Makaleler

TIBBİ MÜDAHALE VE AYDINLATILMIŞ ONAM

18.02.2021

Bengihan GÜREK

Avukat

 

ÖZET

Kişinin yaşama hakkını son derece yakından ilgilendiren sağlık hukuku çok geniş ve derin tartışmaları beraberinde getirmiştir. Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlendiği üzere, tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı haller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamaz; rızası olmadan bilimsel ve tıbbi deneylere tabi tutulamaz. Anayasa ile son derece açık şekilde düzenlenen kişinin vücut bütünlüğü çeşitli kanunlar uyarınca da koruma altına alınmıştır. Tıbbi müdahalenin kişinin Anayasa ile güvence altına alınan ve vazgeçilmez bir hak olan yaşama hakkına uygun şekilde yapılması ve vücut bütünlüğüne aykırı olmaması birtakım şartlara bağlanmıştır. Hukuka uygun tıbbi müdahalenin unsurları arasında hastanın aydınlatılmış rızası ayrıca bir öneme sahip olup en çok tartışılan kavramlardan biri olmuştur.

 

Anahtar Kelimeler: Tıbbi Müdahale, Aydınlatılmış Onam, Aydınlatma Yükümlülüğü, Rıza.

 

GİRİŞ

Hasta ile hekim arasındaki ilişki esasen güven ilişkisine dayanmaktadır. Hekimin hastanın vücut bütünlüğüne yönelik gerçekleştireceği eylemlerde, hastayı ayrıntılı ve hukuka uygun şekilde aydınlatarak rızasını almış olması, gerçekleştirilecek eylemin hukuka uygunluğunu sağlamak bakımından temel şart olarak karşımıza çıkar. Dikkat edilmelidir ki, aydınlatma hekim için yükümlülük hasta için de bir haktır. Hastanın kendi geleceğini belirleme hakkına sahip olması nedeniyle aydınlatmanın hukuka uygun yapılması ve bunun sonucunda geçerli onamın alınması son derece önemlidir. Hasta, hastalığının ne olduğu ve buna uygulanacak tedavi konusunda bilgi sahibi olması sonucunda geleceğini belirleme hakkını kullanarak tedaviyi kabul eder ya da reddeder[1]. Çalışmamızda tıbbi müdahale ve aydınlatılmış onam kavramları incelenecektir.

 

 

  1. TIBBİ MÜDAHALE

 

Tıbbi müdahale kişinin vücut bütünlüğüne yönelik gerçekleştirilen bir eylem olarak nitelendirilebilmektedir. Bu bağlamda tıbbi müdahale temelde hukuka aykırı gözükse ve yaptırıma tabi tutulacağı varsayılsa da hukuka uygunluk şartlarını sağlaması nedeniyle hukuka uygun bir müdahale olarak kabul edilmektedir[2]. Tıbbi müdahale genel olarak kişinin sağlığını korumak ve sağlığının devamını sağlamak amacı taşımaktadır. Tıbbi müdahale kişinin ruh ve beden sağlığında ortaya çıkan rahatsızlığı, noksanlığı teşhis ve tedavi etmek; tedavinin mümkün olmadığı durumlarda ise hastalığı hafifletmek, ilerlemesini önlemek, acıları dindirmek veya henüz ortaya çıkmamış hastalıkları önlemek ya da nüfus planlaması yapmak için kanunen yetkili kişilerce tıp biliminin öngördüğü genel kural ve esaslar uyarınca gerçekleştirilen faaliyetler olarak tanımlanabilmektedir[3]. Bu bakımdan hukuka uygun tıbbi müdahalenin unsurları dört başlıkta açıklanmaktadır[4].

 

  1. Tıbbi Müdahalenin Kanunen Yetkili Kişilerce Gerçekleştirilmesi

 

1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun (“TŞSTİDK”) uyarınca tıbbi müdahaleyi gerçekleştirebilecek kişiler sayılmış olup buna göre, hekimler başta olmak üzere, diş hekimleri, ebeler, sağlık memurları, sünnetçiler, hasta bakıcılar ve hemşireler tıbbi müdahalede bulunmak konusunda yetkilidir. Anılan kişilerin her birinin sadece mevzuatta yetkili kılındıkları alanlarda tıbbi müdahalede bulunabilecekleri unutulmamalıdır[5].

 

  1. Hukuken Öngörülmüş Amaçlara Yönelmesi

 

Doktrinde çeşitli görüşler olmakla birlikte tıbbi müdahalenin teşhis, tedavi, önleme ve nüfus planlaması gibi hukuken öngörülmüş amaçlardan en az birine yönelmesi amaç unsurunu sağlayacaktır[6].

 

  1. Tıp Bilimince Kabul Görmüş İlke ve Kurallara Uygun Olması

 

Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi’nin 13. maddesine göre, tıp bilimi ilke ve kurallarına aykırı veya aldatıcı nitelikte teşhis ve tedavi yasaktır[7]. Dolayısıyla buna aykırı şekilde yapılan müdahale tıbbi müdahale niteliğinde olmayacağından hukuka aykırı sayılacaktır. Doktrinde bu unsurun tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunun sınırı olarak anıldığı ve tıbbi müdahalenin teknik sınırını çizdiği ileri sürülmüştür[8].

 

  1. Aydınlatılmış Hastanın Rızası (Aydınlatılmış Onam)

 

Yukarıdaki üç şartın yanında, hastanın hastalığın teşhisi, tedavisi ve uygulanacak tıbbi müdahale hakkında ayrıntılı olarak bilgilendirilmesi akabinde tıbbi müdahaleye rızasını vermesi durumunda tıbbi müdahale hukuka uygun hâle gelecektir. Bilgilendirilmiş rıza veya aydınlatılmış onam olarak da ifade edilen bu unsur çalışmanın devamında detaylı olarak açıklanacaktır.

 

  1. AYDINLATILMIŞ ONAM

 

Aydınlatılmış onam, hekimin aydınlatma yükümlülüğü ve aydınlatılmış rızanın açıklanması kapsamında aşağıda irdelenecektir.

 

  1. HEKİMİN AYDINLATMA YÜKÜMLÜLÜĞÜ

 

  1. Aydınlatma

 

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 24. maddesinde açıkça, “Tıbbi müdahalelerde hastanın rızası gerekir.” ifadesine yer verilmiştir.  Yine Yönetmelik’in 31. maddesi uyarınca uygulanacak olan tıbbi müdahale konusunda “rıza alınırken tıbbi müdahalenin konusu ve sonuçları hakkında hastanın veya kanuni temsilcisinin bilgilendirilip aydınlatılması esası” benimsenmiştir.  Görüldüğü üzere, hastanın aydınlatılması hekim açısından bir yükümlülüktür.

 

Hekim ile hasta arasındaki güven ilişkisi dolayısıyla hasta kendi vücudu üzerinde müdahalede bulunulması konusunda hekime rıza vermektedir. Öte yandan hasta kendi geleceğini belirleme hakkına sahiptir. Bu hak sonucunda hasta hekimin uygulayacağı tıbbi müdahaleyi kabul edecek veya reddederek hastalığını akışına bırakacaktır. Bu çerçevede hastanın rıza gösterebilmesi için gerçekleştirilecek müdahale konusunda ayrıntılı olarak bilgilendirilmiş olması çok önemlidir. Dikkat edilmelidir ki hasta gereği gibi aydınlatılmadan onam vermesi durumunda hasta üzerinde uygulanan tıbbi müdahaleler hukuka aykırı müdahale niteliğinde sayılacaktır. Bu halde verilen onam geçersiz olacağından yapılan müdahale nedeniyle hekimin sorumluluğuna gidilebilecek ve çeşitli yaptırımlar gündeme gelebilecektir[9].

 

  1. Aydınlatmanın Konusu

 

Hekimlik Meslek Etiği Kuralları’nın aydınlatılmış onam başlıklı 26. maddesi uyarınca aydınlatmanın konusu olan hususlar sayılmıştır. Buna göre, “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır.”

 

Bunun dışında Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 15. maddesinde de hastaya yapılacak olan bilgilendirmenin kapsamı tek tek sayılmıştır[10].

 

  1. Aydınlatmanın Sınırları

 

Aydınlatma sonucunda hasta kabul ya da ret yönünde bir karar vereceği için kural olarak, hekim hastanın kararını etkileyebilecek her şeyi hastasına açıklamalıdır. Ancak bu durum geniş ve detaylı yapılan aydınlatmanın iyi ve doğru aydınlatma olduğu anlamına gelmemektedir [11]. Keza Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 18. maddesine göre, “Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir.”. Aydınlatmada sınırın genişlediği ve daraldığı durumlar müdahalenin türüne, niteliğine göre değişmektedir. Tıbbi müdahalenin kapsamı ve riski daha fazla ise aydınlatmanın kapsamı genişlemektedir. Bu halde hastaya daha detaylı bir bilgilendirme yapılmalıdır. Yapılacak müdahale ne kadar acilse aydınlatmanın sınırı daralmaktadır[12]. Ayrıca riskin az olduğu müdahalelerde daha basit bir aydınlatma yapılması mümkündür. Öte yandan hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna göre de aydınlatma yükümlülüğünün sınırı daralabilecektir[13].  

 

  1. Aydınlatma Yükümlüsü ve Aydınlatılacak Kişi

 

Aydınlatma yükümlüsü yani aydınlatmayı gerçekleştirecek kişi kural olarak tedavi sözleşmesinin tarafı olan ve tıbbi müdahaleyi yapan hekimdir. Bir hekim heyeti tarafından gerçekleştirilecek bir müdahale durumunda ise her hekimin tek tek kendi uzmanlık alanlarına göre aydınlatmada bulunması söz konusu olabilir[14]. Aydınlatılacak kişi de kural olarak tedavi sözleşmesinin diğer tarafı olan hastadır. Temyiz kudretine sahip küçük ve kısıtlılarda hem onların hem de kanuni temsilcilerinin aydınlatılması gerekmekte olup, tam ehliyetsizlerde aydınlatma kanuni temsilciye yapılacaktır[15].

 

  1. Aydınlatmanın Şekli ve Zamanı

 

Aydınlatma sözlü veya yazılı olarak yapılabilmekte olup, şekil serbestisi söz konusudur. Ancak yazılı şekilde yapılmasının ispat konusunda hekime kolaylık sağlayacağı ileri sürülmüştür[16].

 

Aydınlatma kural olarak müdahaleden önce yapılmalıdır. Nitekim tıbbi müdahale konusunda rıza alındıktan sonra yapılan aydınlatma geçerli olmadığı gibi bu şekilde alınan rıza da geçerli olmayacaktır[17]. Aydınlatmanın zamanı somut olaya göre değişecek olmakla birlikte hastanın kendisine uygulanacak tedaviyi değerlendirmesi ve düşünmesi için aydınlatmayla rıza arasında zaman kalacak şekilde hastaya aydınlatmada bulunulması gerekir[18].

 

  1. AYDINLATILMIŞ RIZANIN AÇIKLANMASI

 

  1. Rızanın Konusu

Rızanın konusu hekimin hasta üzerinde uygulayacağı tıbbi müdahaledir. Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 28. maddesine göre, rızanın hukuka, ahlâka ve adaba uygun olması gerekmektedir. Bununla birlikte, hastanın rıza verdiği tıbbi müdahalenin dışına çıkılarak müdahale gerçekleştirilemez[19].

 

  1. Rızayı Açıklayacak Kişi

Kural olarak tıbbi müdahalenin gerçekleştirileceği kişi bir diğer deyişle hastanın kendisi rızayı açıklayacaktır. Bu noktada rızayı açıklayacak olan hastanın rızaya ehliyeti olup olmadığı önem teşkil etmektedir. Tam ehliyetliler bakımından herhangi bir sorun olmamakla birlikte, küçükler ve kısıtlılar bakımından birtakım sorunlar gündeme gelmektedir[20].

 

 

  1. Rızanın Şekli ve Zamanı

Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 28. maddesi uyarınca, kural olarak rızanın herhangi bir şekle bağlı olmadığı belirtilmiştir. Ancak yazılı rızanın aranmadığı haller bakımından da onamın yazılı şekilde alınması ispat kolaylığı sağlayacaktır. Mevzuatta bazı hallerde rızanın yazılı şekilde alınması gerektiği düzenlenmiştir. Örneğin, TŞSİTDK’nın 70. maddesinde yer alan “Büyük ameliyei cerrahiyeler için bu muvafakatin tahriri olması lazımdır.” hükmü ile büyük ameliyei cerrahiyeler yazılı rızaya tabi tutulmuştur. Büyük ameliye cerrahiyelerin ne olduğu belirtilmemiş olup, hekimin takdirine bırakıldığı söylenebilecektir[21].

 

Belirtmek gerekir ki, rıza tıbbi müdahalenin başlangıcında var olmalı ve verilen rıza müdahalenin sonuna kadar varlığını sürdürmelidir. Zira hasta durumun şartlarına göre rızasını her zaman geri alabilir[22].

 

SONUÇ

Hekim ve hasta arasındaki güven ilişkisine dayanan tıbbi müdahale, kişinin vücut bütünlüğüne yönelik bir faaliyet niteliğinde olduğundan mutlak ve vazgeçilmez bir hak olan yaşama hakkının konusudur. Başta Anayasa olmak üzere çeşitli yasal düzenlemelerle güvence altına alınan yaşama hakkı hukuka uygunluk şartlarını taşımayan bir tıbbi müdahale sonucunda ihlâl edilebilecektir.  Bu nedenle bir müdahalenin tıbbi müdahale niteliğinde olup olmadığının tespiti önem taşımaktadır. Tıbbi müdahalenin hukuka uygunluğunu sağlayan unsurlardan biri olan aydınlatılmış onam sağlık hukukunda çokça tartışılan kavramlardan biri olmuştur. Aydınlatılmış onam kendi içinde; hekim bakımından aydınlatma yükümlülüğünü ve aynı zamanda hasta bakımından da bilgi alma hakkını ifade eden “aydınlatma” ile “rıza” kavramlarını barındırır. Bu bakımdan aydınlatma gerçekleştirilmeden alınan rıza geçersiz olacaktır. Kişi hukuka uygun şekilde yapılmış bilgilendirme sonucunda kendisi üzerinde uygulanacak tıbbi müdahaleyi kabul etme ya da reddetme hakkına sahiptir. Günümüzde birçok kişi çeşitli nedenlerle hekimlere başvurarak tıbbi müdahaleyi kabul yönünde rıza göstermekte beraberinde ise birçok ihtilafı gündeme getirmektedir. Tıbbi müdahalelerin yoğun bir şekilde gerçekleştirildiği günümüzde aydınlatılmış onam üzerinden yürütülen tartışmalar artmakla birlikte, aydınlatılmış onamın hukuka uygun şekilde alınması da ihtilafların ortaya çıkmaması adına ayrıca gözetilmelidir.

 


[1] Munise Gülen KURT, “Tıbbi Müdahalelerde Aydınlatılmış Onam”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.146, 2020, s.203-204.

[2] Zafer KAHRAMAN, “Medeni Hukuk Bakımından Tıbbi Müdahaleye Hastanın Rızası”, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.7, S.1, 2016, s.483-484.

[3] Ş. Berfin IŞIK YILMAZ, “Tıbbi Müdahalelerde Hekimin Aydınlatma Yükümlülüğü”, Türkiye Barolar Birliği Dergisi, S.98, 2012, s.391.

[4] Ecem KİRKİT, “Tıbbi Müdahalenin Hukuka Uygunluğu”, T.C. Çukurova Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi, Adana, 2016, s.14.

[5] KURT, a.g.m., s.190.

[6] KİRKİT, a.g.e., s.30.

[7] Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi m.13/f.2: “Tababet prensip ve kaidelerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yasaktır.”

[8] KİRKİT, a.g.e., s.34.

[9] IŞIK YILMAZ, a.g.m., s.393-394.

[10]Hasta Hakları Yönetmeliği m.15:

“Hastaya;

a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği,

b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi,

c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri,

ç) Muhtemel komplikasyonları,

d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri,

e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri,

f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri,

g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği,

hususlarında bilgi verilir.”

[11] Tuğçe ORAL, “Hekimin Aydınlatma ve Hastanın Rızasını Alma Yükümü”, Ankara Barosu Dergisi, S.2, 2011, s.192.

[12] İlhan GÜLEL, “Tıbbi Müdahaleye Rıza”, T.C. İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Özel Hukuk Ana Bilim Dalı, Yüksel Lisans Tezi, İstanbul, 2017, s.121.

[13] GÜLEL, a.g.e., s.122.

[14] GÜLEL, a.g.e., s.114-115.

[15] ORAL, a.g.m., s.193.

[16] KURT, a.g.m., s.209.

[17] GÜLEL, a.g.e., s.115-116.

[18] ORAL, a.g.m., s.194.

[19] GÜLEL, a.g.e., s.152.

[20] ORAL, a.g.m., s.196.

[21] KİRKİT, a.g.e., s.111.

[22] KİRKİT, a.g.e., s.110.