Makaleler

TÜRK CEZA KANUNU’NUNDA YER ALAN ÇEVRE SUÇLARI

18.02.2021

Süreyya KORKMAZ

Stj. Avukat

 

ÖZET

Dünya çapında yaşanan çevre kirliliğinin insanlığın geleceğini tehdit edecek boyutlara ulaşması ve doğal kaynakların sınırsız olmadığının bilincine varılmasıyla, çevre koruma ve çevrecilik kavramları üzerinde daha fazla durulmaya başlanmıştır. Bu bağlamda diğer hukuk dallarından farklı olarak daha caydırıcı yaptırımlara sahip olan ceza hukukunun da çevreyi koruma amacına hizmet eden düzenlemeler yapması kaçınılmaz hale gelmiştir. Türk hukukunda çevreye karşı işlenen suçlar, ilk defa 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu (“TCK”)’nda hürriyeti bağlayıcı ceza yaptırımı ile hüküm altına alınmıştır. Bu makalede çevreye karşı yapılan hangi müdahalelerin ceza hukuku anlamında suç teşkil edeceği üzerinde durulmuştur.

 

Anahtar Kelimeler: Çevrenin Korunması, Çevre Hakkı, Çevre Suçları, Yaptırım.

 

 

GİRİŞ

Sanayi ve teknolojinin hızla gelişmesi ve kontrolsüz bir biçimde dünyaya yayılması çevre kirliliğini de beraberinde getirmiş ve bu kirlilik tüm canlıların sağlığını ve hatta varlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır. Çevre sorunlarının sınır tanımaz olması, çevreyi ulusların ortak konusu olmaya zorlamış ve “çevre hakkı” birçok ülke anayasasında temel hak ve hürriyetler arasında yerini almıştır. Çevrenin korunması alanında ilk olarak idare hukuku ve özel hukuk dü­zenlemeleri uygulamaya konulmuş, ancak bu çeşit düzenlemelerin zorlayıcılık mekanizmaları kuvvetli olmadığı için çevre sorunlarının çözümünde yeterli olmadığı ve çevre sorunlarının hızla büyümeye devam ettiği anlaşılmıştır. Dolayısı ile ağır neticeleri sebebiyle daima son çare olarak başvurulması gereken ceza hukuku, çevre hakkının korunması hususunda aktif rol üstlenmiş ve pek çok ülke ceza kanununda olduğu gibi çevreyi kirleten bazı fiiller, ülkemizde de 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nda suç olarak düzenlenmiştir.

 

1)ÇEVRENİN KASTEN KİRLETİLMESİ[1]

 

Bu suçun faili herhangi bir kimse olabilir örneğin bir tüzel kişiye ait fabrikanın alıcı ortamlara (hava, su, toprak) vermiş olduğu atıkların meydana getirdiği kirlilikten dolayı bu fiil nedeniyle cezai sorumluluk tüzel kişinin nam ve hesabına hareket eden üreticilere veya çalışanlara ait olacaktır. Bunlardan kimlerin ne ölçüde sorumlu olacağı ise, ancak somut olay şartları irdelenerek belirlenebilecek bir durumdur.[2]

 

Çevrenin kasten kirletilmesi suçunda, kanun koyucu özel bir mağdurluk sıfatı aramamıştır. Bu suçlar topluma karşı suçlar olduğundan suçun mağduru “toplum” kabul edilmiştir.

 

Atık veya artıkların mutlaka çevreye zarar vermiş olması aranmaksızın çevresel değerlerin tehlikeye atılmış olması suçun oluşumu bakımından yeterlidir.[3] Örneğin toprağa bırakılan atıkların bölgedeki hayvanlar için öldürücü nitelikte olması yeterli olup ayrıca hayvanların ölmüş olması şartı aranmaz.

 

Ağırlaştırıcı bir halin varlığını kabul etmek için ise atık veya artıkların alıcı ortamlarda kalıcı özellik gösterip göstermediğinin ilgili mevzuat, yönetmelik ve standartlar ile bilimsel incelemeler neticesinde tespit edilmesi gerekmektedir zira gerekli incelemeler yapılmaksızın hüküm kurulmuş olması Yargıtay tarafından iptal kararlarının verilmesine neden olmuştur.[4]

 

Suç konusu atık veya artıkların tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, canlıların doğal özelliklerinin değişmesine neden olabilecek nitelikleri taşıması durumunda ise suçun nitelikli hali oluşmaktadır. Örneğin havaya verilen gazların içerdiği kurşundan zehirlenme insanlarda zeka geriliğine neden olduğu gibi, ileri safhalarda ölüme dahi sebebiyet vermektedir.[5]

 

Çevrenin kasten kirletilmesi suçuna teşebbüs ve iştirak (müşterek faillik, dolaylı faillik, azmettirme ve yardım etme) mümkündür.,

 

Aynı fiilin bir suç işleme kararının icrası kapsamında ayrı zamanlarda işlenmesi hallerinde zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır[6]. Ancak suç işlenmeye başlanıp ara verilmeden bir süre devam ederse, tek suç oluşur ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz. Örneğin bir fabrika teknik usullere aykırı olarak atıklarını denize dökmeye başlayıp ara vermeden 6 ay süreyle dökmeye devam ederse, tek bir suç oluşur ve zincirleme suç hükümleri uygulanmaz.[7]

 

Suçun bir tüzel kişi tarafından işlenmesi halinde TCK’nın 60. maddesi tüzel kişiler hakkında uygulanmak üzere “Faaliyet izninin iptali” ve “Müsadere” olmak üzere iki tür güvenlik tedbirine yer vermiştir.[8]Bu kapsamda örneğin atıklarını alıcı ortamlara doğrudan vermeleri uygun görülmeyen tesis ve işletmeler için arıtma tesisi kurma yükümlülüğü vardır. Bu yükümlülüğün yerine getirilmemesi durumunda ilgili kurumlar; yapı kullanma veya işletme izninin iptali, şirket yöneticilerinin veya kirletmeye onay veren yetkililerinin TCK m.181 anlamında cezai yaptırımlarla muhatap olması ve idari para cezası yaptırımı ile karşılaşabileceklerdir.[9]

 

Ayrıca maddede düzenlenen suçun herhangi bir şekilde öğrenilmesi üzerine res'en soruşturma ve kovuşturma yapılabilecektir.

 

Çevrenin kasten kirletilmesi suçu için verilecek ceza eğer kısa süreli bir hapis cezası(bir yıl ve daha az süreli) olur ise bu cezanın infazı yerine adli para cezası, eski hale iade, kamuya yararlı bir işte çalıştırılma vb. seçenek yaptırımların uygulanabilmesi mümkündür.[10]

 

Hükmedilen somut cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis cezası olması durumunda bu cezalar ertelenebilir. Bu sürenin üst sınırı, fiili işlediği sırada on sekiz yaşını doldurmamış veya altmış beş yaşını bitirmiş olan kişiler bakımından üç yıldır.

 

Bu suçun cezasının üst sınırı bir yıldan az olmadığından cumhuriyet savcısının kamu davası açmak konusunda takdir yetkisi bulunmamaktadır.

 

Suç nedeniyle iki yıl ve daha az hapis cezasına hükmedilmesi halinde  hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı da verilebilecektir.

 

2)ÇEVRENİN TAKSİRLE KİRLETİLMESİ [11]

 

Bu suçun manevi unsurunun oluşabilmesi için failin bu fiilleri dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranarak işlemiş olması gerekir. Gerekli dikkat ve özen gösterildiğinde atık veya artık maddenin tehlikeliliği öngörülebilecektiyse artık taksirin varlığı kabul edilecektir.

 

Çevrenin taksirle kirletilmesinin daha ağır cezalandırmasının ön şartı ise taksirle neden olunan kirliliğin alıcı ortamda kalıcı etki bırakıp bırakmadığının tespitidir, bu da ancak alanında uzman kişilerce bilimsel veriler kullanılarak mümkün olabilecektir. Suça konu atık veya artıkların sayılan niteliklere sahip olması suçun oluşması için yeterlidir.

 

Bu suç açısından daha az ceza verilmesini gerektiren özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.

 

Taksirli suçlar nitelikleri itibariyle teşebbüs veya iştirak halinde işlenmeleri mümkün olmayan suçlardır. Bu bakımdan maddede düzenlenen bu suça teşebbüs ve iştirak etmek mümkün değildir.

 

Çevrenin taksirle kirletilmesi suçunun teselsül halinde değişik zamanlarda birden fazla olarak işlenmesi mümkün olduğu gibi bunun yanı sıra işlenen bu fiille birden fazla farklı suçun meydana gelmesi de mümkündür. Bu takdirde, ilk durumda TCK'nın 43/1. maddesi gereğince fail hakkında tek cezaya hükmedilecek ve fakat ceza artırılacaktır, ikinci durumda ise TCK'nın 44/1. gereğince fail en ağır cezayı gerektiren suçun cezası ile cezalandırılacaktır.

 

Çevrenin kasten kirletilmesi suçunda seçenek yaptırımlar, cezanın ertelenmesi ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili yapılan açıklamalar burada da geçerli olup TCK m.181’den farklı olarak m. 182’de düzenlenen suç bakımından cumhuriyet savcısının kamu davası açma konusunda takdir yetkisi bulunmaktadır.[12]

 

3)GÜRÜLTÜYE NEDEN OLMA[13]

 

Gürültü, insan sağlığı üzerinde etkilenme şekline ve süresine göre oldukça olumsuz etkiler bırakmaktadır. Tümden veya kısmen kalıcı işitme kayıpları, solunum bozuklukları, yüksek tansiyon, sinirlilik, stres gibi ruhi ve fiziki etkileri nedeniyle yaşam kalitesini oldukça önemli oranda düşürmektedir. İlgili maddede geçen fiilin suç olabilmesi için de insan sağlığının zarar görmesine elverişli olması gerekmektedir.

 

TCK’nın 183. maddesinde düzenlenen bu suç, fail açısından bir özellik aramamaktadır. Ancak suç oluşturacak nitelikteki gürültü bir tüzel kişiliğin faaliyeti ile meydana gelmişse bu durumda söz konusu tüzel kişiliğinin idaresinden sorumlu olan ve tüzelkişiliğin nam ve hesabına hareket eden kişi veya kişiler fail olarak sorumlu tutulacaklardır.

 

Gürültüye neden olma suçu genel kastla işlenebilen bir suçtur. Bu suçun taksirle işlenmesi veya teşebbüs aşamasında kalması -icrai hareketler bölünemeyeceğinden- mümkün değildir. İştirak bakımından ise genel hükümler uygulanır.

 

Bu suçun işlenmesiyle somut bir zarar meydana gelmişse hayata ve vücut dokunulmazlığına karşı suçlar dikkate alınarak fikri içtima kuralları uygulanacaktır. Örneğin gürültü nedeniyle bir kimsenin sağlığı bozulmuşsa fail için kasten yaralama suçu da oluşabilir, bu durumda fikri içtima kurallarının uygulanması gerekecektir. Bu suçun zincirleme biçimde işlenmesi de mümkündür. Ancak belirtmek gerekir ki, gürültüye neden olma eylemi, başlayıp bitinceye kadar kesintisiz devam ederse tek suç oluşur.

 

Maddede düzenlenen suçun soruşturma ve kovuşturması şikayete bağlı olmayıp, suçun işlendiğinin bir şekilde öğrenilmesi üzerine res'en soruşturma ve kovuşturma yapılacaktır.  

 

 

 

4)İMAR KİRLİLİĞİNE NEDEN OLMA[14]

 

TCK’nın 184. Maddesinde düzenlenen bu suç, yapı ruhsatı almadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapmak veya yaptırmakla oluşur. Böylece, sadece binayı inşa eden yüklenici, taşeron, usta veya kalfa değil; inşaatın sahibi de, bu suçun faili olacaktır. Ayrıca, bu tür inşa faaliyetlerine kontrol ve denetim hizmeti veren teknik kişiler de bu suçtan dolayı fail sıfatıyla cezalandırılacaktır.[15]

 

Maddedeki düzenleme gereğince elektrik, su veya telefon idaresinde ilgili hizmetlerin ulaştırılmasına izin veren yetkili kişiler gibi yapı kullanma izni olmayan binalarda sınai faaliyetlerin yerine getirilmesine müsaade eden kişiler de suçtan sorumlu tutulacaktır.

 

Ayrıca bu tür binalarda sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişiler Türk Ceza Kanunu’nun 6/1-c maddesi anlamında kamu görevlisi niteliğinde olup, bu izni vermek için haksız bir menfaat temin etmişse rüşvet suçunun da faili olacaktır.

 

Bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tabi yerlerde uygulanabilecektir. Örneğin organize sanayi bölgeleri, özel imar rejimine tabi bölge niteliği taşımaktadır. Ancak, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından bu sınırlama kabul edilmemiştir. Bu bakımdan, köy sınırları içinde inşa edilen, sınai ürünlerin üretiminin yapıldığı tesisler açısından da bu madde hükümleri uygulanabilecektir.

 

Diğer yandan TCK’da düzenlenen “Etkin Pişmanlık” icra hareketlerini tamamlayan failin suçtan vazgeçerek neticeyi önlemek için çaba harcaması olup; şartları oluştuğu taktirde bazı hallerde faile ceza verilmeyeceği gibi cezası indirilerek de verilebilir.

 

İmar Kirliliğine Neden Olma suçunun faili ruhsatsız veya ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar planına ve ruhsatına uygun hale getirirse; kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar. Hatta kişi, bu madde hükmüne istinaden cezaya mahkum olduktan sonra izne/ruhsata aykırılıkları gidermesi halinde dahi etkin pişmanlıktan yararlanılabilecektir.

 

Maddeye konu suçların icra hareketlerinin bölünebilmesi mümkün olmadığından bu suçlara teşebbüs mümkün değildir. Bu suça iştirak hususundaki sorunlar da genel hükümlere göre çözümlenecektir.

 

Bu suç nedeniyle herhangi bir şikâyet gerekmeksizin, suçun bir şekilde öğrenilmesi üzerine res'en soruşturma ve kovuşturma yapılır.

 

SONUÇ

Bugünün dünyasında çevre, müstakilen bireyin sadece kendi faaliyetlerini sürdürdüğü bir alan değildir. Tüm insanlığın ortak meselesidir. Çevre ceza hukukunun birinci amacı suçun işlenmesinin önlenmesi olmalıdır. Daha sonra bastırma veya zararlı sonucu azaltma amaçları gelebilir. Çevre artarak ve etkin bir şekilde korunmalıdır. Çağdaş ceza hukuku, kolektif varlıkların korunması bakımından cezai müeyyideye başvurur ve hatta başvurmalıdır. Bu anlamda ceza hukukunun çevre korunmasında son çare olduğu değerlendirmesi terk edilmelidir. Çevre söz konusu olduğunda, ceza hukuku etkin bir şekilde kullanılmadan gerçek bir önleme söz konusu olamaz.

 

 

[1] TCK’nın 181. Maddesi;

(1) İlgili kanunlarla belirlenen teknik usullere aykırı olarak ve çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkları toprağa, suya veya havaya kasten veren kişi, altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Atık veya artıkları izinsiz olarak ülkeye sokan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Atık veya artıkların toprakta, suda veya havada kalıcı özellik göstermesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza iki katı kadar artırılır.

(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan fiillerin, insan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıklarla ilgili olarak işlenmesi hâlinde, beş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına ve bin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.

(5) Bu maddenin iki, üç ve dördüncü fıkrasındaki fiillerden dolayı tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.

[2] Nükhet TURGUT. Çevre Politikası ve Hukuku. İmaj Yayınevi. Ankara, 2012.s.659

[3] Ali PARLAR ve Muzaffer HATİPOĞLU. Cezai ve Hukuki Sorumluluk Boyutuyla Çevre Hukuku. Adalet Yayınevi. Ankara. 2010. S. 298

[4] Yargıtay 4. Ceza Dairesi 16.05.2012 tarih,  E. 2010/19020, K. 2012/11725

  Yargıtay 4. Ceza Dairesi 24.10.2011 tarih, E. 2009/16749, K. 2011/18021

  Yargıtay 4. Ceza Dairesi 07.11.2012 tarih,  E. 2010/27735, K. 2012/23941

  Yargıtay 4. Ceza Dairesi 08.11.2012 tarih, E. 2011/14774, K. 2012/23991

[5] Engin GÜNGÖR. Türk Ceza Kanunu’nda Çevreye Karşı Suçlar. Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. Niğde 2013. S.40

[6] İzzet ÖZGENÇ. Türk Ceza Kanunu Gazi Şerhi (Genel Hükümler), Adalet Bakanlığı Eğitim Dairesi Başkanlığı. Ankara 2006. S. 552

[7] Hasan Tahsin GÖKCAN. Mustafa ARTUÇ. Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu. Adalet Yayınevi. Ankara 2010.s.5040

[8] Onur ÖZCAN. Çevre Suçlarında Şirketlerin Cezai Sorumluluğu. Galatasaray Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü. İstanbul 2007. s.96

[9] Çevre Kanunu m.23: Bu Kanunda belirtilen idarî para cezaları, bu cezaların verilmesini gerektiren fiillerin işlenmesinden itibaren üç yıl içinde birinci tekrarında bir kat, ikinci ve müteakip tekrarında iki kat artırılarak verilir.

[10]  Mustafa ÖZEN. “Çevreye Karşı İşlenen Suçlar “ ,Selçuk Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt 18, Sayı 1,2010 s.30

[11] TCK Madde 182 -(1) Çevreye zarar verecek şekilde, atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya verilmesine taksirle neden olan kişi, adlî para cezası ile cezalandırılır. Bu atık veya artıkların, toprakta, suda veya havada kalıcı etki bırakması hâlinde, iki aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) İnsan veya hayvanlar açısından tedavisi zor hastalıkların ortaya çıkmasına, üreme yeteneğinin körelmesine, hayvanların veya bitkilerin doğal özelliklerini değiştirmeye neden olabilecek niteliklere sahip olan atık veya artıkların toprağa, suya veya havaya taksirle verilmesine neden olan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

[12] Mustafa ÖZEN.a.g.m.s.34

[13] TCK Madde 183 : İlgili kanunlarla belirlenen yükümlülüklere aykırı olarak, başka bir kimsenin sağlığının zarar görmesine elverişli bir şekilde gürültüye neden olan kişi, iki aydan iki yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.

[14] TCK Madde 184 -(1) Yapı ruhsatiyesi alınmadan veya ruhsata aykırı olarak bina yapan veya yaptıran kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Yapı ruhsatiyesi olmadan başlatılan inşaatlar dolayısıyla kurulan şantiyelere elektrik, su veya telefon bağlantısı yapılmasına müsaade eden kişi, yukarıdaki fıkra hükmüne göre cezalandırılır.

(3) Yapı kullanma izni alınmamış binalarda herhangi bir sınai faaliyetin icrasına müsaade eden kişi iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(4) Üçüncü fıkra hariç, bu madde hükümleri ancak belediye sınırları içinde veya özel imar rejimine tâbi yerlerde uygulanır.

(5) Kişinin, ruhsatsız ya da ruhsata aykırı olarak yaptığı veya yaptırdığı binayı imar plânına ve ruhsatına uygun hale getirmesi halinde, bir ve ikinci fıkra hükümleri gereğince kamu davası açılmaz, açılmış olan kamu davası düşer, mahkum olunan ceza bütün sonuçlarıyla ortadan kalkar.

[15] Ali PARLAR ve Muzaffer HATİPOĞLU.a.g.m.s.314-315