Ömer EMEN Kıdemli Vergi Müdürü |
Müge ERDOĞAN Avukat |
ÖZET
İşçi ve işveren arasındaki iş sözleşmesinin sona erme durumlarından birisi de işçinin ölümüdür. İşçinin ölümüyle birlikte işverenin hak sahiplerine tazminat ödemesi gerekebilmektedir. Zira bu durum, taraflar arasında kurulan iş ilişkisinin bir sonucudur. İşçinin vefatı nedeniyle işverence ödenecek kıdem tazminatının, ölüm tazminatının, destekten yoksun kalma ve manevi tazminatın, cenaze ve tedavi giderlerinin hak sahipleri ise kanunlardaki düzenlemelere göre farklılık arz edebilmektedir. Ayrıca destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat ile cenaze ve tedavi giderlerinden işverenin hak sahiplerine karşı sorumlu olması için işçinin iş kazası veya meslek hastalığı nedeniyle ölümü gerekirken; kıdem tazminatı ve ölüm tazminatı kanuni zorunluluk olması sebebiyle işveren tarafından hak sahiplerine ödenmelidir.
Bu çalışmamızda işçinin ölümü halinde işverenin hak sahiplerine yapacağı tazminat ödemelerini, tazminatların ödenmesinde dikkat edilmesi gereken hususları ve söz konusu tazminatların vergilendirilmesi hususlarını ele alıyoruz.
Anahtar Kelimeler: Ölüm Tazminatı, Kıdem Tazminatı, Destekten Yoksun Kalma Tazminatı, Veraset ve İntikal Vergisi.
GİRİŞ
Bir işyerinde çalışmaktayken vefat eden işçinin yakınlarına işveren tarafından çeşitli adlar altında yardım ödemeleri gerçekleştirilebilmektedir. Bu ödemelerin bazıları kanuni zorunluluktan kaynaklanmakta bazıları ise tamamen işverenin vicdani yaklaşımı çerçevesinde ödenmekte veya sözleşmesel sorumluluk ile haksız fiil sorumluluğundan doğmaktadır. İşçinin ölümü ve bu ölümün iş kazası ile meslek hastalığından kaynaklanıp kaynaklanmamasına göre işverenin sorumluluğu genişleyebilmektedir.
Kıdem tazminatı, ölüm tazminatı, destekten yoksun kalma tazminatı, cenaze ve tedavi giderleri ile manevi tazminat; işverenin işçinin ölümünden dolayı hak sahiplerine ödemesi gereken tazminatlardır. Ancak söz konusu tazminatlar farklı kanunlarda düzenlenmiş olup; kanunun kapsamına ve amacına göre hak sahiplerinin belirlenmesi ve onlara ödemelerin yapılması önem arz etmektedir. Zira hak sahipliği noktasında işçinin mirasçısı olması aranabileceği gibi miras hukukundan bağımsız olarak da tazminat talebinde bulunulması mümkündür.
İşçinin ölümü halinde işçi yakınlarına çeşitli adlar altında yapılan ödemelerin işçi-işveren ilişkisi devam ediyormuş gibi düşünülerek ücret bordrosu düzenlenmek, ücret olarak değerlendirilerek vergiye tabi tutulması ya da bu ödemelerin tamamen vergi dışı tutulması uygulamalarına oldukça sık rastlanmaktadır. Yapılan ödeme türüne ve ödemenin dayanağına bağlı olarak bu tutarların vergilendirilmesi değişiklik göstermektedir. İşçinin ölümü halinde mirasçılarına ya da yakınlarına yapılan tazminat ödemeleri ve bunların vergilendirilmesine ilişkin değerlendirmelerimiz bu makalemizin konusunu oluşturmaktadır.
4857 sayılı İş Kanunu (“İK”) ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu (“DİK”) kapsamında çalışan işçilerin, ölümleri halinde kıdem tazminatına hak kazanılabilmektedir. İş Kanunu’na tabi işçiler bakımından 1475 sayılı Kanun m. 14’e[1] göre; Deniz İş Kanunu’na tabi işçiler bakımından ise m. 20[2]’ye göre ölüm, kıdem tazminatı ödemesine sebep olmaktadır. Vefat eden işçinin en az bir yıl kıdemi olması halinde işverenin, işçinin kanuni mirasçılarına her bir yıl için otuz günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödemesinde bulunması gerekmektedir.
Öte yandan 1475 sayılı İş Kanunu ve DİK, işçi açısından asgari korumayı düzenlemiş olup işçi ve işveren arasındaki iş sözleşmesinde veya işyeri uygulamasında işçi lehine bir usul getirilmiş ise (örneğin, işçinin kıdem tazminatına hak kazanması için 1 yıl yerine 6 aylık çalışma süresinin yeterli görülmesi vb.) kıdem tazminatı ödemesinde bu hususa dikkat edilmesi gerekecektir. Her iki maddeye göre de yalnızca kanuni mirasçıların kıdem tazminatı talep etme hakkı vardır. Bu nedenle müteveffa işçi tarafından atanmış (iradi) mirasçıların kıdem tazminatı talep etmeyeceği sonucu doğmaktadır. Ancak işçinin sağlığında iş sözleşmesi kıdem tazminatına hak kazanacağı şekilde sona erer ve işçi, kıdem tazminatına hak kazandıktan sonra vefat ederse atanmış (iradi) mirasçılar da hak sahibi olabilecektir.
İşverenin veraset ilamında tespit edildiği üzere yasal mirasçılara miras paylarıyla orantılı olarak kıdem tazminatı ödemesi önem arz edecektir. 1475 sayılı Kanun ve 854 sayılı Kanun’da kıdem tazminatı için işçinin ölümü hak etme sebebi olarak görülmekte, ölümün nasıl gerçekleştiği şart olarak sayılmamaktadır. Bu nedenle işçinin eceliyle ölmesi, ölümün üçüncü kişilerin, işçinin veya işverenin kusurlu davranışı ya da işçinin intiharı sonucunda gerçekleşmesi kıdem tazminatı ödemesinde dikkate alınmamaktadır.[3] İşçinin yasal mirasçıları, müteveffadan miras (kanuni halefiyet) yoluyla kıdem tazminatına hak kazanacaktır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (“TBK”)’nun 440. maddesinde[4] “ölüm tazminatı” düzenlenmiştir. Aynı zamanda 5953 sayılı Basın İş Kanunu (“BİK”)’nun 18. maddesinde[5] de ölüm tazminatı öngörülmüştür. TBK m. 440 ile BİK m. 18 hükmü incelendiğinde benzer nitelikte oldukları görülmektedir. BİK’de işçi niteliğindeki gazetecinin ölümü üzerine eşe ve çocuklara, bunlar olmadığı halde geçimi gazeteci tarafından sağlanan aile bireylerine ölüm tazminatı ödeneceği ortaya konmuştur. TBK’de ise hak sahipleri işçinin eşi, ergin olmayan çocukları, bunlar bulunmadığı takdirde bakmakla yükümlü oldukları kişilerdir.
BİK m. 18 uyarınca, gazetecinin çocukları için ergin olma şartı aranmadığından hükmün çocuklar bakımından daha geniş olduğu kabul edilmektedir. Öte yandan ilgili maddede gazetecinin geçimini sağladığı aile üyeleri hak sahibi iken TBK m. 440 daha geniş kapsamlı olarak aile üyeleriyle bağlı kalmaksızın işçinin bakmakla yükümlü olduğu kişileri hak sahibi kılmıştır. Öğretideki ağırlıklı görüşe göre, TBK m. 440 hükmünün TBK’ye tabi işçilere ve 4847 sayılı İş Kanunu ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu’na tabi işçilere uygulanması gerekmekte, Basın İş Kanunu’na tabi işçiler bakımından ise kanunda benzer nitelikte bir özel hüküm olduğundan ayrıca TBK m. 440’da düzenlenen ölüm tazminatından yararlanması gerekmemektedir.
TBK m. 440 uyarınca, bir aylık ücret tutarında ölüm tazminatına hak kazanılabilmesi için işçinin belirli bir kıdemde olması aranmamaktadır. İşçi, bir gün dahi çalışmış olsa hak sahipleri, ölüm tazminatını işverenden talep edebilecektir. İşçinin ölümüyle iş sözleşmesinin sona ermesi yeterlidir. Ancak işçi, vefat ettiği tarihte beş yıl veya daha fazla kıdeme sahipse iki aylık ücreti tutarında ölüm tazminatının ödenmesi gerekmektedir.
Müteveffa işçiye ilişkin ölüm tazminatı eşe ve ergin olmayan çocuklara ödenmektedir. Çocuğun ergin olması durumunda işverenin ödemede bulunmasına gerek yoktur. Ergin olma hususunda ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”)’nun 11[6] ve 12.[7] maddeleri uygulama alanı bulacaktır. Bu kapsamda müteveffa işçinin çocuğu yaş, evlilik, mahkeme kararı sonucunda ergin kılınmış ise ölüm tazminatına hak kazanamayacaktır.
Sağ kalan eş veya ergin olmayan çocuğun yokluğu halinde işçinin bakmakla yükümlü olduğu kişilere ölüm tazminatının ödenmesi gerekecektir. İşçinin ölümünden önce bu kişilere fiilen bakması şartı aranmamaktadır. TMK m. 364 hükmünde kişinin bakmakla yükümlü olduğu kişiler düzenlenmiştir.[8] Bu bağlamda üstsoy olarak işçinin anne, babası, büyükanne ve büyükbabası ile sağlarsa onların ebeveynlerine; altsoy olarak işçinin çocukları, torunu ve onların çocuklarına, ilgili maddenin açık düzenlemesi nedeniyle işçinin kardeşine ölüm tazminatı ödenebilir. Bu nedenle; amca, hala, teyze, dayı, kuzen gibi aile üyelerinin ölüm tazminatına hak kazanmayacağı kabul edilebilir.
TBK m. 440 hükmünde tazminatın nasıl paylaştırılacağına ilişkin düzenlemeye göre, tazminatın hak sahiplerine eşit paylaştırılarak ödenmesi uygun olacaktır. Zira ölüm tazminatı, kıdem tazminatından farklı olarak yasal mirasçılara değil TBK m. 440 hükmünde sayılan kişilere yapılmaktadır.
Kıdem tazminatı, işçinin ölümü dışında kanunda sayılan diğer koşulların sağlanmasıyla birlikte işçinin talep etmeye hak kazandığı ve fakat ölüm sebebiyle kanuni halefiyet kaynaklı yasal mirasçıların işverenden talep edebildiği bir tazminattır. Ölüm tazminatı ise sadece işçinin ölümü şartına bağlı olan, işverenin işçiyi gözetme borcundan kaynaklanan, işçinin ölümü halinde geride kalan kişilere yardım amaçlı düzenlenen bir tazminattır. Bu bağlamda hak sahipleri, mirasçılık kaynaklı kanuni halefiyetten dolayı tazminat alacağına hak kazanmaz; kanuni düzenleme sebebiyle hak sahipleri doğrudan ölüm tazminatı isteminde bulunabilmektedir. Ölüm tazminatı alacağının mirasçılık sıfatından bağımsız bir talep hakkı vermesi nedeniyle hak sahipleri mirası reddetse bile ölüm tazminatı alacağına sahip olabilmektedir.
Ölüm tazminatına hak kazanmada iş sözleşmesinin niteliği önem arz etmemektedir. İşçinin belirli-belirsiz süreli, kısmi-tam zamanlı çalışmasına bakılmayacaktır. Ölüm tazminatına esas alınacak ücret, işçinin ölüm tarihindeki son temel ücretidir. TBK m. 440 nispi emredici nitelikte olduğundan ölüm tazminatının iş sözleşmesinde artırılması söz konusu olabilir.[9] Ancak ölüm tazminatının iş sözleşmesiyle kaldırılması veya azaltılması mümkün değildir. Ayrıca ölüm tazminatının belirlenmesinde kıdem tazminatında olduğu gibi ölüm nedeni, işçinin ve/veya işverenin kusuru gibi hususlara bakılmadığından götürü tazminat niteliğinde olduğu kabul edilmektedir.
İşverenin iş sözleşmesi sonucunda TBK m. 417 hükmünde düzenlenen[10] işçinin kişiliğini gözetme borcunu da ifa etmesi gerekmektedir. Nitekim bu borcu gereği gibi ifa etmemesi üzerine işçinin ölümü gerçekleşirse TBK m. 417/3 uyarınca, ölüme bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabi olacaktır. Borçlar Kanunu’nda düzenlenen bu borç, tüm işçiler için geçerlidir. Ayrıca 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile işverenin işçiyi gözetmek adına borç ve yükümlülükleri detaylandırılmıştır.
Bu bağlamda işçinin iş kazası veya meslek hastalığı geçirmesi sebebiyle ölümü halinde, işçinin sağlığında destek olduğu kişilerin destekten yoksun kalma tazminatı talebinde bulunması mümkündür. Zira TBK m. 53/1-b.3[11] uyarınca, ölenin desteğinden yoksun kalan kişiler bu sebeple uğradıkları kayıpları, diğer bir deyişle destekten yoksun kalma tazminatını işverenden talep edebilecektir. Esasında destekten yoksun kalma tazminatı sadece iş hukuku için geçerli olmayıp kaynağı TBK’daki düzenlemeler olduğundan genel sorumluluk hukuku prensipleri çerçevesinde uygulanmaktadır.
İş kazasından ve meslek hastalığından sorumluluk noktasında öğretide, işverenin iş kazasından dolayı kusursuz sorumlu olacağını savunanlar bulunduğu gibi işverenin sorumluluğunun kusur esasına dayandığı da ileri sürülmektedir. Nitekim Yargıtay da yeni dönem kararlarında işverenin iş kazasından dolayı sorumluluğunun kusura dayanacağını kabul etmektedir.[12] Ancak iş kazasının TBK m. 66 adam çalıştıranın sorumluluğu, TBK m. 71 tehlike sorumluluğu kapsamında değerlendirilmesi halinde işveren için kusursuz sorumluluk söz konusu olabilecektir. Ancak hangi sorumluluk ilkesi kabul edilirse edilsin işverenden destekten yoksun kalma tazminatının talep edilebilmesi için işçinin ölümüne sebep olan iş kazasında ölüm ile iş kazası arasında nedensellik bağının bulunması gerekmektedir. Nedensellik bağı olmadığı takdirde işverenin sorumluluğu doğmayacaktır.
TBK m. 53/1-b.3 hükmü dikkate alındığında bu tazminatın yansıma zarar olduğu görülmektedir. Zira TBK m. 53/1-b.3 hükmünde kanunkoyucu açık düzenleme getirmemiş olsaydı destek olunan kişilerin, işçinin ölümü nedeniyle uğradıkları zararı talep etmeleri mümkün olmayacaktı. Bu nedenle destekten yoksun kalma tazminatı, miras hukukundan bağımsız olarak doğrudan destekten yoksun kalan kişinin şahsına aittir.
Bir kişiye fiilen sürekli ve düzenli bir şekilde bakan ve gelecekte de bu şekilde bakması kuvvetle muhtemel olan kimse, o kişinin desteği olarak tanımlanmaktadır.[13] Bu bağlamda iş kazası sonucunda işçinin ölümü üzerine onun desteğini kaybeden kişilerin talebi halinde işverenin destekten yoksun kalma tazminatı ödemesi söz konusu olabilecektir. Destek olunan kişinin işçinin mirasçısı olması zorunlu değildir. Destek olma hali fiili duruma göre belirlenmektedir. Yargıtay kararlarına göre, müteveffa işçinin eşinin, çocuğunun, anne ve babasının destekten yoksun kalma tazminatı talep edebileceği karine olarak kabul edilmektedir. Ancak bu noktada işveren, müteveffa işçinin söz konusu kişilere destek olmadığını, ilerde de destek olma ihtimalinin bulunmadığını ispatlarsa tazminatın ödenmesine gerek olmayacaktır. Öte yandan bunlarla sınırlı olmaksızın işçinin nişanlısı, fiili bakımın olduğu kardeşi, boşandığı ve fakat fiili birlikteliğin devam ettiği eski eşi de destekten yoksun kalma tazminatı isteminde bulunabilir.
Destekten yoksun kalma tazminatının belirlenmesinde işçinin giydirilmiş ücreti esas alınmaktadır. Dolayısıyla işçinin temel ücretinin dışında nakdi veya ayni olarak verilen yan hakların (yol yardımı, yemek yardımı vs.) da katılması gerekmektedir. Söz konusu ücret, işçinin PMF yaşam tablosuna göre muhtemel yaşam süresine göre artırılmaktadır. İşçinin varsa müterafık kusuru, destek olunanlar çocuk ise eğitim sürelerine, eş veya nişanlı ise muhtemel evlilik durumuna, anne ve baba[14] ise bekar olan işçinin ileride evlenme ve çocuk sahibi olma ve müteveffanın başka kardeşi olup olmaması ihtimallerine göre hesaplama yapılmaktadır.
Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından işçinin ölümü nedeniyle kendisine aylık bağlanan kişilerin destekten yoksun kalma tazminatı talep etmesi halinde peşin sermaye değeri, tazminattan mahsup edilmektedir.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucunda vefat eden işçi açısından işverenin maddi tazminat yükümlülüğünü, cenaze ve tedavi giderleriyle işgücü kaybından doğan zararın tazmini oluşturmaktadır.
TBK m. 53/1-b.1 uyarınca ölümün hemen gerçekleşip gerçekleşmediğine bakılmaksızın ölüm nedeniyle yapılan cenaze giderleri, müteveffanın miras terekesinden ödenmiş ise bu masrafın tazminini işverenden yine mirasçılar talep edebilecektir. Ancak cenaze giderleri, murisin terekesine başvurulmadan karşılanmış veya bu giderleri yapan kişi mirasçılardan başkası ise söz konusu kişinin işverenden maddi tazminat istemesi (yaptığı giderler tutarında) mümkündür.[15]
TBK m. 53/1-b.2 hükmüne göre, iş kazasından sonra ölüm hemen gerçekleşmez ve tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar ortaya çıkarsa bu zararların tazmini hakkı işçide olacağı için ölümden sonra halefi olarak mirasçıları hak sahibi olacaktır. Bu nedenle iş kazası sonucunda yasal ve/veya atanmış mirasçılar işverenden istemde bulunabilecektir.
İşçi, iş kazası veya meslek hastalığı sonucunda vefat ederse yakınları işverenden TBK m. 56/2[16] uyarınca manevi tazminat talep edebilir. Manevi tazminat konusunda ise işçinin ölümü nedeniyle içten acı ve üzüntü duyan kişiler hak sahibi olarak kabul edilecektir. Bu bağlamda işçinin eşinin, çocuklarının, annesinin, babasının ve kardeşinin manevi tazminat isteminde bulunabileceği karine olarak görülmektedir. Ancak destekten yoksun kalma tazminatında olduğu gibi hak sahipleri bu kişilerle sınırlı olmayıp manevi zararlarını ispat ettikleri takdirde başka hak sahipleri de olabilecektir.
TBK m. 56/2 hükmünün açık lafzından anlaşılacağı üzere, manevi tazminat isteminin miras hukukuyla bağlantısı bulunmamaktadır. Yasal mirasçı olan eş ve/veya çocuklar mirası reddetse bile manevi tazminata hak kazanabilir. Zira manevi tazminat, işçinin şahsında doğmamakta, ölüm nedeniyle duyulan üzüntüden dolayı yakınlar doğrudan hak sahibi olmaktadır.
Manevi tazminat hakimin takdirinde olup maddi tazminat gibi hesaplama yöntemlerine tabi değildir. İş kazasının oluş şekli, tarafların ekonomik ve sosyal durumları, ölümden önce işçinin çektiği ızdırabın yakın üzerindeki etkisi hakimin manevi tazminatı takdirinde etkili olmaktadır.
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 61. maddesinde ücret, işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para ve ayınlar ile sağlanan ve para ile temsil edilebilen menfaatler şeklinde tanımlanmıştır. Aynı maddede ücretin ödenek, tazminat, kasa tazminatı (Mali sorumluluk tazminatı), tahsisat, zam, avans, aidat, huzur hakkı, prim, ikramiye, gider karşılığı veya başka adlar altında ödenmiş olması veya bir ortaklık münasebeti niteliğinde olmamak şartı ile kazancın belli bir yüzdesi şeklinde tayin edilmiş bulunması onun mahiyetini değiştirmeyeceği kararlaştırılmıştır.
7338 sayılı Veraset ve İntikal Vergisi Kanunu (“Kanun”) 'nun 2. maddesinde “Veraset" tabiri, miras vasiyet ve miras mukavelesi gibi ölüme bağlı tasarruflar; "İvazsız intikal" tabiri ise, hibe yoluyla veya herhangi bir tarzda olan ivazsız iktisaplar şeklinde tanımlanmış olup maddede parantez içi hükümle maddi ve manevi bir zarar mukabili verilen tazminatların ivazsız sayılmayacağı kararlaştırılmıştır.
Kanun’un 4. maddesinde ivazsız suretle vaki intikallerin 2020 yılı için 7.060,00 TL’lik kısmının vergiden istisna olduğu belirtilmiştir. Ayrıca aynı maddede 3659 sayılı Kanun’a tabi müesseseler ve amme menfaatlerine hadim cemiyetlerden veya emekli sandıklarından (Veya bu mahiyetteki kurumlardan) dul ve yetimlere bağlanan aylıklarla bu aylıklar dışında verilen emekli ikramiyeleri ile dul ve yetim evlenme ikramiyeleri ve hizmet müddetlerini doldurmamış bulunanların dul ve yetimlerine aylık yerine toptan yapılan ödemeler ve harp malulleriyle şehit yetimlerine tekel beyiyelerinden ödenen paraların veraset ve intikal vergisinden istisna olduğu kararlaştırılmıştır.
Kanun’un 17. maddesinde ise “Amme idare ve müesseseleri, bankalar, bankerler, kasa kiralayanlar, sigorta şirketleri sair şirket ve müesseseler, mahkemeler ve icra daireleri istihkak sahiplerine bu verginin mevzuuna giren herhangi bir muamele dolayısıyla para ve senet verebilmek için evvelemirde verginin ödenmiş olduğuna dair vergi dairesinden verilmiş bir tasdikname talep ederler.
Tasdikname ibraz etmeyen hak sahiplerinin istihkaklarından, veraset yoluyla intikallerde yüzde beş, ivazsız intikallerde yüzde on beş oranında vergi karşılığı olarak tevkifat yaptıktan sonra, bakiyesini verebilirler. Tevkifatı yapanlar, tevkif ettikleri parayı en geç bir hafta içinde bulundukları yerin mal sandığına yatırmaya ve keyfiyeti bağlı bulundukları vergi dairesine yazı ile bildirmeye mecburdurlar.” denilmektedir.
Vergi mevzuatında yer alan hükümler çerçevesinde işveren tarafından işçi yakınlarına ödenen tazminat tutarlarının 2020 yılı için 7.060,00 TL’nin altında olması durumunda ödemenin mahiyetine bakılmaksızın herhangi bir veraset ve intikal vergisi kesintisi yapılmasına gerek bulunmamaktadır. Ödemenin belirlenen tutarın üzerinde olması halinde ise öncelikle ödeme yapılacak kişilerden verginin ödendiğine dair belgenin talep edilmesi, böyle bir belge temin edilmemesi durumunda ise ivazsız intikallerden %15 oranında vergi kesintisinin yapılması yerinde olacaktır.
01.01.2020 tarihinden itibaren ivazsız intikallerde ilk 350.000,00 TL için vergi oranı %10 olarak belirlenmiştir. Ancak vefat eden işçinin yakınlarına işveren tarafından ödenen ve ivazsız intikal kapsamında değerlendirilen ölüm yardımları için öncelikle ödemeyi alan kişilerin verginin ödendiğine dair belgeyi işverene ibraz etmeleri gerekmektedir, böyle bir belge ibraz edilmemesi halinde ise veraset intikal vergisi kesinti oranı %15 olarak belirlenmiştir. İvazsız intikal kapsamında ölüm yardımı alacak kişiler açısından verginin ödendiğine ilişkin belgenin temin edilmemesi durumunda da normalde %10 oranında vergi ödenecek iken stopaj yoluyla %15 oranında vergi kesintisi söz konusu olmaktadır. Böyle bir durumda kişinin vergi dairesine başvurarak fazla ödenen vergi tutarlarını iade talep etmesi mümkün olabilecektir.
İşçinin vefatı halinde işveren tarafından işçi yakınlarına yapılan kıdem tazminatı hesaplamasında öncelikle personelin çalıştığı süre dikkate alınarak Gelir Vergisi Kanunu 25. madde çerçevesinde belirlenen kıdem tazminatının vergiden istisna tutulması, bu haddi aşan bir kıdem tazminatı ödenmesi durumunda ise aşan kısmın ücret olarak gelir vergisi kesintisine tabi tutulması gerekmektedir. Bu hesaplama neticesinde ortaya çıkan net ödenecek kıdem tazminatı tutarının işçi yakınlarına ödenmesi hususunda her ne kadar Büyük Mükellef Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede[17] kıdem tazminatının gelir vergisinin konusuna girmesi nedeniyle veraset ve intikal vergisine tabi tutulmaması gerektiği belirtilse de kıdem tazminatına hak kazanan kişi ile tazminat ödenen kişilerin farklı olması nedeniyle esasen veraset yoluyla bir intikal söz konusu olduğundan %5 oranında veraset vergisi kesintisi yapılmasının riskten uzak bir yaklaşım olacağını değerlendirmekteyiz.
Vefat eden personelin yakınlarına ödenen ölüm tazminatının ise Borçlar Kanunu’ndan kaynaklanan kısmı için kanuni bir zorunluluk nedeniyle ödeme yapılması hususu göz önüne alınarak veraset ve intikal vergisine tabi tutulmaması gerekmektedir. Ancak işveren tarafından kanuni sınır üzerinde yapılan ödemeler ile herhangi bir sözleşme ya da kanuna dayanmadan yapılan ölüm yardımları ivazsız intikal kapsamında olacağından bu ödeme tutarları üzerinden %15 oranında tevkifat yapılmak suretiyle vergilendirme yapılması yerinde olacaktır.
İşçinin iş kazası veya meslek hastalığı neticesinde işveren kusurundan kaynaklı ölümü durumunda işçinin yakınlarına yapılan destekten yoksun kalma tazminatı ile manevi tazminat tutarlarının ise Veraset İntikal Vergisi Kanunu’nun 2. maddesinde maddi ve manevi bir zarar mukabili verilen tazminatlar ivazsız sayılmayacağı belirtildiğinden veraset ve intikal vergisine tabi tutulmaması gerekmektedir.
SONUÇ
İşçinin ölümü üzerine iş sözleşmesinin son bulmasının yanı sıra işverenin işçinin mirasçısına veya mirasçısı olmasa da destek olduğu kişilere, yakınına tazminat ödemesinde bulunması hem iş hukuku mevzuatından hem de genel sorumluluk hukukundan doğabilmektedir.
Kıdem tazminatı, 1475 sayılı İş Kanunu ile 854 sayılı DİK’e tabi işçiler için geçerli olup yasal mirasçılar hak sahibidir. Ölüm tazminatı ise hem TBK m. 440 hükmünde hem de BİK m. 18’de düzenlenmiştir. Tamamen aynı düzenlemeler olmasa da benzerlik taşıması sebebiyle gazetecilerin ölümü halinde BİK m. 18 uygulama alanı bulacaktır. TBK ise genel kanun niteliğinde olmasından dolayı BİK kapsamı dışındaki tüm iş ilişkilerini kapsamaktadır.
İş kazası veya meslek hastalığı sonucunda vefat eden işçinin ölümünden dolayı derin üzüntü yaşayan yakınlarına karşı işverenin manevi tazminat; işçinin destek olduğu veya ilerde destek olması muhtemel kişilere ise destekten yoksun kalma tazminatının ödemesi söz konusu olacaktır. Tedavi ve cenaze giderleri de maddi tazminat niteliğinde olup bu giderlerin müteveffa işçinin terekesinden harcanıp harcanmadığına göre hak sahipleri değişecektir.
Vefat eden işçinin yakınlarına işveren tarafından yapılan ölüm yardımı ya da tazminat ödemelerinin vergilendirilmesinde ödemenin mahiyeti son derece önem arz etmektedir. İvazsız intikal kapsamında değerlendirilen ödemelerde kesinti yoluyla vergilemede oran %15 olarak belirlenmiş iken söz konusu vergi için vergi mükellefinin beyanı üzerinde ilk 350.000,00 TL için %10 oranında vergi ödeneceğinden ivazsız intikal kapsamında yapılan ölüm yardımı ve tazminat tutarlarında vergi mükellefi tarafından (vefat eden personel yakını) verginin ödenmesi fazla vergi ödenmesinin önüne geçecektir.
[1] 1475 sayılı Kanun m. 14/1 hükmünde “...işçinin ölümü sebebiyle son bulması hallerinde işçinin işe başladığı tarihten itibaren hizmet aktinin devamı süresince her geçen tam yıl için işverence işçiye 30 günlük ücreti tutarında kıdem tazminatı ödenir. Bir yıldan artan süreler için de aynı oran üzerinden ödeme yapılır.” düzenlemesi yer almaktadır.
[2] 854 sayılı Deniz İş Kanunu’nun “kıdem tazminatı” başlıklı m. 20/15 hükmünde “Gemiadamının ölümü halinde yukarıdaki hükümlere göre doğan tazminat tutarı, kanuni mirasçılarına ödenir.” düzenlemesi bulunmaktadır.
[3] Prof. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta Yayıncılık, 10. Baskı, İstanbul, 2014, s. 748.
[4] TBK m. 440 hükmü “Sözleşme, işçinin ölümüyle kendiliğinden sona erer. İşveren, işçinin sağ kalan eşine ve ergin olmayan çocuklarına, yoksa bakmakla yükümlü olduğu kişilere, ölüm gününden başlayarak bir aylık; hizmet ilişkisi beş yıldan uzun bir süre devam etmişse, iki aylık ücret tutarında bir ödeme yapmakla yükümlüdür.” şeklindedir.
[5] BİK m. 18, “Gazetecinin ölümü sebebiyle iş akdinin sona ermesi halinde, eşi ve çocuklarına ve bunlar bulunmadığı takdirde geçimi kendisine terettüp eden ailesi efradına müteveffanın aylık ücretinin üç mislinden az olmamak üzere, kıdem hakkı tutarında ölüm tazminatı verilir.” hükmünü amirdir.
[6] TMK m. 11: “Erginlik onsekiz yaşın doldurulmasıyla başlar. Evlenme kişiyi ergin kılar.”
[7] TMK m. 12: “Onbeş yaşını dolduran küçük, kendi isteği ve velisinin rızasıyla mahkemece ergin kılınabilir.”
[8] TMK m. 364: “Herkes, yardım etmediği takdirde yoksulluğa düşecek olan üstsoyu ve altsoyu ile kardeşlerine nafaka vermekle yükümlüdür.”
[9] Prof. Dr. Sarper Süzek, İş Hukuku, Beta Yayıncılık, 10. Baskı, İstanbul, 2014, s. 508.
[10] TBK m. 417: “İşveren, hizmet ilişkisinde işçinin kişiliğini korumak ve saygı göstermek ve işyerinde dürüstlük ilkelerine uygun bir düzeni sağlamakla, özellikle işçilerin psikolojik ve cinsel tacize uğramamaları ve bu tür tacizlere uğramış olanların daha fazla zarar görmemeleri için gerekli önlemleri almakla yükümlüdür.
İşveren, işyerinde iş sağlığı ve güvenliğinin sağlanması için gerekli her türlü önlemi almak, araç ve gereçleri noksansız bulundurmak; işçiler de iş sağlığı ve güvenliği konusunda alınan her türlü önleme uymakla yükümlüdür.
İşverenin yukarıdaki hükümler dâhil, kanuna ve sözleşmeye aykırı davranışı nedeniyle işçinin ölümü, vücut bütünlüğünün zedelenmesi veya kişilik haklarının ihlaline bağlı zararların tazmini, sözleşmeye aykırılıktan doğan sorumluluk hükümlerine tabidir.”
[11] TBK m. 53- “Ölüm hâlinde uğranılan zararlar özellikle şunlardır:
1. Cenaze giderleri.
2. Ölüm hemen gerçekleşmemişse tedavi giderleri ile çalışma gücünün azalmasından ya da yitirilmesinden doğan kayıplar.
3. Ölenin desteğinden yoksun kalan kişilerin bu sebeple uğradıkları kayıplar.”
[12] YHGK., E. 2010/36 K. 2010/67 T. 03.02.2010 (erişim tarihi: 30.06.2020) https://www.lexpera.com.tr/ictihat/yargitay/hukuk-genel-kurulu-e-2010-21-36-k-2010-67-t-03-02-2010
[13] Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 10. Bası, 2013, c. 2, s. 101.
[14] YİBGK 22.06.2018 tarih, 2016/5 E. ve 2018/6 K. sayılı kararında anne-babanın, çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, desteklik ilişkisinin varlığının ispatı için Sosyal Güvenlik Kurumundan gelir bağlanması şartının aranmayacağına; anne-babanın çocuğunun haksız fiil ve/veya akde aykırılık sonucu ölmesi nedeniyle açtığı destekten yoksun kalma tazminatı davalarında, çocukların anne-babaya destek olduklarının karine olarak kabulünün gerektiğine karar verilmiştir.
[15] Prof. Dr. M. Kemal Oğuzman, Prof. Dr. M. Turgut Öz, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul, 10. Bası, 2013, c. 2, s. 100.
[16] TBK m. 56- “Hâkim, bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi tazminat olarak ödenmesine karar verebilir.
Ağır bedensel zarar veya ölüm hâlinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir.”
[17] Büyük Mükellef Vergi Dairesi Başkanlığı’nın 07.02.2012 tarih ve B.07.1.GİB.4.99.16.02-VİVK-1-39 sayılı özelgesi.