Makaleler

KAYITLI EKONOMİYİ VE VERGİ KÜLTÜRÜNÜ TOPLUM OLARAK BENİMSEMENİN GEREKLİLİĞİ

24.08.2024

İmdat TÜRKAY/Mükellef Hizmetleri Grup Başkanı

 

Özet: Kayıtdışı ekonomiyle mücadelenin kesintisiz bir şekilde devam ettiği ülkemizde son yıllarda bir taraftan fahiş fiyat artışı ve stokçulukla mücadele devam ederken, diğer taraftan da maliye politikasının en temel araçlarından biri olan vergi uygulamaları alanında yapılan düzenlemelerle vergide adalet ve eşitlik sağlanmaya çalışılmaktadır. Yapılan sayısız yasal düzenlemeye rağmen gelişmekte olan ülkelerde istenen seviyede vergi toplanamaması ve kayıtdışı ekonominin istenen seviyeye düşmemesinin sebebi toplumda uzun bir süreçte oluşan vergi kültürünün eksik oluşundan kaynaklanmaktadır.

Anahtar kelimeler: Mükelleflerin vergiye bakışı, kayıtlı ekonomi, vergi kültürü/vergi bilinci.

1. Giriş

Son yıllarda enflasyonla mücadele kapsamında ülkemizdeki fiyat istikrarını sağlamak için eş zamanlı olarak para politikası ve maliye politikası araçları etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Özellikle maliye politikası araçlarından biri olan vergi konusu ülkemizin gündeminde hiç olmadığı kadar yer almaktadır. Bir başka açıdan bakarsak bu durum toplumsal vergi kültürü ve algısının ülkemizde yerleşmesi açısından olumlu bir gelişme olarak da görülebilir.

Maliye politikasının en temel araçlarına baktığımızda; vergi düzenlemeleri, kamu harcamaları ve borçlanma ön plana çıkmaktadır. Enflasyonla mücadelenin devam ettiği ülkemizde son iki yıldır bir taraftan fahiş fiyat artışı ve stokçulukla mücadele devam ederken, diğer taraftan da mal ve hizmet alan tüketicilerin ödediği tutarı hasılatına dahil etmek istemeyen bazı işletmelerin, belge düzenlemeden elde ettikleri geliri kayıtlarına intikal ettirmedikleri için gelir/kurumlar vergisi ve katma değer vergisi ödemeden kazanç elde etmekte ve haksız rekabete yol açtıkları görülmektedir.

Kayıtlı ekonominin yerleşmesi, herkesin mali gücüne göre vergisini ödemesinin gerekliliği ve bunun bir kültür olarak topluma yerleşmesi açısından aslında vergi konusunun sürekli gündemde yer alması son derece önemlidir. Toplumsal vergi bilinci istenen seviyeye geldiği anda vergiye gönüllü uyum artacak ve vergiler doğru beyan edilip süresinde ödenecektir. Böylece, çağdaş vergilemede temel ilke olan eşitlik ve adalet sağlanmış olacak ve mükellefler arasındaki haksız rekabet ortadan kalkacaktır.

Ülkemizde son yıllarda kayıt dışı ekonomiyi, belgesiz mal ve hizmet satışını, düzenlenen belgelerde KDV oranlarının yanlış uygulanmasını, sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenlemeyi ve kullanmayı, işletmeye ait olmayan İBAN’a para yollamayı, ücretin asgari ücret üzerinden kayıtlarda gösterip fazlasının çalışana elden verilmesini, kayıtdışı yani sigortasız ve vergisiz işçi çalıştırmayı o kadar çok duymaya ve şahit olmaya başladık ki bu durum kuşkusuz en çok vergisini düzenli beyan edip ödeyen vergi mükellefleri ile beyanname vermemekle beraber, toplam gelir vergisinin büyük bir kısmını her ay düzenli olarak maaşından vergi kesintisi yapılmak suretiyle ödeyen çalışanlar tarafından çok eleştirilmektedir.  

Beyan sisteminin geçerli olduğu çağdaş vergileme sisteminde götürü veya asgari bir verginin olması eskiden olsa çok garip karşılanır ve kişilerin/firmaların beyanını esas almak dolayısıyla gelir ve giderlerin gerçek durumu ile gelir ve kurumlar vergisi beyannamesine yansıtmanın en doğru yöntem olduğu söylenirdi. Ancak öyle bir noktaya gelindi ki çoğunluk gerçek gelirini ve kazancını gizleyip doğru beyan da bulunmayınca vergi uyumu yüksek mükellefler ve toplumun geneli ister istemez vergilemede en temel ilkelerden olan eşitlik ve adaletin sağlanması için çok az vergi ödeyen kişi ve işletmeler için götürü veya asgari bir vergi getirilmesi toplum tarafından talep edilmeye başlanmıştır.

Bu tarz düşüncelerin bir sebebi de çok iyi eğitim almış olan doktor, avukat, mühendis, diş hekimi gibi birtakım serbest meslek erbaplarına bakıldığında elde ettikleri kazanç ve yüksek yaşam standartları ile ödedikleri vergi arasında uyumsuzluğun çok açık bir şekilde toplumun büyük bir kesimi tarafından bilinmesi ile özellikle de düzenli olarak vergisini daha ücreti eline geçmeden her ay peşin olarak tevkif suretiyle ödeyen ücretliler tarafından bu durumun görülmesinden ve ödedikleri verginin yükünü hissetmelerinden kaynaklanmaktadır.

Beyan sistemi gelir ve kurumlar vergisi mükellefi olan kişi ve firmalar tarafından suistimal edildiği için, yani çok büyük kazanç ve gelir elde edilmesine rağmen sürekli zarar gösteriliyor veya giderler olağanüstü fazla gösteriliyorsa yapacak çok fazla bir şey kalmıyor ve beyan sistemine ve çağdaş vergilemeye uygun olmasa da ödemesi gerekenden çok daha düşük vergi ödeyenlerin mutlaka standart bir vergi ile vergi uyumuna davet edilmesi gündeme gelmektedir.

Bu kapsamda, TBMM tarafından 28.07.2024 tarihinde kabul edilen ve 2/8/2024 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 7524 sayılı Vergi Kanunları ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Gelir Vergisi Kanunu ve Kurumlar Vergisi Kanununda yapılan düzenleme getirilen asgari gelir vergisi ve yurtiçi asgari kurumlar vergisi uygulaması çok yerinde bir düzenleme olmuştur. Çünkü gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine bu tür vergi güvenlik müesseseleri getirilmediği zaman, kazançlarının beyanında tamamen vicdanları ile baş başa kalmaktalar ve vergiye gönüllü uyumları düşükse gerçek kazançları yerine istedikleri ya da uygun gördükleri tutarda kazanç beyan etmektedirler.

İnsanların tasarruf ve harcamalarından hareketle vergileme yapamadığımız için kaynak teorisine göre Gelir Vergisi Kanununda gelir olarak tanımlanan yedi gelir unsurunun dışında vergi alacağımız bir unsur yoktur.  Dolayısıyla, gelir vergisi mükellefleri için de özellikle beyan esasını suiistimal eden serbest meslek kazançları gibi gelir unsurlarında götürü vergi/asgari vergi gibi vergileme tekniklerinin hayata geçirilmesi gündeme gelmektedir. Ülkemizde 1982-1999 yılları arasında uygulanan hayat standardı esası da aslında beyan sisteminin çok iyi işlememesi nedeniyle uygulanmış bir sistemdir. Bu kapsamda, 7524 sayılı Kanunla getirilen ve 1.1.2025 tarihinde uygulamaya geçecek olan asgari gelir vergisi uygulaması ile yurtiçi asgari kurumlar vergisi uygulaması, mükelleflerin yıllık beyanlarında gerçek kazançlarının kavranması ve sağlanması için son derece önemli düzenlemeler olmuştur.

Kayıtdışı ekonomiyle mücadele kapsamında uzun bir süreçte hazırlanan ve TBMM tarafından 28.07.2024 tarihinde kabul edilen 7524 sayılı Kanunda; kayıt dışılıkla mücadeleye katkı sağlamak amacıyla, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tutarlarının artırılması ve kayıt dışı faaliyette bulunan mükelleflere artırımlı ceza uygulaması gibi yeni düzenlemelerin kayıtlı ekonomiye ve belge düzeninin yerleşmesine olumlu katkı yapacaktır.

Bu çalışmamızda; merkezi yönetim bütçesinde verginin payı, mükelleflerinin vergiye bakışı, mükellef memnuniyet anketleri, kayıtlı ekonominin önemi, vergi ahlakı ve vergiye gönüllü uyum konusu incelenmiştir.

2. 2024 Yılı Bütçesinde Vergi Gelirlerinin Payı

Mükelleflerin vergiye uyumu konusuna geçmeden önce vergi gelirlerinin merkezi yönetim bütçesi içindeki yerine ve önemine kısaca değinmekte fayda vardır. Zira devletin, kamu harcamalarını yapılabilmesi ve toplumsal refahı artırabilmesi için vergi gelirlerinden başka bir finansman kaynağı yoktur. Toplum olarak ülkemizde vergisini düzenli olarak doğru beyan edip süresinde ödeyen mükelleflere ne kadar teşekkür etsek azdır. Çünkü kamu harcamalarının neredeyse tek finansman kaynağı olan vergi gelirleri merkezi yönetim bütçe gelirlerinin %88’ni oluşturmaktadır. Gerçekten de bir işyeri açmak, istihdam yaratmak suretiyle Devlete vergi ve sigorta primi ödemek son derece maliyetli, ancak bir o kadarda takdir edilecek bir olaydır. Gerek gelir ve kurumlar vergisi beyannamesi vermek suretiyle vergisini ödeyen mükellefler, gerekse beyanname vermeyen ve aylık ücret gelirlerinden tevkifat yapılmak suretiyle gelir vergisi ödeyen tüm ücretliler vergiye uyum konusunda gösterdikleri hassasiyet için her türlü takdiri hak etmektedirler.

Ancak, vergi mükellefleri arasında haksız rekabete yol açan konu ise uyumlu bir şekilde her şart ve zamanda gelir/kazancını tam ve doğru olarak beyan edip ödeyen mükellefler ve vergisi tevkif suretiyle her ay peşin olarak kesilen ücretliler ile gelir ve kazancını eksik gösteren, doğru beyanda bulunmayan ve vergisini süresinde ödemeyenler arasında var olan eşitsizliktir. Bu eşitsizlik özellikle yasama organı tarafından çıkarılan yasal düzenlemeler (yapılandırma kanunları) sonucunda iyice artmaktadır ve gönüllü uyumu yüksek mükellefler bu düzenlemelerden son derece rahatsız olmaktadırlar.

Bilindiği üzere, 2024 yılı MYBK göre bütçe giderleri toplamı 11 trilyon 89 milyar lira, bütçe gelirleri ise;

  • Vergi Gelirleri 7 trilyon 407,7 milyar lira (Gelir Vergisi 1 trilyon 188,9 milyar lira, Kurumlar Vergisi 1 trilyon 275,7 milyar lira, Özel Tüketim Vergisi 1 trilyon 403,9 milyar lira, Dahilde Alınan KDV 826,6 milyar lira, İthalatta Alınan KDV 1 trilyon 671,2 milyar lira, Motorlu Taşıtlar Vergisi 68,8 milyar lira, Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisi 214,1 milyar lira, Damga Vergisi 143,6 milyar lira, Harçlar: 250,4 milyar lira ve Diğer Vergiler 364,6 milyar lira),
  • Vergi Dışı Diğer Gelirler 1 trilyon 29,4 milyar lira,

olmak üzere toplam 8 trilyon 437,1 milyar lira olarak belirlenmiştir. Bu durumda, 2024 yılında 2.651,9 milyar lira bütçe açığı öngörülmekte olup bütçe açığı gayrisafi yurtiçi hasılanın %6,4’ünü oluşturmaktadır.

 

Avrupa Birliğinin Maastricht Kriterlerine göre, normal şartlarda üye ülkelerin kamu borçlarının GSYH'lerinin %60'ını, bütçe açıklarının da GSYH'lerinin %3'ünü geçmemesi gerekiyor. Gerçi pandemi sonrasında AB ve Euro bölgesinde bütçe açığı bu standartları tutturamamıştır. AB'de bütçe açığının GSYH'ye oranı 2023’te %3,5 olmuş, Euro Bölgesi'nde ise bütçe açığının GSYH'ye oranı aynı dönemde %3,6 olmuştur. AB ülkeleri arasında 2023’te bütçe açığının en yüksek olduğu ülkelere baktığımızda ise İtalya’da %7,4, Macaristan’da %6,7 ve Romanya’da %6,6 olarak gerçekleşmiştir.​​​​​​​

 

Özetlemek gerekirse, 2024 yılı MYBK göre 11.089 milyar lira bütçe giderleri, 8.437,1 milyar lira bütçe gelirleri ve 2.651,9 milyar lira bütçe açığı öngörülmektedir. Dolaylı vergilerin payı %68,84 (KDV-ÖTV=5.738.050.000), dolaysız vergilerin payı %30,24 (GV-KV=2.520.922.000) ve mülkiyet vergileri ise %0,92 (MTV-VİV-Değerli konut) paya sahip bulunmaktadır. 2024 yılında 2 trilyon 210 milyar TL’de vergi harcaması öngörülmektedir. Mevcut vergi sisteminde vergi harcaması olarak tanımlanan uygulamalara göre 2024 yılında gelir vergisinden 1.006,3 milyar TL, kurumlar vergisinden 657 milyar TL, KDV’den 342,3 milyar TL, ÖTV’den 61,8 milyar TL, BSMV, ÖİV ve MTV’den 143 milyar TL olmak üzere toplam 2.210.376 milyon TL tutarında vergi harcamasının oluşacağı tahmin edilmektedir.

Devletin yapması gereken sağlık, eğitim, tarım, savunma, ulaşım, enerji, çevre ve sosyal harcamalar gibi tüm harcamalar bu bütçe gelirlerinden karşılanmakta ve vergiler dışında bulunacak finansman kaynağı ise borçlanma olmaktadır. Bütçe gelirlerinin bütçe giderlerinden fazla olması durumu bütçe fazlasını, tersi durum ise bütçe açığını gösterdiğinden, bütçe açığı da borçlanma ile karşılandığından, ülkemizin vergi gelirlerinden başka sağlam bir finansman kaynağı yoktur. Dolayısıyla kimsenin hamaset yapmasına ve vergi kayıp ve kaçağına sebebiyet verirken kendine gerekçeler bulmasına gerek yoktur. Artık ülkemizde basına da yansıdığı üzere kurumlar verhisi mükellefi olan bazı şirketlerin zarar beyan etmesi, ticari kazanç mükellefi olan kuyumcuların yıllık ortalama 16 bin lira kazanç beyan etmesi, serbest meslek erbabı olarak faaliyet gösteren doktorların 27 bin lira, avukatların 17 bin lira yıllık ortalama kazanç beyan etmresi kabul edilebilir bir durum değildir. Bunun içindir ki 7524 sayılı Kanunla gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerine asgari vergi uygulaması getirilmiştir. Ülkesini en çok seven kişi, vatandaşlık görevlerini ve işini en doğru yapan kişidir. En temel vatandaşlık görevlerinden biri de herkesin mali gücüne göre vergisini doğru beyan edip zamanında ödemesidir.

3. Türkiye’de Mükelleflerin Vergiye Bakışı ve Mükellef Memnuniyet Anketleri

Anayasa’ya göre herkes mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Anayasa da yer alan hüküm gereğince çıkarılan vergi kanunları ile bütçenin temel finansman kaynağı olan vergi gelirleri toplanmaktadır. Anayasamızda siyasi hak ve ödevler arasında yer alan vergi ödevine göre; herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır. Bu temel hükümlere göre, yürürlükte olan vergi kanunları esas alınarak mükellefler vergi yükümlülüklerini yerine getirmektedirler.

 

Yüzyıllardır uygulanmakta olan en temel vergileme ilkelerinden olan genellik ilkesi, verginin bireyler arasında ayrım yapılmamasını ifade eder; eşitlik ilkesi ise bireylerin ödeme güçlerine göre vergi ödemesini ifade eder, yani vergilemede yatay ve dikey eşitlik önemlidir. Faydalanma ilkesi de bireylerin kamu hizmetleri ile vergileri arasındaki ilişkiyi ifade eder. Anayasamızda yer alan ödeme gücü ilkesi ise vergilerin toplumdaki bireylerin ödeme güçleri nispetinde paylaştırılmasını ifade etmektedir. Tüm bu vergileme ilkelerini gözeterek toplumdan vergi toplama işini yapacak olan güç ise Devlettir.


Ülkemizde vergi algısı üzerine yapılan anketlere baktığımızda mükelleflerin büyük çoğunluğu vergi kaçırmayı ve eksik vergi ödemeyi ahlaksızlık olarak görmektedir. Mükellefler vergi ahlakının ölçülmesinde; büyük çoğunluk vergi kaçakçılığının önlemek amacıyla cezaların daha caydırıcı olması ve denetim olasılığının artırılması gerektiğini ifade etmektedirler. Mükelleflerin vergi konusuna nasıl baktıklarını iyi anlamak ve olumsuz olan yargılarını, olumlu hale getirmek gerekmektedir. Ülkemizdeki toplumsal vergi bilinç seviyesi neden istediğimiz noktada değil, mükelleflerin vergiye gönüllü uyumu neden batılı gelişmiş ülkeler seviyesinde değil diye ciddi ciddi araştırmalar yapılması ve ona göre çözümler üretilmesi gerekmektedir.

 

Kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi bakımından verginin önemini bilen toplum bireylerinin, vergi ile ilgili ödevlerini yerine getirmedeki isteklilik düzeyi dediğimiz toplumsal vergi bilinci ile bu toplum içinden vergi mükellefi olanların, vergiye ilişkin yükümlülüklerini, isteyerek, doğru, zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilmesi olarak nitelendirilen vergiye gönüllü uyumlarında son dönemlerde yaşanan sıkıntılar kamuoyunun gündeminde yer almaktadır.

Enflasyonist dönemlerde özellikle vergi mükellefleri daha az vergi ödemek ve maliyetlerini düşürmek için çok değişik yöntemleri bulup hayata geçirmektedirler. Ülkemizde kayıtdışı ekonominin varlığı ve yüksek maliyetleri ileri süren küçüklü büyüklü büyük bir kesim belge düzenlemeden elde ettikleri hasılatı vergisiz veya düşük vergili olarak kayıtlarına almanın yollarını bulmaktadırlar. Hazine ve Maliye Bakanlığı da başta Gelir İdaresi Başkanlığı, Vergi Denetim Kurulu Başkanlığı, Risk Analizi Genel Müdürlüğü, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı gibi birimleri vasıtasıyla vatandaşları ve mükellefleri bilgilendirmek ve uyarmak suretiyle hem kayıtlı ekonomiyi ve vergi bilincini hem de vergiye gönüllü uyumu sağlamaya çalışmaktadır.

Vergi ahlakı ve vergi kültürü denen kavram toplumun vergi ödeme konusunda içsel bir motivasyonu olarak ifade edilmektedir. Gelir İdaresi gönüllü uyuma o kadar önem vermektedir ki hayata geçirdiği dijital vergi uygulamalarını her geçen yıl artırmakta ve geliştirmektedir. Günümüzde vergi dairesinde fiziki ortamlarda sunulan vergisel işlemlerin tamamına yakını artık internet ortamında Dijital Vergi Dairesi üzerinden yapılır hale gelmiş bulunmaktadır.

Gelir İdaresi, üniversiteler, akademisyenler ve sivil toplum kuruluşlarının da görüşlerini almak suretiyle 2017-2018 yıllarında Vergi Bilincinin ve Gönüllü Uyumun Artırılması Eylem Planını  hayata geçirmiştir. Günümüzde de davranışsal yaklaşımları da kullanarak vergi mükelleflerini tüm vergisel süreçlerde bilgilendirmekte ve işe başlamadan itibaren Gelir İdaresinin her türlü destek için onların yanlarında olduğunu hissettirmektedir.

Ülkemizdeki vergi mükellefleri üzerine Gelir İdaresi, üniversiteler ve diğer sivil toplum kuruluşları tarafından uzun yıllardır anketler yapılmaktadır. Mükelleflerin vergi algısı ve vergi ödeme veya ödememe konusundaki görüşleri sorulmaktadır. Sonda söylenecek yargımızı başta söyleyecek olursak durum tam olarak şudur ki Türk vergi mükelleflerinin anayasal bir görev olan vergi konusundaki olumlu düşünceleri çok yüksek seviyelerde bulunmaktadır. Yani bizim mükelleflerimizin vergi ahlakı ve vergi ödeme konusundaki düşünceleri son derece pozitif bulunmakta ve vergi ödemenin bir vatandaşlık görevi olduğu söylenmektedir. Ancak, uygulamaya geçildiğinde doğru ve düzenli belge düzenlenmesi, verginin doğru ve tam beyanı ile süresinde ödenmesi konusunda düşüncelerin eyleme dönüştürülmesinde sıkıntılar yaşanmaktadır. Ülkemizde vergi kültürünün istenen seviyede olduğu söylenemez ve bunun da ülkemize özgü onlarca sebebi bulunmaktadır.

Gelir İdaresinin yeni teşkilat yapısını hayata geçirdiği 2005 yılının hemen ardından 2006 yılında Gelir İdaresi üniversite işbirliği içinde yapılan “Vergi Uygulamaları Karşısında Mükellef Eğilimleri Araştırmasına” göre; ankete katılan 6.546 mükellefin %81,2’si, vergi ödememeyi ahlaksızlık olarak görmektedir. 2015 yılında yapılan mükellef ve meslek mensubu memnuniyet anketine göre; sunulan vergilendirme hizmetlerinden mükellef memnuniyet oranı %76,94, meslek mensuplarının ise %74,22 olmuştur.

2017 yılında yapılan Gönüllü Uyum Anketine göre (AB Projesi); ankete katılan 6.000 işyeri ve hanedeki kişilerin %97’si gelirin tam ve eksiksiz beyan edilmesi vicdani ve ahlaki bir sorumluluk olduğunu, %95’i vergi ödemenin bir vatandaşlık görevi olduğunu düşündüklerini ve %97’si ise bir mükellefin gelirini eksik göstermesi Devletten çalması demek olduğunu belirtmiştir.

Yine 2019 yılında, Mükellef ve Meslek Mensubu Hizmet Memnuniyet Anketi düzenlenmiş ve mükellef ve meslek mensupları nezdinde profesyonel bir araştırma şirketi tarafından gerçekleştirilen anket sonuçlarına göre, mükellef memnuniyet oranı %78,24 ve meslek mensubu memnuniyet oranı %77 olarak tespit edilmiştir. Ankette, mükelleflere ve meslek mensuplarına kurumsal algı, elektronik hizmetler, vergi dairesi hizmetleri, vergi bilinci ve mükellef hakları gibi farklı alanlarda sorular yöneltilirken verilen cevaplar doğrultusunda gerekli analizler yapılmıştır.

Son olarak Gelir İdaresi Başkanlığı, hizmet kalitesinin arttırılmasının sağlanmasına yönelik olarak mükellef memnuniyetinin ölçülmesi ve hizmet yol haritasının ortaya konulması amacıyla hizmet noktalarının farklı yöntemlerle değerlendirilip kalite sonuçlarının hesaplanabilmesi için bütünsel ve sistematik bir model olan “Mükellef Deneyimi Yönetim Modeli”ni 2020-2021 yıllarında yapmıştır. Mükellef ile temasın yoğun olarak gerçekleştiği ölçüm yapılacak alanlar olarak Vergi Daireleri, İnteraktif Vergi Dairesi, Vergi İletişim Merkezi, Defter Beyan Sistemi, Hazır Beyan Sistemi, e-defter ve e-fatura belirlenmiştir. Bu anket sonuçlarında da memnuniyet oranı %75 civarında gerçekleşmiştir.

Görüldüğü üzere, anket sonuçlarına göre mükelleflerin ve meslek mensuplarının vergi algısı ve verginin doğru ve zamanında ödenmesi konusunda bir tereddütleri yoktur. Özellikle Dijital Vergi Dairesi başta olmak üzere e-vergi uygulamalarından dolayı memnuniyet son derece yüksektir. Ancak vergi incelemesine alınan mükelleflerin büyük bir çoğunluğunda matrah ve vergi farkı çıkmaktadır. Mükellefler tarafından sıklıkla yapılan yapılandırma kanunlarına yoğun müracaatlar yapılmakta ve geçmiş dönemlere ilişkin risklerden kurtulmak için matrah ve vergi arıtımlarında bulunmaktadırlar. Yine beyan üzerine tahakkuk eden vergilerin belli bir kısmı ödenmemekte ve yapılandırma kanunları beklenmekte ve uzun süren taksitlendirmeler yapılmaktadır. Her yapılandırma kanunu sonucunda toplumsal vergi bilinci ve vergisini düzenli beyan edip ödeyen mükelleflerin vergiye gönüllü uyumu olumsuz yönde etkilenmektedir. İşte vatandaşların verginin gerekliliği ve önemi konusunda düşüncelerde yer alan olumlu algıların eyleme dönüşmemesinin sebebi, uzun yıllarda oluşan vergi kültürünün tam olarak oluşmamasıdır.

4. Vergi Kültürü/Vergiye Uyum ve Kayıtlı Ekonominin Önemi

Soyut bir kavram olan vergi kültürü, toplumsal vergi bilincini ve mükelleflerin vergiye gönüllü uyumunu da içine alan üst bir kavramdır. Bir ülkedeki vergileme sistemi iktisadi, sosyal, kültürel, tarihsel, coğrafi ve psikoloji gibi çeşitli faktörlerden etkilendiğinden her ülkenin vergi kültür seviyesi farklı olmaktadır. Arzulanan toplum bireylerinin bir vatandaş veya mükellef olarak kendi dünyasında verginin önemini bilmesi ve bunu iş ve sosyal hayatının bir parçası olarak algılaması yani vergi kültürüne sahip olmasıdır.

Vergi kültürü, kamu harcamaları ve kamu gelirlerinin nasıl belirlendiğini ve toplumu nasıl etkilediğini araştıran maliye sosyolojinin araştırma konularından biri olarak vergi bilinci ve vergiye uyumu da içinde barındıran bir kavramdır. Dolayısıyla bir toplumda vergi kültürü tarihsel süreç içinde ve uzun dönemlerde oluşan bir olgudur. Bir ülkede vergi konusunda yapılan tüm yasal düzenlemelerin başarısı öncelikle toplumda var olan vergi kültürünün seviyesine bağlıdır. Yapılan vergisel düzenlemeler vatandaşlar tarafından gereğince kabul görmez ve benimsenmez ise başarı şansı düşük olmaktadır. Bu nedenle, yeni vergi düzenlemelerinin toplumun tüm kesimleri ile paylaşılması, görüş ve önerilerinin alınması gerekmektedir. Bu kapsamda, son dönemde kamuoyunda tartışılan yeni vergi paketi hakkında toplumun tüm kesimlerinden görüş ve öneri alınması son derece önemlidir.

OECD ve Avrupa Birliği üyesi ülkelerinde olduğu gibi gelişmekte olan bir ülke olan ülkemizde de kayıt dışı ekonomi kavramı sürekli olarak gündemde yer alan bir konudur. Genel olarak ifade etmek gerekirse; resmi kayıtlarda yer almayan, yasal belgelere dayandırılmayan, yasal düzenlemeler çerçevesinde kontrolü yapılamayan, dolayısıyla milli gelir hesaplamalarına dâhil edilemeyen ekonomik işlem ve faaliyetlere kayıtdışı ekonomi diyebiliriz. Arzuladığımız kayıtlı ekonomide Devletin resmi istatistik ve hesaplamalarında yer alan yani Devletten gizlenmeyen, her türlü mali işlemlerin kayda geçirildiği dolayısıyla denetime açık olan ekonomik faaliyetleri yapmasını beklediğimiz vergi mükellefi olan kişiler ve firmalar bazen bu alandan çıkıp kayıt dışı ekonomik faaliyetlere yönelmektedirler.

Son yıllarda vatandaşlar/tüketiciler olarak yaptığımız alış verişlerde en sık duyduğumuz konuların başında; POS bozuk İBAN’a yollar mısın, kartla şu fiyat nakit bu fiyat olur, belge istersen KDV eklenir ifadeleri yer almaktadır. Özellikle de serbest meslek erbabı olarak gelir vergisi mükellefi olan bazı hekimlerin nakit olarak elden muayene ücreti, ameliyat parası almaları ve sonucunda e-Serbest Meslek Makbuzu düzenlemeden faaliyetlerine devam ettikleri görülmektedir.

Kayıtdışı ekonomi kadar önemli bir konuda vergi mükelleflerin vergi gönüllü uyumu konusudur. Kayıtlı ekonominin artışı ile paralel bir artış gösteren vergiye gönüllü uyum durumu ise kayıtdışı ekonominin artış gösterdiği dönemlerde ise düşüş göstermektedir. Vergiye gönüllü uyum; mükelleflerin vergi mevzuatına uygun şekilde beyan ve bildirimlerini yerine getirmeleri ve vergi ödemelerini süresinde yapmaları anlamına gelmektedir. Vergiye gönüllü uyumun sağlanması için vergi kanunlarına uygun olarak gelirlerin tam ve doğru bir şekilde beyan edilmesi ile tahakkuk eden vergilerin zamanında ödenmesi ve diğer vergi yükümlülüklerine ilişkin ödevlerin de tam olarak yapılması gerekmektedir. Aksi halde mükellefler vergi cezaları, gecikme faizleri ve gecikme zamlarıyla karşılaşılabilmektedirler. Vergiye uyum sağlayarak hem bireysel hem de kurumsal olarak sorumluluklarını yerine getiren mükellefler, vergi denetimlerinden daha az etkileneceğinden, vergi cezalarından uzak kalmak suretiyle maliyetlerini azaltabilmektedirler.

Vergi mükelleflerinin kayıtlı ekonomiden kayıtdışı ekonomiye doğru bir eğilim göstermesini sadece katlanılan maliyetlerle açıklamak yeterli bir sebep değildir. Enflasyonla mücadelenin devam ettiği son yıllarda vergi mükellefleri için giderlerinin arttığını ileri sürerek bu durumu eksik vergi ödemek ya da hiç vergi ödememek şeklinde yansıtmaları son dönemde büyük bir artış göstermeye başlamıştır.

En güncel konulardan biri olan özel doktor muayenesine gittiğinizde bazı doktorlar nakit olarak tahsilat yapıyor belge düzenlemiyor ve kartla ödemeyi kabul etmiyorlar. Sorduğunuzda ABD, Almanya, İngiltere’de eğitim aldığını ve alanında o ildeki en ünlü uzman doktor olduğunu söylüyorlar, fakat vergi ve kayıtdışılık konusunda eğitim aldığı ülkelerde bırakın yapmayı hayal bile edemeyecekleri eylemleri güzel ülkemizde hiç düşünmeden yapabiliyorlar. Aslında tüm bu yasal olmayan ve eylem bozukluğunun altında, ülkemizde var olan mevcut vergi kültürü yatmaktadır. Yani vergi mükellefinin davranışlarını etkileyen faktörlere baktığımızda; psikolojik, sosyolojik, faaliyet alanı, ekonomik sebepler, vergi afları, yüksek maliyetler, diğer meslektaşlarında öyle yaptığı algısı gibi etkenlerin yer aldığı görülmektedir. Tüm meslek grupları ve işletmelerde de bu tarz vergi ödemekten kaçınan eylemlerin özüne baktığımızda, kayıtlı ekonomi kültürü ile vergi ahlakı/vergi kültürü ve bir türlü içselleştiremediğimiz toplumsal vergi bilinci olgusunun istenen seviyede olmaması olduğu görülmektedir.

Belki de soruyu şöyle sormak lazım, kayıtdışı ekonomik faaliyetler sonucunda kaçırılan/eksik ödenen vergi kimin vergisidir? Aslında bireysel olarak gelir sahibinin vergisi gibi görülse de aslında kaçırılan vergi toplumun devletten alacağı olan parasal tutarlardır. Yani vergi kaçıran kişi aslında topluma karşı suç işlemekte ve işlenen suç bireysel değil toplumsal bir nitelik kazanmaktadır. Bireysel olarak vergi kaçırdığımızda karşılığında bireysel bir yaptırım ve ceza ile karşılaşıyoruz denebilir, ancak durum hiç de öyle değildir. Bireysel olarak veya meslek örgütleri olarak vergiye gönüllü uyumu bozduğunu düşündüğümüz onlarca gerekçemiz vardır. Kimimiz adil ve basit bir vergi sisteminin olmadığını, büyük firmaların daha fazla vergi kaçırdığını, sıklıkla çıkarılan vergi aflarının (aslında vergiler asla affedilmediğinden vergi borçlarının yapılandırılması demek daha doğrudur) sürekli gündemde olmasını ve her iki veya üç yılda bir düzenleme yapılmasının yasama organından beklenmesini, vergilemede eşitlik ve adaletin olmadığı, kayıtdışı ekonominin büyüklüğü gibi onlarca gerekçeler ileri sürmek suretiyle, yapmamız gereken doğru davranışlara hep bir bahane ve gerekçe bulmayı tercih ederiz.

Peki çözüm nedir dediğimizde aslında herkesin vergi kanunlarındaki kurallara uyması ve ödemesi gereken vergiyi doğru beyan edip ödeme noktasında gerçek manada hassasiyet göstermek suretiyle vergi algısını ve vergi kültürünü öz benliğinde yaşamasıdır. Devletin bütçesindeki temel gelir kaynağı vergilerdir ve daha fazla adalet, daha fazla eğitim imkanları ve daha fazla sağlıklı ortamlar isteniyorsa bırakalım vergi mükelleflerini, vatandaşlar olarak aldığımız her mal veya hizmetin sonucunda belgemizi isteyip almak bile çok büyük bir iştir aslında. Vergisel bir süreçte küçük bir fiş veya fatura istemek aslında çok büyük bir olaydır. 1985 yılında yürürlüğe giren bir KDV Kanununun üzerinden neredeyse kırk yıl geçmesine rağmen hala ülkemizde çoğunluk olarak mal ve hizmetin fiyatının içinde ödediğimiz KDV’nin devlete intikali için belge almamız gerektiğini bir türlü idrak edip hayatımızda yeterince içselleştiremedik.

Vatandaş olarak alışveriş yaptığımızda fiş veya fatura almadığımızda, satışı yapan esnaf veya firma kayıt dışı satış yapmış olmakta ve bu alışveriş üzerinden vergi alınmamış olmaktadır. Biz tüketiciler fiş ya da fatura istemezsek satıcı malın satış fiyatı içinde yer alan KDV’yi devlete ödemek zorunda kalmaz böylece kendisine ek gelir sağlamış olur yani vergiyi kaçırmış olur. Ancak, yapılan harcamalar sonucunda belgesini aldığımızda ödenen KDV devlete gitmekte ve mükellefin elde ettiği kazançta gelir ve kurumlar vergisi matrahına dahil olarak vergilenmiş olmaktadır. İşte tüm bunları bilen ve bu bilinç içinde olan bir vatandaşa vergi kültürü olan ve bunu davranışlarına yansıtan birey denmekte ve ülkedeki vatandaşların çoğunluğu böyle olduğunda vergi kültürünün yerleştiğinden bahsedilebilmektedir.

Ülkemizdeki vergi uzmanlarının ve vergi hukukçularının örnek olarak gösterdiği ülke olan ABD’de tahsil edilen vergiler içerisinde gönüllü olarak beyan edilip ödenen vergilerin oranının yaklaşık %83 olduğu görülmekte olup bu oran dünyadaki en yüksek vergiye gönüllü katılım oranlarından bir tanesidir. Yani bu oran IRS ve vergi denetim elemanlarının katkısı olmadan vergi mükellefinin beyan esasını benimseyip gönüllü olarak doğru beyan edip ödediği verginin oranıdır. Dolayısıyla, beyannamesini süresinde veren bir doktor veya avukatın kazancını gerçek ve doğru bir şekilde beyan etmemesi durumunda sadece beyannamesini süresinde verdiği için gönüllü uyumu vardır diyemeyiz, önemli olan elde edilen kazancın tam ve doğru olarak beyan edilmesidir.

Peki vergi kültürünü topluma yerleştirmiş olan ABD, vatandaşlarına ve vergi mükelleflerine bu bilinci nasıl vermiştir? Sadece denetim ve caydırıcı cezalarla mı bu algıyı oluşturmuştur, tabi ki değil. Öncelikle ülkenin kuruluşundan bu yana iki yüz yıllık bir süreçte mevcut vergi kültürünü oluşturmuştur. Bu ülkenin kurulduğu tarihten bu yana vergi ödemenin ölüm gibi kesin ve kati olduğu topluma öğretilmiştir. Daha 1700’lü yıllarda ABD'li yazar, mucit, felsefeci, bilim adamı, siyasetçi ve diplomat olan Benjamin FRANKLIN, “Dünyada ölüm ve vergiler dışında, hiçbir şey kesin değildir” diyebilmiştir. Dolayısıyla, ABD’de vergi kültürünün oluşması çok uzun bir süreçte oluşmuştur.

 

Yani bu ülkede vergiden kaçış olmadığı insanların beynine uzun yıllar boyunca iyice kazınmıştır. Öylesine ki en iyi Hollywood filmlerine baktığımızda senaristlerin mutlaka vergi kaçırmanın ağır sonuçlarına değindiğini görürüz. Bunun içinde standart ve caydırıcı tedbirler herkese uygulanmış ve vatandaşlara bu durum hissettirilmiştir. Ayrıca, ABD’nin vergiye gönüllü uyum konusundaki başarısında; vergi kaçakçılığı ve benzeri eylemlerin toplum aleyhine işlenmiş bir suç olduğu inancının yaygın olarak kabul edilmesi gelmektedir. Yani bu ülke vergi konusunda ve kayıtlı ekonomi konusunda önce bir kültür yaratmış ve toplumun tüm kesimlerine bunu benimsetmiş daha sonra bu sınırın dışına çıkanları etkin bir şekilde denetleyerek ağır yaptırımlara uğratan bir sistem kurmuştur.

Vergi kaçakçılığının ve kayıt dışı ekonominin oldukça düşük seviyede olduğu ülkelerde vergi kaçakçılığına ilişkin yaptırımlar çok ağır olduğu ve vergiden kaçınma eylemleri neticesinde elde edilebilecek kazancın uygulanan cezai ve adli yaptırıma kıyasla çok düşük olduğu görülmektedir. Dolayısıyla ticari faaliyetle uğraşan kişi ve işletmeler oturup bir fayda/maliyet hesabı yapmaktalar ve kayıtdışı ekonomik faaliyet sonucunda elde edecekleri kazançtan vazgeçip kayıtlı ekonomi içinde kalmaktadırlar. Çünkü insanların vergi ve sigorta primi kaçırdıklarında başlarına gelecek olan ağır yaptırımları bilmesi ve bunu hissetmesi, devlete olan beyan ve bildirimlerini doğru ve tam olarak yerine getirmelerine sebep olmaktadır.

Dolayısıyla bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde istenen seviyede vergi toplanamamasının sebebi de kayıtdışı ekonomiyi istediğimiz seviyeye düşürememenin de sebebi ortada toplumsal bir mutabakatın yani vergi kültürünün eksik oluşudur. Ülkemizde kayıt dışı ekonominin büyüklüğüne baktığımızda OECD ülkeleri ortalamasının hala çok üstünde olduğu görülmektedir. Onun içindir ki ülkemizde 2008 yılından buyana tam dört adet kayıt dışı ekonomiyle mücadele eylem planı hazırlanmış ve uygulanmıştır. Ancak hala kayıt dışı ekonominin varlığı ve büyüklüğü istenen seviyelere indirilememiş ve beşinci eylem planı olan 2023-2025 Dönemi Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem Planı hayata geçirilmiştir.

Kayıt dışı ekonomi oranlarına bakıldığında gelişmiş ülkelerde bu payın %15 civarında ve altında, ülkemizin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde ise yaklaşık %30’un üzerinde olduğu tahmin edilmektedir. AB üye ve aday ülkeleri kapsamında kayıt dışı ekonominin boyutunun GSMH içerisindeki payı incelendiğinde 2021 yılında ortalama %17,3 olduğu; OECD ülkelerinde kayıt dışı ekonominin boyutunun GSMH içerisindeki payının 2021 yılında ortalama %15,7 tahmin edilmiştir. Bu nedenle, ülkemizde kayıtlı ekonominin sağlanması için mevcut kayıtdışılık oranlarının bu oranlara düşürülebilmesi için mevcut eylem planlarının uygulanmasına devam edilmesi ve kayıtlı ekonomi kültürünün yerleşmesi gerekmektedir.

Vergiye uyumu yüksek olan ülkeler genellikle düşük vergi kaçakçılığı, vergi kaçırma ve vergi hileleri gibi durumlarla mücadelede etkili oldukları için vergi sistemlerine tam bir güven vardır. Vergiye uyumu yüksek ülkeler hangileridir diye baktığımızda ilk akla gelen İskandinav Ülkeleridir.  Örneğin; Norveç, İsveç, Finlandiya ve Danimarka gibi ülkeler vergiye çok yüksek oranda uyum sağlarlar ve vergi sistemlerine güvenilirlikleri yüksektir. Ancak bu ülkelerde vergi yükü %40’ın üzerindedir. Yine İsviçre, düşük vergi kaçakçılığı ve vergi hilesi ile bilinen ülkelerden biri olup şeffaf ve sıkı vergi denetimleriyle vergiye uyumu teşvik etmektedir. Almanya ise vergiye uyumu teşvik eden etkili denetim ve yaptırım mekanizmalarıyla bilinir. Singapur, yüksek derecede vergi uyumu sağlayan, vergi kaçakçılığı ve hilelerle baş etmede etkili bir şekilde hareket eden ülkelerden biridir. Ya verginin ölüm kadar kesin ve kaçınılmaz olduğu söylenen ABD'de vergi uyumu nasıldır dersek şöyledir; vergi mükelleflerinin vergi yasalarına uyması ve vergilerini zamanında ve doğru bir şekilde ödemesi, çeşitli mekanizmalar ve kurumlar aracılığıyla sağlanmaktadır. Bu mekanizmalar ve uygulamalar, vergi uyumunu teşvik etmek ve vergi kaçakçılığını önlemek amacıyla tasarlanmış olup istisnasız olarak herkese eşit olarak uygulanmaktadır.

5. 7524 Sayılı Kanunla Yapılan Düzenlemelerin Kayıtdışılıkla Mücadeleye Ve Vergiye Gönüllü Uyuma Katkısının Değerlendirilmesi

7524 sayılı Kanunun genel gerekçesinde, vergi kanunlarında yapılacak düzenlemelerle; vergi güvenliğine, kayıt dışılıkla mücadeleye, vergi adaletini güçlendirmeye ve dolaysız vergilerin payının artırılmasına katkı sağlayacağı belirtilmektedir. Ayrıca;

  • Vergilemede güvenliğin sağlanması ve kayıt dışılıkla mücadele,
  • Vergi adaletinin güçlendirilmesi ve dolaysız vergilerin payının artırılması,
  • Vergiye uyumun artırılması,
  • Bazı istisnaların kaldırılması, bazı istisnaların da uygulanma şeklinin değiştirilmesi,
  • Cezaların ve tahsilat etkinliğinin artırılması,

hedeflerine hizmet etmek üzere vergi mevzuatı ile ilgili kanunlarda düzenleme yapıldığı belirtilmiştir.

 

Gerçekten de 7524 sayılı Kanunla getirilen düzenlemelere baktığımızda, Türk Vergi Sistemine ilk defa giren müesseseler olduğu gibi mevcut düzenlemelerde değişiklik yapan düzenlemelerde yer almaktadır. İlk defa vergi sistemimize girecek olan iki adet vergi güvenlik uygulaması ile dolaysız vergilerin payını artırıcı ve gönüllü uyumu destekleyici ve kayıt dışılıkla mücadeleye destek verecek önemli düzenlemeler yapılmıştır. Özellikle Vergi Usul Kanununda ceza hükümlerinde yapılan artışlar ve artırımlı ceza uygulamasına geçiş konusundaki düzenlemeler cezaların etkinliğini artıracak ve belge düzeninin yerleşmesine katkı sağlayacaktır.

Vergi Usul Kanununda yapılan düzenlemelerle kayıt dışılıkla mücadeleye katkı sağlamak amacıyla, usulsüzlük ve özel usulsüzlük cezalarının tutarları artırılmış, kayıt dışı faaliyette bulunan mükelleflere artırımlı %50 artırımlı ceza uygulaması getirilmiş ve vergi aslı uzlaşma kapsamı dışına çıkarılmıştır.

Özellikle belge düzeninin yerleşmesi için yapılan yeni düzenlemeler son derece yerinde olmuştur. Çünkü belge düzenlemeyen bazı mükellefler kesilen cezaların caydırıcı olmaması nedeniyle, kesilen cezayı indirimli olarak ödeme imkanından yararlanıp yine belge düzenlememeye devam etmekteydiler, yani cezalar çok caydırıcı değildi. Yapılan düzenlemeyle, cezalarda caydırıcılık artırılmış ve yıl içinde birden fazla belge düzenlemeyen mükelleflere artırımlı özel usulsüzlük cezası kesilmesi ve belge almayanlara da özel usulsüzlük cezası kesilmesi konusunda yeni hükümler getirilmiştir.

Bir takvim yılı içerisinde 213 sayılı VUK’nın 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (1) ve (2) numaralı bentleri uyarınca birden fazla özel usulsüzlük cezası kesilmesi durumunda caydırıcılığı artırmak amacıyla artan ceza uygulaması getirilmiştir. Örneğin, vergi idaresi tarafından yapılan ilk tespitte mükellef tarafından iki adet ödeme kaydedici cihaz fişinin düzenlenmediğinin tespiti halinde, mükellef hakkında iki adet 10.000 TL özel usulsüzlük cezası kesilecektir. Aynı takvim yılı içerisinde aynı mükellef hakkında yapılan tespitte mükellefin üç adet ödeme kaydedici cihaz fişi, bir adet fatura düzenlemediği tespit edilmesi halinde, mükellef hakkında aynı takvim yılı içerisinde fatura yönünden birinci tespit yapılması nedeniyle 10.000 TL’den az olmamak suretiyle fatura bedelinin %10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası, ödeme kaydedici cihaz fişi yönünden ise ikinci tespit yapılması nedeniyle üç adet 20.000 TL özel usulsüzlük cezasının kesilmesi söz konusu olacaktır.

7524 sayılı Kanunla VUK’nın 353. Maddesinde yapılan düzenlemeyle, fatura ve benzeri evrak verilmemesi ve alınmaması ile diğer şekil ve usul hükümlerine uyulmaması konusunda artırımlı özel usulsüzlük cezaları getirilmiştir. Belge düzeni konusunda yapılan değişiklikler 2.8.2024 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

 

Yapılan düzenlemelere göre;

 

-Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, verilmesi ve alınması icabeden fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu ile serbest meslek makbuzlarının verilmemesi, alınmaması, düzenlenen bu belgelerde gerçek meblağdan farklı meblağlara yer verilmesi, bu belgelerin elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlenmesi ya da bu Kanunun 227, 231 ve 234 üncü maddelerine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde; bu belgeleri düzenlemek ve almak zorunda olanların her birine, her bir belge için bir takvim yılı içinde ilk tespitte 10.000 Türk lirasından, sonraki tespitlerde Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tutarlardan aşağı olmamak üzere bu belgelere yazılması gereken meblağın veya meblağ farkının %10'u nispetinde özel usulsüzlük cezası kesilir. 

 

Tek tespitte aynı neviden birden fazla belgenin düzenlenmediğinin tespit edilmesi durumunda her bir belge için ayrı ayrı ceza kesilir ancak bu tespit, bu bent uyarınca kesilecek ceza uygulamasında, Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tespit sayısının belirlenmesinde bir adet tespit olarak değerlendirilir. Şu kadar ki, bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezasına tabi fiillerin, belgeleri almak zorunda olanlar tarafından, idarenin bilgisine girmeden önce belgenin düzenlenmesi gereken süreyi takip eden beş iş günü içerisinde idareye bildirilmesi durumunda, alıcı adına özel usulsüzlük cezası kesilmez. Bu bent kapsamındaki belgelerin düzenlenmediğinin belgeyi almak zorunda olanlar tarafından, idarenin bilgisine girmeden önce belgenin düzenlenmesi gereken süreyi takip eden beş iş günü içerisinde idareye bildirildiği durumlarda, belgeleri düzenlemek zorunda olanlar adına bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezası üç kat olarak uygulanır. Bu bent kapsamındaki belgeler yerine bu Kanun kapsamında olmayan belgelerin düzenlenmesi halinde, belgeleri düzenlemek zorunda olanlar adına bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezası iki kat olarak uygulanır. Bu bent kapsamındaki belgelerin yerine bu Kanun kapsamında olmayan belgelerin düzenlendiğinin belgeyi almak zorunda olanlar tarafından beş iş günü içerisinde idareye bildirildiği durumlarda, söz konusu belgeleri düzenleyenler adına bu bentte yer alan cezalar altı kat olarak uygulanır.

 

-Elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekenler de dâhil olmak üzere, perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihazla verilen fiş, giriş ve yolcu taşıma bileti, sevk irsaliyesi, taşıma irsaliyesi, yolcu listesi, günlük müşteri listesi ile Hazine ve Maliye Bakanlığınca düzenlenme zorunluluğu getirilen belgelerin; düzenlenmediğinin, kullanılmadığının, bulundurulmadığının, düzenlenen belgelerin aslı ile örneğinde farklı meblağlara yer verildiğinin, gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğinin veya elektronik belge olarak düzenlenmesi gerekirken Maliye Bakanlığınca belirlenen zorunlu haller hariç olmak üzere kâğıt olarak düzenlendiğinin tespiti ya da bu belgelerin bu Kanunun 227 nci maddesine göre hiç düzenlenmemiş sayılması halinde, her bir belge için bir takvim yılında ilk tespitte 10.000 Türk lirası, sonraki tespitlerde Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tutarlarda özel usulsüzlük cezası kesilir. 

 

Tek tespitte aynı neviden birden fazla belgenin düzenlenmediğinin tespit edilmesi durumunda her bir belge için ayrı ayrı ceza kesilir ancak bu tespit, bu bent uyarınca kesilecek ceza uygulamasında, Kanuna bağlı 2 sayılı cetvelde yer alan tespit sayısının belirlenmesinde bir adet tespit olarak değerlendirilir. Bu bent kapsamındaki belgelerin düzenlenmediğinin belge muhteviyatı işlemin muhatapları tarafından, idarenin bilgisine girmeden önce belgenin düzenlenmesi gereken süreyi takip eden beş iş günü içerisinde idareye bildirilmesi durumunda, belgeleri düzenlemek zorunda olanlar adına bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezası üç kat olarak uygulanır. Bu bent kapsamındaki belgeler yerine bu Kanun kapsamında olmayan belgelerin düzenlenmesi halinde, belgeleri düzenlemek zorunda olanlar adına bu bentte yer alan özel usulsüzlük cezası iki kat olarak uygulanır. Bu bent kapsamındaki belgelerin yerine bu Kanun kapsamında olmayan belgelerin düzenlendiğinin belge muhteviyatı işlemin muhatapları tarafından beş iş günü içerisinde idareye bildirildiği durumlarda, söz konusu belgeleri düzenleyenler adına bu bentte yer alan cezalar altı kat olarak uygulanır.

 

-VUK’nın 232 nci maddenin birinci fıkrasının 1 ila 5 numaralı bentlerinde sayılanlar dışında kalan kişilerin fatura, gider pusulası, müstahsil makbuzu, serbest meslek makbuzu, perakende satış fişi, ödeme kaydedici cihaz fişi ve giriş ve yolcu taşıma biletlerini almadıklarının tespit edilmesi halinde bunlara her bir belge için 5.000 Türk lirası özel usulsüzlük cezası kesilir. Ancak, bu bent uyarınca kesilecek özel usulsüzlük cezasının toplamı bir takvim yılı için 50.000 Türk lirasını geçemez. Şu kadar ki, bu bent kapsamındaki kişiler tarafından, idarenin bilgisine girmeden önce belgenin düzenlenmesi gereken tarihi takip eden beş iş günü içerisinde belgenin düzenlenmediğinin idareye bildirilmesi durumunda, bunlar adına özel usulsüzlük cezası kesilmez.


Öte yandan, 7524 sayılı Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesine eklenen beşinci fıkrada; mal teslimi veya hizmet ifalarına ilişkin tahsilatların, banka ve benzeri finans kurumları, ödeme kuruluşları veya Posta ve Telgraf Teşkilatı Anonim Şirketi aracılığıyla başkalarının adı ve/veya hesabı kullanılarak yapılması durumunda, her bir işlem için bu maddeye göre uygulanan cezalardan az olmamak üzere işleme konu tutarın % 10’u nispetinde, mal teslimi veya hizmet ifasını yapanlar ile adına ve/veya hesabına ödeme yapılanlara ayrı ayrı özel usulsüzlük cezası kesilir.

Yine, 7524 sayılı Kanun ile 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 355 inci maddesine eklenen altıncı fıkrada; 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu uyarınca izin verilen durumlar hariç, mükelleflerin mal satışı veya hizmet ifası için yaptıkları tahsilatları, kendi mükellefiyeti adına kayıtlı olmayan ödeme sistemleri veya cihazları  (POS ve benzeri cihazlar) aracılığıyla yapmaları durumunda, tahsilatı yapan mükelleflere ve cihazları kullandıranlara ayrı ayrı her bir işlem için 3 kat özel usulsüzlük cezası kesilmesi ve bir takvim yılı içinde kesilecek özel usulsüzlük cezasının 20 milyon Türk lirasını geçemeyeceği hükme bağlanmıştır. Yapılan düzenlemeyle, mal teslimi veya hizmet ifaları için kredi kartı, banka kartı gibi ödeme aracı olarak kullanılan kartlar aracılığıyla yapılan tahsilatları, başka mükelleflerin veya mükellef olmayanların elektronik cihazları/sistemleri (POS ve benzeri cihazlar) aracılığıyla yapanlara ve bu elektronik cihazları/sistemleri kullandıranlara özel usulsüzlük cezası kesilmek suretiyle bu husustaki kayıt dışı işlemlerin önlenmesi amaçlanmıştır.

Ancak, mükelleflerin bankacılık mevzuatı gereğince, bankalar tarafından kendilerine tahsis edilen fiziki POS cihazını ve/veya sanal POS’u bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında aralarındaki sözleşmeye istinaden alt işyerlerine söz konusu mevzuatta yer alan düzenlemelere uygun olarak kullandırmaları söz konusu olabilmektedir. Buna göre, bayi-alt bayi ilişkisi ve benzeri ilişki kapsamında gerek kendisine tahsis edilen POS cihazını kullandıran gerekse bu cihazlar vasıtasıyla teslim ettikleri mal ve hizmetlere ilişkin tahsilatlarını yapan mükelleflerin, 213 sayılı Kanunda yer alan hükümler gereğince belge düzenleme, hasılatları kaydetme ve diğer yükümlülüklerini tam ve zamanında yerine getirmeleri şartıyla bahse konu mevzuatta öngörüldüğü şekilde hareket edebilmeleri mümkün bulunmaktadır.

Diğer taraftan, mal teslimi veya hizmet ifası yapılan müşteri ile ödemeyi yapan kart sahibinin farklı kişiler olması hususu düzenleme kapsamında cezaya tabi fiiller arasında sayılmamaktadır. Bir başka anlatımla, madde uygulamasında ödemeyi yapan kart sahibinin kim olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Bu nedenle ödeme yaparken başkasının kredi kartını kullanmaktan dolayı özel usulsüzlük cezası uygulanması gibi bir durum söz konusu değildir (https://www.gib.gov.tr/kredi-karti-ve-banka-karti-ile-yapilan-odemelere-iliskin-aciklama).

7524 sayılı Kanunla mal ve hizmet satışlarında belge düzenlemeyen mükellefler, mükellefiyet kaydı yaptırmadan kayıtdışı faaliyette bulunanlar ile belge almayan nihai tüketicilere getirilen artırımlı ceza uygulaması kayıtdışıyla mücadele kapsamında yapılmış çok önemli düzenlemelerdir. Cezalarda caydırıcılığın artırılması için, yıl içinde birden fazla belge düzenlemeyen mükelleflere artırımlı özel usulsüzlük cezası kesilmesi ve belge almayanlara da özel usulsüzlük cezası kesilmesi belge düzeninin yerleşmesi için çok önemlidir.

 

6. Sonuç ve Genel Değerlendirme

Kayıt dışı ekonomi, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülke ekonomilerinin önemli bir problemi olduğu kadar, son yıllarda gelişmiş ülke ekonomilerinin de takibinde olan ve sürekli olarak mücadele edilen bir alan olarak ülkelerin gündemdeki yerini korumaktadır. Ülkemizde uzun yıllardır uygulanan eylem planları ile mücadele edilen kayıt dışı ekonominin azaltılması, orta ve uzun dönemde ekonomik istikrar, gelir dağılımı ve istihdam gibi birçok makroekonomik unsurun iyileşmesine, ekonomide verimlilik düzeyi ve rekabet gücünün yükselmesine, ayrıca kamu gelirlerinin artmasına katkıda bulunmaktadır.

Toplumsal vergi bilinci; kamu hizmetlerinin gerçekleştirilmesi bakımından verginin önemini bilen toplum bireylerinin, vergi ile ilgili ödevlerini yerine getirmedeki isteklilik düzeyidir. Dolayısıyla, vergi bilinci vatandaşların vergiyi algılamaları ve bunu davranışlarına olumlu şekilde yansıtmalarıdır. Gönüllü uyum ise; mükellefler tarafından vergiye ilişkin yükümlülüklerin, gönüllü olarak ve isteyerek; doğru, zamanında ve eksiksiz olarak yerine getirilmesidir. Vergiye gönüllü uyumu yüksek mükellef dendiğinde anlaşılması gereken; verginin süresinde tam ve doğru beyanı sonucunda tahakkuk eden vergilerin de süresinde ödenmesini kapsar.

Bu güzel ülkemizin vatandaşları olarak artık bir karar vermek zorundayız. Kayıtlı bir ekonomik düzen içinde vergi kültürünü benimseyerek yaşamak istiyor muyuz? Ülkemizde yaşayan her bireyin vergiye gönüllü uyumunu etkileyen birçok faktör bulunmakta olup bunları; ahlaki, psikolojik, hukuki, kültürel, kurumsal, siyasal, yönetsel, dinsel vb. faktörler olarak sıralamak mümkündür. Ancak bizler bu sebeplere takılıp kaldığımız sürece bir türlü ülkemizde vergi konusunu bir kültür ve bir ahlaki konu olarak algılamakta zorluk yaşamaya devam edeceğiz.

Bir Türk vatandaşı Fransa, İngiltere, Hollanda, Avustralya veya ABD’de bir iş kurup vergi mükellefi olduğunda nasıl ki kayıtdışı ekonomik faaliyetler ve eylemler yapmadan kurallar ne diyorsa o ülkelerde ekonomik hayatına devam ediyorsa; aynı vatandaşımızın ülkemizde geldiği anda bir girişimci bir vergi mükellefi olduğunda neden aniden değişmekte ve söz konusu ülkelerde gösterdiği doğru davranışları burada göstermemektedir. Aslında bu durum sadece vergi konusunda değil trafik kurallarına uyma ve çevre temizliği konusunda da aynıdır. Ülkelerdeki vergi algısı olumlu ise olumlu, olumsuz ise olumsuz olarak devam etmektedir. Buna bir davranışın toplumun geneli tarafından içselleştirilmesi ve bir kültür halinde toplumda benimsenmesi ve nesilden nesile aktarılarak devam etmesi sebep olmaktadır. 

Yasalar yani vergi hukuku kaynakları ve temel ilkeleri neredeyse tüm ülkelerde aynı iken, peki farklı olan nedir? İşte buna vergi kültürü, vergi ahlakı denmekte olup bu olgu maalesef bizim ülkemizde yeterince gelişmemiş durumdadır. İnsanlar yanlış bir ekonomik eylem yaptığında başına neler geleceğini ve bu ekonomik faaliyeti yapamayacağını bildiği an kurallara uyar ve devletin soğuk yüzünü hisseder. Şayet sürekli affedileceğini ve kurallara uymadığında elde edeceği kazanımları devletin vereceği cezalara tercih ederse demek ki ortada bir sorun var demektir. İnsanlar sosyal varlıklardır ve birbirlerinden olumlu veya olumsuz olarak etkilenirler. Vergi kanunlarına uymak suretiyle vergisini düzenli olarak doğru beyan edip ödeyen mükellefler toplumda sürekli örnek olarak gösterilip teşvik edildiği sürece, vergi kaçıranlarda cezai yaptırımlara ve toplumsal dışlanmaya maruz kaldığı sürece, vergi kültürü kendiliğinden belli bir zaman diliminde oluşacaktır.

Vergiye gönüllü uyumu yüksek mükellefler, gelir elde etiklerinde belgesini düzenler, kazancını doğru beyan ederler ve vergiyi zamanında öderler. Vergiye gönüllü uyumu düşük mükellefler ise belge düzenlemez ya da eksik belge düzenler, kazancını gizler ve vergisini ödemek için her yolu denerler ve yapılandırma kanunlarını beklerler. Vergi ödemeyi bir kültür olarak topluma benimsetmediğimiz sürece, kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında bugüne kadar 2008 yılından bu yana tam dört adet eylem planı uygulamış ve halen uygulanmakta olan beşinci eylem planı da yeterli olmaz ve daha gelecekte onlarca eylem planı uygulamak zorunda kalırız.

Vergi kaçakçılığının ve kayıt dışı ekonominin oldukça düşük seviyede olduğu gelişmiş ülkelerde vergi kaçakçılığına ilişkin yaptırımların çok ağır olduğu ve vergi kaçırma eylemleri neticesinde elde edilebilecek kazancın yaptırıma kıyasla yetersiz kaldığı görülmektedir. Beğensek de beğenmesek de gelişmiş ülkelerde vergi sisteminde vergi kaybına yol açan hukuka aykırı eylemler için yaptırımların yaygın ve ağır bir şekilde uygulanması, vergi yükümlülerinin vergisel ödevleri ile ilgili hassasiyet geliştirmesini ve beyan sisteminin doğru ve eksiksiz bir şekilde işlemesini sağlamıştır. Ülkemizdeki vergi mükelleflerinin büyük çoğunluğu asgari üç yılda bir yapılandırma kanunu beklerken bu gelişmiş ülkelerde toplumun vergi aflarına bakışı son derece olumsuz olmakta ve toplumun geneli ülkede tahsil edilen vergileri gönüllü olarak beyan edip ödemeyi tercih etmektedirler.

Sonuç olarak, gelişmiş ülkelerin vergiye gönüllü uyum konusundaki başarısının nedeni; vergi kaçakçılığı ve benzeri eylemlerin toplum aleyhine işlenmiş bir suç olduğu inancının yaygın olması ve bu eylemlerin etkin bir şekilde denetlenerek ağır yaptırımlara uğratılmasıdır. Ülkemizde de her vatandaş ve her vergi mükellefi ödediği vergiye sahip çıkmalı ve kendi hakkını korumalıdır. Kaçırılan ve ödenmeyen her birim verginin topluma karşı işlenmiş bir suç olarak algılanmalıdır. Yoksa belli bir kesim düzenli olarak vergilerini beyan edip öderken, diğer bir kesim vergide eşitlik ve adalet ilkelerinin aksine vergi kaçırmaya veya eksik vergi ödemeye devam edecektir. Bu da mükellefler arasında haksız rekabete yol açacak, vergilemenin temel ilkesi olan adalet ve eşitlik ilkesine de uygun olmayacaktır.

Özetle, modern vergi sistemlerinin temeli; doğru beyan esası, risk analizine dayalı etkin denetim ve vergi güvenlik önlemlerinin vergi sistemine entegre edilmesine bağlı bulunmaktadır. Bunlar yasal ve idari düzenlemelerle sağlanacaktır. 7524 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler ile kayıtdışılıkla mücadele kapsamında getirilen yeni vergi güvenlik müesseseleri olan asgari gelir ve kurumlar vergisi uygulaması ve belge düzeni konusunda artırımlı ceza uygulamasına geçilmesi çok önemlidir. Ancak bunların yanında, ülkemizde vergi konusunda toplumsal farkındalığın artırılarak vergi ödeme kültürünün toplumun tüm kesimlerine benimsetilmesi gerekmektedir. Bütçe gelirlerinin neredeyse %90’nı vergi gelirlerinden sağlayan bir ülke olarak başka çaremiz yoktur.

 

Çalışmamızı Türk Gelir İdaresinin sloganı ile bitirelim, “Vergi Geleceğimizdir.”

*Bu yazıda yapılan açıklamalar, tamamıyla yazarına ait olup, hiçbir şekilde yazarın çalıştığı kurumunu bağlamaz, kurumunun görüşü olarak kullanılamaz ve değerlendirilemez.

 

KAYNAKÇA

  1. 28.07.2024 tarih ve 7524 sayılı Vergi Kanunları İle Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
  2. Gelir İdaresi Başkanlığı 2024-2028 Stratejik Planı, Yayın No: 488, Ocak 2024, www.gib.gov.tr
  3. Gelir İdaresi Başkanlığı 2019-2023 Yılı Faaliyet Raporları, www.gib.gov.tr
  4. Vatandaşın Bütçe Rehberi, Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı, 2024 Yılı Bütçesi, Ocak/2024
  5. İmdat Türkay, Türkiye’de 2023-2025 Dönemi Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Eylem Planında Yapılması Öngörülenler, 22.01.2024, https://nazaligundem.com/tr/yayinlar
  6. İmdat Türkay, Vergi Raporu, Vergi Bilinci/Vergi Ahlakı/Vergiye Gönüllü Uyum Ve Vergiye Gönüllü Uyumu Etkileyen Faktörler, Ocak/2019, https://vergiraporu.com.tr
  7. www.gib.gov.tr/İstatistikler/Aylar İtibariyle Mükellef Sayıları
  8. OECD Tax Administration 2019: Comparative Information on OECD and other Advanced and Emerging Economies Raporu