüşlere[4] konu olayda, 2005 yılı işlemleri incelenen mükellefin vergi incelemesi sonucunda konut satışları nedeniyle elde ettiği hasılatını kayıt dışı bıraktığı tespit edilmiş ve vergi inceleme raporu düzenlenmiştir.

Uyuşmazlığa ilişkin inceleme gerçekleştiren Ankara 4. Vergi Mahkemesi, 22.06.2011 tarih ve E.2011/140, K.2011/1745 sayılı kararı ile kayıt dışı bırakılan satışlar nedeniyle VUK’un 353/1. maddesi uyarınca fatura düzenlenmediği için kesilen özel usulsüzlük cezalarını onamıştır.

Danıştay 4. Dairesi ise E.2011/7011, K.2013/4915 sayılı kararı ile, hesap döneminin kapanmasından sonra düzenlenen vergi inceleme raporuna dayanılarak ceza kesilmesinin maddenin getiriliş amacına uygun düşmediğinden bahisle, özel usulsüzlük cezasına karşı açılan davanın reddine dair Vergi Mahkemesi Kararının bozulması yönünde hüküm tesis etmiştir.

Ankara 4. Vergi Mahkemesi ise, 04.12.2013 tarih ve E.2013/2269, K.2013/2098 sayılı kararı ile ilk kararında yer alan hukuksal nedenler ve gerekçeye ek olarak hesap dönemi kapandıktan sonra özel usulsüzlük cezası kesilemeyeceği yönünde Kanun’da bir düzenleme bulunmadığıözel usulsüzlük cezası kesilmesi gerektiren belge verilmemesi ve alınmaması fiilinin açıkça tespit edilmesi halinde usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak zamanaşımı süresi içinde özel usulsüzlük cezası kesilmesi gerektiği, ayrıca hesap dönemi kapandıktan sonra VUK’un 353/1. maddesi uyarınca özel usulsüzlük cezası kesilemeyeceğinin kabulü halinde; 353/1. maddesi uyarınca hiçbir zaman özel usulsüzlük cezası kesilememesi gibi bir durumla karşılaşılacağı gerekçesiyle ilk kararında ısrar etmiştir.

Konuya ilişkin inceleme gerçekleştiren Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu ise, E.2014/65, K.2014/339 sayılı kararı ile Vergi Mahkemesi’nin 04.12.2013 tarih ve E.2013/2269, K.2013/2098 sayılı ısrar kararını aynı hukuksal nedenler ve gerekçe ile uygun bulmuştur.

SONUÇ

Görüleceği üzere, VUK’un 353/1. maddesinde düzenleme altına alınan ve madde metninde yer alan belgelerin verilmemesi, alınmaması ve/veya düzenlenmemesi veya düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmiş olması hallerinde öngörülen özel usulsüzlük cezasının hesap dönemi kapandıktan sonra kesilip kesilemeyeceği yönünde herhangi bir hukuki düzenleme bulunmamaktadır.

Söz konusu husus, vergi alacağının takibi ve tahsili bakımından hem İdare hem de mükellefler nezdinde karışıklığa yol açmakta; ilaveten bu karışık durum, Mahkemeler tarafından verilen farklı yöndeki kararlarla da sürdürülmektedir.

Sonuç olarak, hesap dönemi kapandıktan sonra ve zamanaşımı süresi içerisinde özel usulsüzlük cezasının kesilmesi gerektiği düşüncesinin, fatura ve benzeri belge vermeme ve almama fiilinin cezai yaptırıma bağlanmasının amacının vergi kaçağını asgariye indirecek bir vergi güvenlik mekanizması oluşturarak vergi zıyaına neden olabilecek eylemleri önlemek ve mükelleflerin ödemeleri gereken verginin doğru şekilde tahakkukunu sağlamak olduğu gerçeği karşısında yeterli bir gerekçeye sahip olmadığı söylenebilecektir.


*Avukat, Nazalı Avukatlık Ortalığı

[1] Dr. Mehmet Ali Özyer, “Açıklama ve Örneklerle Vergi Usul Kanunu Uygulaması”, Maliye Hesap Uzmanları Derneği, Temmuz 2014, 6.Baskı, Sayfa:847

[3] Ercan Akpınar, “Hesap Dönemi Sona Erdikten Sonra Özel Usulsüzlük Cezası Kesilemez Mi?”, Yaklaşım Dergisi, Nisan 2012, Sayı:232

Faruk Aslan, “Vergi Usul Kanunu’nun 353/1 Ve 374/1. Maddeleri Kapsamında Kesilen Özel Usulsüzlük Cezaları Hakkında Hukuki Bir Değerlendirme”, Lebib YALKIN Mevzuat Dergisi, Mart 2012, Sayı:99

Gökhan Özçubuk, a.g.m

[4] Ekrem Öncü, “Geçmiş Yıllar İçin Özel Usulsüzlük ve Vergi Dava Daireleri Kurulu Kararı”,

http://www.thelira.com/yazar/31/ekrem-oncu/2921/gecmis-yillar-icin-ozel-usulsuzluk-ve-vergi-dava-daireleri-kurulu-karari (Erişim Tarihi: 04.02.2015)