Makaleler

ŞUBELERİN TÜZEL KİŞİLİĞİ

21.09.2018

ŞUBELERİN TÜZEL KİŞİLİĞİ

 

Simge KAVTELEK

Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğrencisi

 

ÖZET

6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (“TTK”)’nda şube olmaya bağlanan birçok hukuki sonuç bulunmasına rağmen, şube kavramının genel bir tanıtımı TTK’da yapılmamıştır. Şube kavramının tanımı ise bazı özel düzenlemelerde yer bulmuştur. Bu özel düzenlemeler ve öğretideki şube tanımları şube kavramının unsurlarını meydana koymaktadır. TTK’nın 40. maddesinin 3. ve 4. fıkralarında merkezleri Türkiye’de bulunan ve merkezleri Türkiye dışında bulunan şubelerin ticaret siciline tescil ve ilanı ayrı olarak düzenlenmiştir. Şubelerin ticaret siciline tescil ve ilan olunması ve usul hukuku düzenlemeleri şubelerin tüzel kişiliklerinin haiz olup olmadığı konusunda haklı tartışmalara neden olmuştur. Bu çalışmada şube kavramına ve şubelerin tüzel kişiliklerinin haiz olup olmadığına yönelik tartışmalara yer verilecektir.

 

Anahtar Kelimeler: Şube, Merkezleri Türkiye Dışında Bulunan Şubeler, Şubelerin Tüzel Kişiliği, Şubelerin Tescili

 

ABSTRACT

Although the Turkish Commercial Code (no. 6102) has many legal results to become a branch, a general introduction of the branch concept has not been made before the TCC. The definition of the branch concept has been included in some special legislative regulations. These legislative regulations and branch definitions in the doctrine formed the elements of the branch concept. The Turkish Commercial Code (no. 6102) Article 40 is regulated separately registration of the branch which its center is located in Turkey and centers found outside Turkey branches. The registration and announcement of the branches in the trade registry and the procedural law regulations led to the rightful debate about whether the branches have legal entities. In this study, debates on branch concept and whether legal entities of branches are available will be discussed.

 

KEY WORDS: Branch, Centers Found Outside Turkey Branches, Legal Entity of Branches, The Registration of Branches

 

GİRİŞ

Şube kavramının TTK’da genel bir tanımı yapılmamıştır. Bu nedenle çeşitli düzenlemelerde ve öğretide şube kavramının tanımına yer verilmiştir.

Ticaret Sicili Yönetmeliği (“TSY”)’nin 118. maddesinin 1. fıkrasında şube, “Bir ticari işletmeye bağlı olup ister merkezinin bulunduğu sicil çevresi içerisinde isterse başka bir sicil çevresi içinde olsun, bağımsız sermayesi veya muhasebesi bulunup bulunmadığına bakılmaksızın kendi başına sınai veya ticari faaliyetin yürütüldüğü yerler ve satış mağazaları şubedir.” şeklinde tanımlanmıştır.

5174 sayılı Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği İle Odalar ve Borsalar Kanunu (“TOBBK”)’nun 9. maddesinin 2. fıkrasında ise şube; “Bir merkeze bağlı olduğu halde, ister merkezin bulunduğu odanın, ister başka odanın çalışma alanı içinde olan müstakil sermayesi ve müstakil muhasebesi bulunan ve/veya muhasebesi merkezde tutulduğu ve müstakil sermayesi bulunmadığı halde kendi başına sınaî faaliyet ve ticarî muamele yapan yerler ve satış mağazaları bu Kanunun uygulanması bakımından şube sayılır.” olarak tanımlanmıştır.

Son olarak da Türk Parası Kıymetini Koruma Hakkında 32 Sayılı Karara İlişkin Tebliğ’de şube tanımına, “Münhasıran yetkili müesseseye bağlı olarak çalışan, idaresi yönetim kurulu kararı ile atanan yönetici vasıtasıyla yürütülen kuruluş” olarak yer verilmiştir. Bu tanımlar ışığında, şubenin unsurları öğretide iç ilişkide merkeze bağımlılık, dış ilişkide merkezden bağımsızlık ve yer ve yönetim ayrılığı olarak ele alınmıştır.

Şubeler TTK’nın 40. maddesinin 3. ve 4. fıkrasında belirtilen şekilde Ticaret Sicili’ne tescil edilir. Buna göre, merkezi Türkiye’de bulunan ticari işletmelerin şubeleri bulundukları yer Ticaret Sicili’ne tescil ve ilan olunur. Aynı şekilde, merkezi Türkiye dışında bulunan ticari işletmelerin Türkiye’deki şubeleri de yerli ticari işletmeler gibi tescil olunur.

 

ŞUBELERİN TÜZEL KİŞİLİĞİ   

Yukarıdaki tanım ve düzenlemeler ise TTK’da açıkça düzenlenmemiş olan şubelerin tüzel kişiliğinin haiz olup olmadığı yönündeki haklı tartışmalara sebep olmaktadır. Çeşitli düzenlemelerde yer alınan tanımların özellikle merkeze bağlılığa vurgu yapması, öğretide bir şirketin tüzel kişiliğinin, şirketin merkezi bünyesinde tezahür edeceğine ve bu nedenle şubelerin şirketten ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunmadığına yönelik bir görüş yaratmıştır.[1]

Buna karşılık çeşitli kaynaklarda, merkezi Türkiye dışında bulunan şubelerin bağımsız bir şekilde Ticaret Sicili’ne tescil edilmesinden dolayı söz konusu şubelerin ayrı bir tüzel kişiliği olduğu kabul edilmektedir.[2]

Bununla birlikte Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği’nin mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ve Bakanlık tarafından çıkarılan tebliğler dikkate alınarak yapılan “Ticari İşletme Tipleri”ne yönelik yaptığı tabloda “Yabancı Şirketin Türkiye Merkez Şubesi” tüzel kişiler arasında sayılmıştır.[3]

Bu açıklamalara ek olarak, Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2016 tarih ve E.2016/7517, K.2016/7471 sayılı kararında, “Anonim şirketler tüzel kişiliğe sahip sermaye şirketlerindendir. Yürütülen ticari faaliyetlerin yaygınlaşması sebebiyle işlerin tek bir merkezden yönetiminin zorlaşması halinde kurulan ve şirketi temsil eden şubelerin ise ayrı bir tüzel kişiliği yoktur. Zira şubeler ticari işletmenin bir parçası olarak merkeze bağlıdır, şubenin kar ve zararı merkeze aittir; şube aracılığıyla elde edilen hakların, üstlenilen borçların sahibi de, şube değil işletmenin kendisidir. O halde, taraf ve dava ehliyeti şubenin bağlı bulunduğu gerçek veya tüzel kişiye aittir.” açıklamalarında bulunarak davalı şubenin söz konusu ticari işletmenin merkezinden ayrı bir tüzel kişiliği olmadığını belirtmiştir.[4]

 

USUL HUKUKU BAKIMINDAN ŞUBELERİN TÜZEL KİŞİLİKLERİ

Söz konusu tartışmalar daha çok şubelerin hukuki uyuşmazlıklarda taraf ehliyetine sahip olup olmayacağı noktasında karşımıza çıkmaktadır. Taraf ehliyeti, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (“HMK”)’nun 50. maddesinde “Medenî haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine de sahiptir.” şeklinde hükmedilmiştir. Tüzel kişiler ise 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (“TMK”)’nun 48. maddesi uyarınca cins, yaş, hısımlık gibi yaradılış gereği insana özgü niteliklere bağlı olanlar dışındaki bütün haklara ve borçlara ehildirler. Bu noktada şubelerin tüzel kişiliğinin haiz olup olmaması, taraf ehliyetine sahip olup olmaması konusunda önem arz etmektedir.

HMK’nın “Şubeler ve tüzel kişilerle ilgili davalarda yetki” başlıklı 14. maddesinin 1. fıkrasında bir şubenin işlemlerinden doğan davalarda, o şubenin bulunduğu yer mahkemesinin de yetkili olduğu hükmedilmiştir. Bu hüküm şubelerin taraf ehliyetlerinin varlığına dair bir kanaat yaratmıştır. Ancak bazı yazarlar bu yöndeki kanaatin yanlış olduğunu bu hükmün sadece bir yetki kuralından ibaret olduğunu savunarak şubelerin aktif ve pasif taraf ehliyeti olmadığını, davanın ayrı bir kişiliği olmayan şubeye karşı değil, sadece ticari işletmenin işleteni konumunda bulunan gerçek ya da tüzel kişi tacir aleyhine açılabileceğini belirtmiştir.[5]

Bu açıklamalara ek olarak, Danıştay 7. Dairesi ise 26.04.2006 tarih ve E.2004/483, K.2006/1380 sayılı kararında ise banka şubelerinin tüzel kişiliği hakkında şu açıklamalarda bulunmuştur: “Hukuk literatüründe, tüzel kişi, hukuk düzeni tarafından, kendisine, haklara ve borçlara ehil olma iktidarı, başka bir deyişle hukuk süjesi olma niteliği verilen, kendisini oluşturan gerçek ve diğer tüzel kişilerden farklı ve onlardan ayrı bağımsız bir varlığa sahip olan, varlık kazanabilmesi için gerekli yasal prosedürü tamamlanmış bulunan oluşum, olarak tanımlanmaktadır. Bankalar Kanununa göre, banka şubelerinin, genel müdürlükten ayrı bir tüzel kişilikleri bulunmadığından; kendi adlarına veya genel müdürlüğü temsilen bir davada taraf olmalarına olanak bulunmadığı gibi, temsili de söz konusu değildir.”

 

SONUÇ

TTK’da şube kavramının tanımlanmamış olması ve bu tanımın diğer hukuki düzenlemelere bırakılmış olması şubenin hukuki niteliği hakkında bazı tartışmalara yol açmıştır. Özellikle Ticaret Sicili’ne tescil edilme ve usul hukuku düzenlemeleri şubelerin tüzel kişiliğinin haiz olup olmadığı noktasında görüş ayrılıkları yaratmıştır. Şüphesiz hukuki uyuşmazlıklarda şubelerin tüzel kişiliğinin haiz olup olmaması önemli bir yer edindiğinden bu tartışmaların giderilmesi adına şubelerin tüzel kişilikleri haiz olup olmadığına dair bir yasal düzenleme gerekmektedir.


[1]Anonim ve Limited Şirketlerin Yargı Mercileri Nezdinde Temsili”, Mustafa Yavuz, 2014, 122, Mali Çözüm Dergisi

[4] Aksi yönde ayrıca bakınız: Yargıtay 7.Hukuk Dairesi’nin 17.02.2016 tarih ve E. 2015/34705, K.2016/3452 sayılı kararı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 29.11.2017 tarih ve E.2016/9-2316, K.2017/1461 sayılı kararı

[5] Abuzer Kendigelen/Arslan Kaya/Füsun Nomer Ertan/Hüseyin Ülgen/Mehmet Helvacı, Ticari İşletme Hukuku, On İki Levha Yayıncılık, İstanbul,2015,178